Ben masumdum... Masum ama günahkâr...
Cebimden çıkarttığım mendille silahımın üzerine sıçrayan kanı silerken mırıldandım.
"İğrenç"
O pisliğin kanı çok sevdiğim silahımın üzerine gelmişti. Bundan daha iğrenç ne olabilirdi ki? Hazır kimse yokken telefonumu çıkarıp Michael'i aradım. İlk çalışında telefonu açmıştı.
"Efendim? " Her zamanki monoton sesiyle cevap verdi.
"Burdakini hallettim. Diğer görev ne zaman? Hazır başlamışken bitireyim" Bıkkınnıkla konuştum. Bunu bir an önce bitirip uyumak yada bara gidip kafa bulmak istiyordum.
"Sıradaki kurban Teressa Wich. Kolay yem. İki dakikanı bile almaz. " Cevabı karşısında sırıttım.
"Tamamdır. Konum gönder." Diye heyecanlı bir şekilde konuştuğumda bana iç çekmekle yetinip telefonu kapattı. O bana konumu atana kadar sigara içmeye karar verdim. Ayağımın dibindeki cesedi yavaşça ayağımın ucuyla kendimden uzaklaştırdım ve bir ağaca yaslanarak sigaramı içneye başladım. Ben içerken Michael konumu zaten atmıştı.
Birkaç dakika sonda sigaramı söndürerek hızlıca cesedi ceset torbasına koyarak bir kenara koydum. Zaten bir iki dakikaya Emma buraya cesedi imha etmek için gelecekti.
Hızlı adımlarla bir sonraki hedefimin bulunduğu konuma ilerledim. Buraya pek uzak değildi o yüzden on dakikaya varmıştım. Güzel bir evdi. Küçük ve sakin. Pencereden sessizce içeriyi izledim. Işıklar kapalıydı. Büyük ihtimal kadın uyuyordu. Gerçi zaten gecenin ikisinde uyumamak anormal olurdu.
Evi inceledim. Bahçe kapısı açıktı. Büyük ihtimal unutmuştu. Sessiz adımlarla oradan evin içine girdim ve yatak odasına ilerledim. İçeriye girince huzur içinde yatan sarı saçlı kadını gördüm. Yazık. Birazdan ölecekti ama o şuan huzurlu rüyalar görüyordu. Hiç uğraşmadan yan taraftan bir yastık alıp kafasının üzerine bastırdım. Kan akıtıp birde iki saat burayı temizlemekle uğraşmak istemiyordum. Emma buraya gelemezdi çünkü diğer cesetle uğraşıyordu.
Kadın daha yeni fark etmiş gibi çırpınmaya başlayınca yastığı daha sert kavradım ve kadının üzerine çıkarak bacaklarına baskı yaptım. Artık daha az çırpınıyordu.
Sessiz çığlıkları sinirimi bozuyordu. Ne diye çırpınıyorduki? Öleceksin işte aptal!
Birkaç dakika sonra hareketleri yavaşladı ve tamamen durdu. Şükürler olsun. O ölünce yavaşça üzerinden kalktım ve kenara geçtim. Eldiven takmadığım için yastığıda yanımda götürüp yakacaktım. Daha fazla riske atmamak için hızlıca cebimdeki siyah eldivenimi elime geçirdim. Ardından Michael'i aradım ve burdaki işinde bittiğini haber verdim. Daha sonra Emma'yı arayıp cesedi imha ettiğinden emin oldum ve kendimi evime attım. Ormanın arasında iki katlı ve bana yetecek kadar büyük bir evdi. Hızlı adımlarla yerdeki kapağa ilerledim ve üzerindeki tahtayı kaldırdım. Tahtanın altında çelik bir kapı vardı. Şifreyi girdikten sonra yukarı doğru açıldı. Hızla aşağı inmeye başladim.Burada silah ve bıçak koleksiyonum vardı. Bayılıyordum bunlara. Cebimdeki SFx Rival'i aşdığım yerine özenle koydum. Gözüm AK-47'ye kaydı. Kirlenmiş miydi o? Yanina gittim ve hafifçe üfledim. Ah tamam ufak bir toz. Daha sonra bıçaklara ilerledim. Çebimden çıkardığım büyük bıçağı yerine koyduktan sonra tamamen siyah olan Karambit'imi elime aldım. Bayılıyordum buna. Cebime sıkıştırdıktan sonra üst kata geri çıktım ve soğuk bir duş almak için soyundum. O sırada telefonum çaldı. Arayan Michael'di. Sinirle telefonu elime aldım. Kendi evimde bile rahat yoktu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUİKASTÇİ
Teen Fictionyaşam... yaşam neydi ki? doğup büyüyüp ölüyoruz.. bu muydu yaşam? sadece koyunlar gibi bıyun eğerek hayatımızı sürdürmek miydi? peki ya ölüm? ben miydim yoksa onun delici bakışları mıydı? onun nefretlede olsa bana bakan yeşil gözleri miydi?