Bahar ayının habercisi olan kiraz ağaçları hafif esen rüzgarla kendilerini döküyordu. Yeşil çimenlerin üzerine dökülen pembe yapraklar tıpkı yeşil bir pastayı pembe şekerler ile süslenmiş gibi gösteriyordu.
Ağaç gövdesine yaslanmış, saçları omuzlarına kadar dökülen genç hemen yanındaki tepsiden çayını aldı, elindeki kitabı bırakmadan. Bugün mutlu hissettiği için feromonlarını iki kat fazla salgılıyordu farkında olmadan.
Kitap sayfalarını ince, kemikle parmaklarıyla teker teker çeviriyor, çayını da peşi sıra içiyordu.
Burnunu yukarı doğru hafifçe kaldırdı ve temiz havayı içine çekti. Ciğerleri şiştikçe şişti ve gülümseyerek aldığı nefesi dışarı bıraktı.
"Prensim.."
Nefesini geri bırakan genç ne ara yanına geldiğini fark etmediği hizmetkâra çevirdi kafasını. Yüzündeki gülücüklerden bir kaçını da hizmetkâra bahşetti ve ufak bir baş selamı verdi.
"Merhaba, Min Yoongi."
Karşısındaki hizmetkâr bir önceki selam verişini görmediğini düşünerek bir kez daha saygıyla önünde eğildi ve gülümsedi.
"Ah, merhaba Prens Jeon, kusuruma bakmayın rahatsız ediyorum." dedi ve karşısında ne diyeceğini meraklı gözlerle bekleyen prense bakarak yüzündeki gülümsemeyi silmeden asıl konuya direkt atıldı.
"Babanız Kral Jeon sizi çağırmamı emretti. Kendisinin görmenizi istediği bir misafiri gelmiş efendim."
Ağacın dibine oturan genç prens az önce aldığı huzurlu nefesin yerine bu sefer sıkıntıyla nefes aldı. Biliyordu, babası yine ona evleneceği bir alfa arıyordu ve muhtemelen yakın krallıklardan bir görücü gelmişti.
Önündeki hizmetkâra döndü ve "Peki, krala lütfen beş dakika içerisinde geleceğimi söyler misin, Min Yoongi." dedi.
Hizmetkâr Min Yoongi bir kez daha saygıyla önünde eğildi. "Emredersiniz Prens Jeon."
.
Dev koridorun gümüş yaldızlı kapılarının yanından hızlıca geçip giden genç prens, misafirleri karşılamak için kullanılan odaya gidiyordu.
Fakat bi gariplik hissetmişti. Koridorun başından itibaren yayılan bir koku vardı ve bu koku prensin kurtunu sanki ateşlere atmışsın da cayır cayır yanıyormuş gibi hissettiriyordu. Koku çok güzeldi. Çok davetkâr.
Uzunca koridorun sonunda ki asıl odaya geldiğinde sağ elini hafifçe kaldırdı ve kapıyı tıklattı. Kapı sesi bütün koridor boyunca yankılandı ve prens kolunu geri indirip "gel" komutunu bekledi. Nitekim iki saniye sonra komutu alan genç prens, gümüş kapı kulbunu avuçlarının ayasıyla indirdi ve içeri büyükçe bir adım attı.
Koku şimdi daha baskındı. Ama bu koku ne bir alfaya ne de bir betaya aitti. Bu koku başka gibiydi. Bu koku.. delta gibiydi...
Genç prens, önünde gördüğü yabancı genç adam ve babasına karşılık önünde hafifçe eğilerek selam verdi. Genç adam neyseydi de daha çok babası için bu saygılı davranışı yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEEP BLUE - Taekook
FanfictionYer yüzünde yaşayan sadece iki tane Delta kalmıştı. Kral Kim ve oğlu Prens Kim Taehyung. Delta katliamından sonra büyücülerin laneti üzerine Deltaların soyunun devam edebilmesi için Omegalar ile evlenmesi gerekiyordu. Dünya'nın en alt sınıfı olan o...