Yediğim yumrukla az kalsın yere seriliyordum, tabi ki de Melih olmasaydı. Yumruğu savurduğunda dengemi kaybedip Melih'e yaslanmak zorunda kaldım. En kötü ifademle yüzüne baktım.
Tam bir hayvandı! İnsanlıktan nasibini almamış, bir öküz. İstemeyerek yaptığını biliyordum ama okuldaydık. Dağ başında değil ki!
Müdirenin odaya çağırmasıyla üçümüzde arkasından ilerledik. Lanrt olsun! Bu okulda daha kaçıncı günüm ? İnanamıyorum. Tam bir bela çekici gibi birşeyim. Babam kesin beni annemin yanına İzmir'e gönderecek. Oradaykrn güzel dostluklarım, iyi derslerim vardı. Ya şimdi?
"Geçin bakalım." Sesi tedbirli bir o kadar da avına saldırmayı bekleyen aslan hissi veriyordu. Sandalyesini çekip yerine oturdu. Elime verilen buzu elmacık kemiğinin üzerine bastırınca, istemeden inledim. bakışlar bir kaç saniye üzerimde gezindi.
"Size daha önce de demiştim. Bu okulda kavga istemiyorum!" Elini telefona götürdü. Aslan son hamlesini yapmak için hazırlıklara devam ediyordu. Şimdi ailemizi arayacaktı.
"Sıçtım!" Ağzımdan kaçan fısıltıyı tutamamıştım. Melih ağzını kapatarak güldü. Savaş denen serseminde dudağının kenarı kıvrılmıştı, baktığımı fark ettiğinde boğazını temizleyip önüne döndü.
"Alo, Serdar Bey okula gelebilir misiniz lütfen... Evet, Savaş ile ilgili... tamam bekliyorum." Savaşa dönüp sırıttı.
"Oğlum ne zaman akıllanacaksın? Bu kaçıncı kavganız? Al işte, kızı ne duruma soktunuz? İlla bir can kaybı mı yaşamamız gerekiyor. İnanamıyorum. Bu defa disiplin cezası için kurulu toplayacağım." Savaş'a döndüm. Gözünü bile kırpmamıştı. Umursamıyordu. Düşüneceği, düşünmek istediği başka şeyler vardı belki de.. ama bu düşünmek için önemli bir konu sayılmaz mıydı? Babasına güveniyordu belki de...
Elimi yanağıma koydum. Acısı bir türlü dinmiyordu. Buzu ters çevirp tekrar bastırdım. Bu defa inlemek yerine yüzümü buruşturup, gözlerimi kısa bir süreliğine kapadım. Babamdan bile hayatımda bir fiske yememiş insandım. Düştüğüm durumlara bak! Moraracağına, akşam evde sorgunun başlayacağını biliyordum...
Bir saat içünde müdire hanım, tüm öğretmenleri toplamış. Disiplin suçu için işlemleri başlatmaya hazırdı. Üçümüz de dışarıda sıranın üzerinde oturmuş, içeriden çağırılmayı bekliyorduk. Savaş sanki hiçbir şey yokmuş gibi telefonundan biriyle mesajlaşıyordu. Yüzünde de anlam vermediğim bir sırtış belirmişti.
"Acıyor mu hala? Bir bakayım istersen?" Melih'e döndüm. Kendine kızıyor gibiydi. Sanki yumruğu yüzüme vuran o gibiydi. Savaş ise bir kere bile nasıl olduğunu sormamıştı. Özür bile dilememişti. Hoş, dileseydi de umrumdda olmayacaktı ya...
"Merak etmene gerek yok. idare ediyorum." Gülümsemeye çalıştım. Gülümsemeye çalışınca elmacık keniğinin üzerindeki et gerilmişti ve canım yanmıştı. Tatlı canlı biri değildim ama inlememe mani olamadım.
"İdare ediyorsun?" Yüzüme sırıtarak baktı. Gözlerimi devirdim.
"Bir özür dilesene be hayvan!" Melih'in sesini umursamadı. Kafasını telefondan bile kaldırmadı.
"Ne için?"
"Yüzüne baksana. Morarmış!" İstemeden yüzüme baktı. Gözleri baygın bakıyordu. Bunu yapmasını bile istemiyordum.
"Fondotenle kaparsın tatlım. Hepiniz aynısınız. Umursama." kız arkadaşımın verdiği öğütleri dinliyormuş gibiydim. Benimle dalga geçiyordu. Bu da yetmiyormuş gibi özür dilemek gibi bir girişimi olmaycağını açıkça ilan ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK BORÇ
Random"Öyle olmadığını tahmin ediyorum. Yatakta güzel bir obje olacağını düşünüyorum." "Ağzını topla." Bir anda kendimi kitap raflarıyla, sertliğinin bana değen kısmında buldum. Sertliğindeki atışları hissedebiliyordum. Kafasını bana eğdi ve dudakları ara...