İnsanlık en son ki savaşın ardından çıkan salgın dolayısıyla yerle bir olmuştu. Gelişmiş teknolojiye sahip ülkeler de bile yıkım her yeri sarmıştı. Bir zamanlar gökdelenlerin kapladığı görkemli şehirler harabelere dönüşmüştü. Ülkelerin önde gelenleri zengin ve önemli kabul edilen insanları korumayı başarsa da geriye kalan normal halk ölüme terk edilmişti. Geride kalan insanlar ise kendi aralarında guruplaşmaya başlamışlardı. Zaman ilerledikçe bu grupların popülaritesi artmıştı, insanlar doğaları gereği tekrar guruplar halinde birleşmişlerdi. Böylece yaklaşık 10 yıldır işlevini gösteren 5 gurup olmuş oldu. Bu gruplardan ilki Saklananlar'dı. Saklananlar kendi başlarına hayatta kalmayı başarmış insanlardı, onları hiçbir guruba dahil olmamaları ile ayırt edebilirdiniz. İkinci gurup Yağmacılar'dı, kendilerine bir çeşit yerleşik düzen oluşturmayı başarmış insanlardı. Anlaşılması zor olan bu insanların gözünü intikam bürümüştü. Dünyanın artık kuralsız bir yer olmasını fayda bilip her istediklerini yapıyorlardı, geride kalan silahların hepsini almışlardı ve bu onların diğer toplulukları rahatsız etmelerini kolaylaştırıyordu. Oluşturdukları çeteler her hafta sırayla dünyanın bir köşesindeki terk edilmiş şehirlere gider ve erzak, kıyafet, silah, araç gibi şeyleri alırlardı. Bir diğer gurup Yöneticiler'di. Yöneticiler savaştan etkilenmeyen tek guruptu. Temiz kıyafetleri, iyi yaşam olanakları ve herkesten uzakta kurdukları büyük bir şehir vardı. Yüksek Teknolojiyle kurdukları bu şehre Başkent adını vermişlerdi. Dışarıdaki tüm insanları görmezden gelerek hayatlarının tadını çıkartıyorlardı. Oysaki bu savaşı başlatan onlardı ancak sonuçlarını üstlenmekten itinayla kaçınıyorlardı. Kurucuların, doktorların, mühendislerin, zengin ve soyluların yaşadığı bu koca şehir dışarıya tamamen kendini kapatmış durumdaydı. Her kıtada bir Başkent bulunurdu. Bu Başkentlerin en büyüyü ise günümüzde Amerika'nın bulunduğunu yerdeydi. Gerçi Amerika, Amerika olmaktan çıkalı çok olmuştu ama. Başka bir gurupta Askerler'di. Askerler Başkentin emri altında çalışan bir guruptu. Yağmacılar'dan, Saklananlar'dan ve İz Sürücüler'den her 6 ayda bir yaşamaları karşılığında erzak, içme suyu, kıyafet ya da silah gibi temel yaşam ihtiyaçlarının yarısını alırlardı. Ve geriye kalan son gurup İz Sürücüler'di. İz Sürücüler ile Yağmacılar aralarında bitmek bilmeyen bir nefret, bir husumet vardı. Bu belki de içlerinden birinin, Yağmacılar'ın kurucusu olan Arthur Dean'i katletmesiydi. O olaydan sonra hiçbir şey aynı olmamıştı...
Yağmacıların Bölgesin saat 13:40
Gemma oturduğu sandalyeye daha da yayılarak giymiş olduğu botlarını masaya dayadı. Asker "cidden burada böylece oturup hiç birşey olmamış gibi mi davranacaksın?" Diye sordu. Gemma "bir sorununun mu var? Ne istersem onu yaparım! Ne sen ne de içinde bulunduğun tarafın üyeleri beni bir şey yapmaya zorlayamaz" dedi. konuşurken göze çarpan özgüveni ve rahat tavırlarıyla kimseye boyun eğmeyeceği açıkça ortadaydı. Asker "Erzak!" Diye bağırdı emir verir gibi asker ancak Gemma yerinden kıpırdamadı "rüyanda alırsın" dedi ve kafasını sandalyeye yaslayıp gözlerini kapattı. Ancak daha bir dakika geçmemişti ki kafasında hissettiği soğuk metalle birlikte gözlerini açtı. Kocaman silahın namlusu Gemma'nın anlının ortasındaydı. Ancak Gemma korkmak yerine sırıttı. "Güvenlik pimi kapalıyken beni vurmayı denemeyeceksin herhalde" dedi alaycı bir tavırla. Ateşle oynadığının da farkındaydı ama boyun eğmektense ölümü seve seve tercih ederdi. Asker güvenlik pimini çekip "ellerini havaya kaldır! Ve elinde ne varsa getir! Erzak, silah, para!" Diye bağırdı. Gemma'nın yüzündeki sırıtış büyüdü "Ya sana istediğini vermezsem..... o zaman ne yapacksın?" Diye sordu. Asker elindeki son kozu oynamaya karar verdi ve silahın namlusunu arkasında duran Camilla'ya çevirdi. "2 dakikan var! Yoksa vururum" Dedi. Gemma iğrenirmişçesine askere baktı ve ayaklandı. Arka tarafta duran konserveleri bir çantanın içine doldurdu ve adamın önüne attı aynı insanların köpeklerin önüne yemek attığı gibi. Asker konservelerle dolu çantayı aldı. Bu sırada Gemma "Sanırım Yöneticiler bakımından işler biraz ters gidiyor, sahi bizden yemek alacak kadar ne ara düştünüz?" Diye sordu. Asker "kes sesini!" Diye bağırınca Gemma "sesini yükselince senden korkacağımı mı düşünüyorsun? İki kere düşün!" Dedi kahkaha atarken. Asker silahını Gemma'ya doğrulttu. Gemma "neden beni öldürmüyorsun?" Diye sordu birkaç adım daha silaha yaklaşarak "çünkü sende farkındasındır ki eğer beni öldürürsen iç savaş çıkar, o halde neden hâlâ burdasın? Gözümü korkutmaya çalışıyorsan acınacak haldesindir, komik!" Dedi. Keyfi yerindeydi. Asker gittikten sonra Gemma'nın gülümseyen ifadesi bir anda değişti. "Karagah'a haber ve Imogen, Birlik 1/2 yarın sabah yola çıkıyor. Camilla sen de diğerlerini topla. Herkes şafağa kadar hazır olsun!" Dedi otoriter bir şekilde. İmogen ve Camilla kafasını sallayıp ayrıldılar. Gemma da ağrıyan şakaklarını ovuşturup gözlerini tavana dikti ve sandalyesine geri oturup ayaklarını masaya dayadı. Derin bir nefes alıp düşünmeye başladı. Bir şeylerin ters gittiği belliydi, yoksa yöneticiler diğer geride kalanların yemeklerine ya da herhangi bir eşyasına muhtaç olmazdı. Şuan Yağmacıların lideri olan Tom Steven hızla içeri girdi "Gemma!" Ses tonundan anlaşıldığı üzere Gemma yine azar yiyecekti. "Askere kafa tutmak mı! Ne düşünüyordun Gemma! Aklın neredeydi!" Diye kükredi. Gemma "Özür dilerim efendim ama yaptıkları şeye boyun eğmemi benden bekleyemezsiniz!" Diye karşılık verdi. Bay Tom "Aklını biraz başına topla Gemma, artık çocuk değilsin!" Dedi. Gemma ayağa kalkıp "bu yüzden liderliğini üstlendiğim birlik 1/2 yarın gün doğumunda yola çıkıyor. Onay izni almam lazım mı?" Diye sordu. Başı dikti, ne yaptığını da gayet iyi biliyordu. Bay Tom "İzin verilmiştir" dedi soğuk ses tonuyla. Daha sonra Gemma'ya dönerek "İyiliğin için söylüyorum Gemma, babana bir söz verdim, babanın son isteği sana göz kulak olmamdı bunu sen de iyi biliyorsun. Ayrıca babanın öldürüldüğü gün orada olduğunu da biliyorum. Bu yüzden uzatmayacağım senden dikkatli olmanı istiyorum Gemma" dedi ancak bu kez ses tonu bir babanın kızıyla konuşurken kullandığı gibi samimi ve sıcaktı. Bay Tom 50'li yaşlarının başında orta yaşlı sayılabilecek bir adamdı. Uzun boyu ve boynuna kadar uzanan gür sakalı ile denizcileri andırasa da daha önce hiçbir gemi deneyimi olmamıştı. Gemma'nın babasının çok yakın bir arkadaşıydı. Güvenilir bir adamdı ve Gemma'nın babasından sonra liderliği o üstlenmişti. Gemma başıyla onaylayıp "izninizle" diyerek dışarı çıktı. Etrafta oyun oynayan çocuklar Gemma'yı görür görmez etrafına toplandılar. İçlerinden biri "Gerçekten yola çıkacağınız doğru mu?" Diye sordu. Gemma gülümseyerek çocuğun saçlarını karıştırdı "evet, yarın sabah yola çıkacağız" dedi. Askerlerin diğer geride kalanların erzak ve silah gibi ihtiyaçlarının yarısını almaya başlamasının üzerinden 6 ay geçmişti. Yılda iki kez olmak üzere 6 ayda bir geride kalanların temel ihtiyaçlarının yarısını alıyorlardı. Ancak onun dışında gerekli görülen durumlarda askerlerin geride kalanlardan erzak ve benzeri şeylerin birazını almaya hakkı vardı. Geride Kalanlar olarak adlandırılan kısım, Yağmacılar, İz Sürücüler, Saklananlar ve halk tarafından oluşturulan küçük guruplar olmak üzere geride kaldıkları için bu adı almış halktı. Önemli görünmedikleri gerekçesiyle geride bırakılmış fakir halk Yöneticiler tarafından tamamen yok sayılmışlardı. İleriden Gemma'nın yanına gelen diğer birlik üyeleri bu acil kararın amacını sorguluyorlardı. Gemma çocuklara oyunlarına devam etmelerini söyledikten sonra, Birlik üyelerine döndü, geriye kalan son ailesine. Her ne kadar sert görünse de onları korumak için her şeyi yapardı. İmogen "Valerie bize yardım edebileceğini söyledi" dedi, Gemma onayladı. "Askerlerin ve Yöneticilerin bizden daha fazla yemek çalmasına izin vermem! Kaybettiğimiz erzakları geri toplamamız lazım ve bu konuda en başarılı olan birlik bizim birliğimiz o yüzden biz gideceğiz. Ayrıca bu kez haritanın dışındaki yerleri yağmalayacağız. Sorusu olan?" Dedi kısaca özet geçerek. Lucas "Bay Tom'un izni var mı?" Diye sordu merakla. Gemma "izin işini hallettim merak etmeyin. Uzunca bir süre buralarda olmayacağız ona göre hazırlanın" diye önce soruyu cevapladı ardındansa hazırlanmaları için gerekli olan önersini dile getirdi. Sesi soğuktu, çünkü kafasını kurcalayan tonlarca düşünce vardı. "Her şey iyi giderse 1 ay sonra geri döneceğiz" dedi. Camilla "ben varım" dedi gülümseyerek, Lucas "ben de varım" Diye ekledi, İmogen "beni de sayın" dedi kollarını birbirinin üstünden birleştirerek, Alec "Bensiz olmaz" dedi egoist bir tavırla, Tsuki "yeni tasarımlarım işimize yarayabilir ve ben de varım" dedi en son olarak. Gemma'nın yüzünde memnun olmuş bir ifade oluştu ve ardından Tsuki'ye döndü "güzel, bize neler yapabildiğini göster Tsuki" dedi. Tsuki kendinden emin bir şekilde gülümsedi "nasıl istersen Gemma" Diye karşılık verdi ve kendi çalışma alanına geri döndü. Alec "Bizden istediğin bir şey var mı?" Diye sordu merakla. Gemma biraz düşündü ve "yok, dağılabilirsiniz" dedi ama aslında aklında bir plan vardı. Birlik kendi işlerine geri döndükten sonra Gemma Birlik 1/3'te görev yapan İrelya Lightbring'in yanına gitti. İrelya Gemma'yı görmeyi beklemiyordu. "Hoş geldin" dedi yüzünü Gemma'ya dönmeden. Masanın üstü bir sürü teknolojik ıvır zıvırla doluydu. Ve İrelya önündeki mekanikle çok meşgulmuş gibi görünüyordu. Ancak buna rağmen Gemma'nın geldiğini anlamıştı. Gemma "benim geldiğimi nerden anladın?" Diye sordu. İrelya uğraştığı mekaniği bırakıp Gemma'ya döndü "ayakları yere bu kadar sert basan bir sen varsın Gemma. Herkes normal yürüyor ama senin adımların yeri deliyormuş gibi sert ve yüksek sesli. Neyse konumuz bu değil seni buralara hangi rüzgar attı?" Diye sordu. Gemma "Yarın haritanın dışına çıkacağız, belki sende işimize yarayabilecek bir şey vardır" dedi. İreyla oturduğu metal bar sandalyesinden ayağa kalktı "Şuan aynı dili konuşuyoruz işte" dedi, yüzünde memnun bir gülümseme oluşmuştu. "Nasıl bir şey arıyorsun?" Diye sordu. Gemma "sağlam ve güçlü bir şey. Uzaktaki hedefleri vurabilmeli" dedi ve arkasındaki boş duvara yaslandı. İrelya'nın gözlerinin içi parladı ve yerden tavana kadar uzanan metal dolaba doğru ilerledi. Dolabın içinde çeşit çeşit yeniden düzenlenmiş silah vardı. İrlya Dolabın içinde bulunan silahlara göz attı ve eline bir tanesi alıp masaya koydu. "Bu en son modifiye ettiğim silahlardan biri, uzun menzilli ve mermi hızını yüzde seksen arttırıyor böylece herhangi bir hedefi vurduğunda hiç zorlanmadan hedefi delip geçebilir. Bu, hedef bir insan dahi olsa geçerli, ağır gibi görünse de oldukça hafiftir. Ayrıca üstüne bir dürbün yerleştirdim, hedef almanı kolaylaştıracaktır. Ve sessizce ateş edebilme özelliğine sahip bu da herhangi bir durumda işini kolaylaştırmakla kalmayıp belki de paçanı kurtarmanı bile sağlayabilir" dedi, kısaca silahı tanıtarak. Gemma "Çok güzel görünüyor!" Dedi heyecanla. İrelya "istersen yandaki boş tarafta deneyebilirsin" dedi. Gemma silahı eline alıp atış poligonuna ilerledi. Nişan alıp, silahı ateşledi. İrelya "Ne düşünüyorsun?" Diye sordu heyecanla. Gemma "Bayıldım! Sanırım yeni bebeğim bu gibi görünüyor" dedi gülümseyerek. İçeriye tekrar geri döndüler. Gemma "Ne kadar istiyorsun peki?" Diye sordu elini cebine atarak. İrelya "Benim için çok şey yaptın Gemma, hediyem olsun" dedi gülümseyerek. Gemma kafasıyla onaylayıp İrelya'nın gülümsemesine gülümseyerek karşılık verdi. İrelya Yağmacılar bölümünün en yetenekli hurdacılarından biriydi. Genelde silah ya da mekanik işlerle uğraşanlara hurdacı derlerdi. Tabi bu kaba bir lakap olsa da kimsenin umrumda değildi, onlar kurallara göre yaşamıyorlardı. Gece, karanlık çöktüğünde sokaklarda dolaşan çeteler ya da yerde yatan cesetler görebilirdiniz. Tabi ki bu daha kırsala yakın kesimlerde oluyordu, Gemma'nın kaldığı merkez çok daha güvenliydi. En azından ortalıkta yatan cesetler görmüyordunuz. İrelya Gemma ile aynı yaştaydı, omzuna kadar uzanan pembe saçları ve Mavi gözleri vardı. Konuşurken çok belli olmasa da az da olsa İngiliz aksanı vardı. Gemma ile küçüklüklerinden beri tanışıyorlardı ve Gemma, İrelya'nın ailesi öldüğünde ona çok destek olmuştu çünkü nasıl hissettirdiğini çok iyi biliyordu. Her şeyin pembe peri masallarından ibaret olmadığını onlar küçük yaşta anlamak zorunda kalmışlardı. İrelya Birlik 1/3'ün bir üyesiydi ve istihbarat işleriyle uğraşan Valerie ile aynı birlikteydi. Gemma silahı alarak Birlik 1/2'nin yerine doğru ilerledi. Kafasını kurcalayan tonlarca düşünce vardı ancak onlardan bir tanesi Gemma'yı yapmaması gereken şeylere doğru itiyordu. İçinden bir ses her şeye karşı gelemesini ve her şeyi değiştirmesini söylüyordu. Ancak Gemma da farkındaydı ki öylece herkese ve her şeye karşı gelemezdi. Ayrıca artık eylemlerinin sorumluluklarını üstlenmeliydi çünkü dedikleri gibi artık çocuk değildi. Derin bir nefes alıp kafasındaki sesleri susturdu. Aptalca bir şey yapmayacaktı. İçinde alevlenen intikam ateşini söndürüp gözlerini kapattı. Hayır aptalca bir şey yapmak için fazla akıllıydı ve neyi riske attığını gayet iyi biliyordu. Kafasına göre davranmayacatı, her ne kadar istesemese de alması gereken sorumluluklar vardı. Kendi odasına doğru ilerledi ve çantasını çıkardı. Yaklaşık 20 dakika sonra çantasını toplamayı bitirmişti. Haritanın dışına olarak tarif ettikleri yerler aslında eski haritalarda mevcuttu ancak kastettikleri şey bam başkaydı. Savaşların ardından şehirlerin fiziksel yapısıda çok büyük değişiklikler meydana gelmişti. Çoğu gökdelen yerle bir olup yolları kapatmıştı. Çıkan kasırgalar boşu boş duran nesneleri havalandırarak farklı yerlere savurmuştu. Bu da eski haritalarda gösterilen şehirlerin artık eskisi gibi olmamasından kaynaklı eski haritaların geçersiz sayılmasıydı. Onun dışında her gurup tekrarlardan keşif gezisine çıkarak yeni haritaları oluşturmuşlardı ancak ellerinde kapsamlı bir harita bulunmuyordu aksine sahip oldukları en kapsamlı haritanın bile çok geniş sınırları yoktu. Ayrıca tekrardan düzenledikleri haritalarda bazı depoların, içerisinde erzak gibi ihtiyaçların hala mevcut olduğu mekanlar da işaretliydi. Ancak henüz tam olarak haritayı tamamlamamışlardı. Bu sebeple haritanın dışına çıkmak derken bahsettiği ellerindeki haritanın dışına çıkmaktı. Gemma elinde olan son konserveleri Askerlere vermişti, normalde herkes yarım yarım veriyordu ancak Gemma diğer fakir ailelerin payını da vermeyi kabul etmişti zaten çok acıkan bir insan değildi. Şafak vaktine kadar uyumaya karar verdi. Zaten yapacak daha iyi bir işi de yoktu. Bir saat geçmişti ama Gemma'nın gözüne uyku girmiyordu. Şu zamana kadar yaşadığı her şeye rağmen hala ayaktaydı ancak onu rahatsız eden bir şeyler vardı, kafasını kurcalayan bir takım düşünceler belki de geçmişin izleriydi. Ailesinin öldürüldüğü gün oradaydı, anne ve babasının cesetleri soğurken de oradaydı, bir zamanlar yaşadığı ev kan gölüne dönerken de oradaydı. Kimsenin hayal bile edemeyeceği bir hayatı olmuştu. Tabii ki hâlâ bunun etkileriyle uğraşıyordu mesela uykusunun en tatlı yerinde başlayan ve bitmek bilmeyen korkunç kabuslar düzenli olmaya başlamıştı.Yağmacılar Bölgesi saat 04:30
Alec dışındaki herkes hazır şekilde bekliyordu. Ancak her zaman ki gibi Alec yine geç kalmıştı. Birkaç dakikanın ardından nihayet Alec de aralarına teşrif etmişti. İmogen "Her zaman ki gibi yine geç kaldın Alec" dedi gözlerini kısarak. Alec'in ise çok umrundaymış gibi görünmüyordu. Gemma herkesin üstünde gözlerini gezdirdi ardından ise "Gidelim." komutunu verdi. Hava aydınlanmıştı ancak Güneş henüz doğmamıştı, sonbaharda olduklarından hava serindi. Bay Tom, İrelya ve Valerie onları izleyen halkın en önünde duruyorlardı. Gemma bu sırada onların cesaretinden imrenen alt birliklere gözünün ucuyla baktı. Birlik 1/4 'ten Simon Colins "Aptal cesareti!" Dedi gözlerini devirerek. İmogen "İşine bak Simon! Ahh doğru unutmuşum senin bir işin yoktu ki!" Diye karşılık verdi. Diğer birlik üyeleri İmogen'in dediklerinden sonra yüzü utançtan kızaran Simon Colins'e güldüler. Bay Tom hepsine teker teker sarıldı, en sona ise Gemma'yı bırakmıştı. "Dikkatli olun çocuklar" dedi birlik üyelerine dönerek daha sonra Gemma'ya da sarıldı "Herkese sahip çık Gemma ama her zaman kendini siper etme, çünkü bazı mermiler beklediğin yerden gelmeyebilir. Şans seninle olsun" dedi. Gemma uzun sürenin ardından Bay Tom'a sıcak bir tebessüm sundu "nasıl isterseniz efendim." Sırada Valerie vardı, Tsuki'nin yeni icadı ile karagah -yani Yağmacılar'ın merkezi- iletişim kurabileceklerdi. Valerie "Bana sık sık haber vermeyi unutmayın. İhtiyacınız olduğunda istediğiniz saat Karagah'a ulaşabilirsiniz" dedi gülümseyerek. İmogen "Tabii ki canım sen hiç merak etme bir dedikodu olduğunda ilk sana haber vereceğim" diyerek gülümsedi. Valerie ve İmogen çok yakın arkadaşlardı. İrelya "Dilerim ki modifiye ettiğim silahları asla test etmeniz gerekmez" dedi tebessümle. Camilla "sence herkese haddini bildirmeyi ilke edinmiş ve kimseyi altan alma özelliğine sahip olmayan Gemma yanımızdayken bu mümkün mü?" Dedi alayla. Gemma gözlerini devirdi ve gülümsedi çünkü inkar etmeyecekti. İrelya Gemma'nın mimikleriyle birlikte kıkırdadı "Doğru, Gemma'dan söz ediyoruz" Bay Tom daha sonra araya girerek "Yine de bu kez kafana göre haraket etme Gemma, kaybedeceğin çok şey var" dedi. Ama yanılıyordu, Gemma'ya göre kaybedecek hiçbir şeyi yoktu zaten onu güçlü yapan şeyin de bu olduğuna inanıyordu. Yağmacıların merkezi iyi insanlara da ev sahipliği yapıyordu ancak daha kırsal kesimler daha çok suçluların alanıydı. Yağmacıların ünlü suç çetelerinden biri olan WRST da bu gün Merkezdeydi. Liderleri Klaus Black "Şans sizinle olsun" dedi. Gemma, yüzünde kendinden emin bir gülümsemeyle bir adım öne ilerledi "Şansa ihtiyacım olmayacak" dedi.~Bu benim yazdığım ikinci hikayedir, yazım yanlışılarına dikkat etmeyiniz.