Dördüncü Bölüm

201 38 40
                                    

:(

sinir: 40 oy 60 yorum 🩰

Yerli halka göre saraydakilerin, yöneticilerin işi oldukça zordu. Sabahın ilk ışıklarına dek süren stratejik toplantılar, ülkeyi genişletmek için planlanan fetihler ve adaleti her daim korumak... Bunların tüm zahmetini, kral ve kralın soyundan gelenlerin çekildiği düşünülürdü. Bir noktaya kadar bu düşünce doğruydu fakat kusursuz ilerleyen iplik, kralın en genç oğluna gelince karmaşık bir düğüm haline gelirdi.

Bu ülkede, diğer krallıkların aksine babadan sonra tahta geçecek oğlan çocukların en küçüğü olmalıydı çünkü bu inanışa göre kraliyetin soylu kanını taşıyan en genç oğul; ufku en geniş, beyni en taze olandı. Ülkenin şanssızlığına Kral'ın en genç  oğlu şu anda Satoru idi. Babası onun ne kadar donanımsız olduğunu fark etmiş ve birçok kez oğlan çocuğu doğurtmaya çalışmıştı fakat Satoru'dan sonra doğan altı kardeşinin altısı da bir şekilde kızdı.

Düzgün giden ipliği düğüm yapan, kralın sonradan altı kere erkek çocuğu dünyaya getirmeye çalışmasına sebep olan Prens Satoru, halktan çok kendisine düşkün bir adamdı. Sokaklarda yaşayan sarhoşlardan tek farkı her gün pahalı şaraplardan içmesiydi. Yine de bu duyarsız, donanımsız Prens bile bazen halkın arasına karışıyordu. Başkentin karanlık yerlerine, en güvendiği iki korumasıyla birlikte iniyor ve yerel halkın ne kadar kötü durumda olduğunu anlamaya çalışıyordu. Önceleri bu ufak yürüyüşlerden hiçbir anlam çıkarmadan, sokakta bir şeyler satan insanların önüne birkaç tane metal para atarak kedersiz yaşamına dönerdi fakat son bir haftadır o kadar da duyarsız değildi.

"Prensim," sadık şövalyesinin sesini duyduğunda daldığı zeminden gözlerini çekti ve otoriter bir görüntü verebilmek için omuzlarını dikleştirdi. "Majesteleri sizi bekliyor."

Satoru hafifçe sırıttı ve oturduğu yerden kalktı. Boy aynasının karşısına geçip ağır, pahalı bir kumaştan yapılmış kıyafetini düzeltti. "Kurtarmaya karar verdiğim dört kardeş hakkında mı konuşmak istiyor?"

Suguru, şövalyesi, başını salladı. "Babaya ne olacağına sizin karar vermenizi uygun gördü." Duraksadı. "Ayrıca dün tanıştığınız mendilci kız da orada olacak. Majesteleri, kararınızı en büyük kardeşin de duymasını istedi."

Mendilci kızın anılmasıyla Satoru hafifçe sırıttı. Dün onunla tanışmasına ve uzunca sohbet kurup, genç kızı sinirlendirmek istemesine rağmen odaya saygısızca dalan kardeşleri yüzünden bu tanışmayı yarıda kesmek zorunda kalmışlardı. Yine de Satoru kızı ilk karşılaşmalarından tanıyabilmişti ve kızın kendisini gördüğünde yüzünün nasıl düştüğünü de fark etmişti ki bu ona büyük bir zevk veriyordu. Sokakta rastgele çarpıştığı ve kaba davrandığı adamın prens olması gerçeği mendilci kızı derinden utandırmış olmalıydı.

"Söyle bana Suguru," Satoru yavaş adımlarla şövalyesinin karşısına geçti ve onun ciddi suratına baktı. "Mendilci kızın adı neymiş?"

Suguru gülümsemesini gizlemeye çalışarak başını hafifçe eğdi. "L/N Y/N."

Satoru tatmin olmuş bir surat ifadesiyle Suguru'nun omzunu sıktı ve onun önünde olacak şekilde odadan çıkarak adımlarını Kralın da olduğu ana salona yönlendirdi. Sarayın kıdemlileri tarafından pek sevilmese de kendine has bir özgüveni vardı ve sırf bu yüzden yolda gördüğü herkes onun önünde saygıyla eğilmişti. Kapının önünde bekleyen görmüş geçirmiş askerlere üstten baktı ve dudağının kenarına yerleşen sırıtışla parmaklarını oynattı ve askerler iki büklüm olarak hemen ağır kapıları açtılar. Kapı açılırken Satoru, hemen arkasına döndü ve hem şövalyesi hem de yakın arkadaşı olan Suguru'ya fısıldadı.  "Bu konumun verdiği gücü çok seviyorum."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 29 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

RuminateHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin