Dört Yapraklı Yonca

40 6 9
                                    

Yapraklar kırmızıya dönmüş, rüzgar dalları hareket ettiriyordu. Köşedeki kediler soğuktan birbirlerine sarmalanmıştı.

Ay ise... ay geceyi aydınlatan tek kaynak değildi ya da üşüyen zavallı hayvanların ısınmak için birbirlerine sarmalanmasına gerek yoktu. Koca evden gelen ateşler çevreyi ısıtıyor ve müthiş bir ışık saçıyordu. Tabii dumanlarda cabası.

Tüm kuşlar orayı terk etmişti. Kim duracaktı orada. Başka hiçbir evde yoktu zaten.

Şanslı piçler.

Gecenin o vaktinde yoldan geçen bir araba itfaiyeyi aramıştı. Kuş uçmaz kervan geçmez o yolda beyaz reno'nun ne işi vardı. İtfaiye de 10 dk da gelmişti. Ardından ambulans da gelmişti. Nasıl bu kadar şanslılardı.

5'i kadın 4'ü erkek 9 kişi çıkarmışlardı içerden. Paramedikler hemen müdahale etmişti. O sırada polislerde gelmişti.

Ne gerek vardı şimdi değil mi? Sıradan bir yangına neden gelirler ki. Tabii gelen itfaiye evin korumalarını dışarıda öldürülmüş bir şekilde bulunca polise haber verdi.

Bunu yapan her kimse tam bir yarım akıllı, salak.

Hastaneye vardıklarında çoktan içlerinden birisi ölmüştü, bir kişi yoğun bakımdaydı, birsinin ikinci derece yanığı ve diğerlerinin de birinci dereceden yanığı vardı. Hizmetçiler işleri bittiğinde evlerine gittiler.

Bir daha o eve geri dönmek isterler mi? meçhul. Kim ister ki zaten.

Evin oğlu, Ateş, yoğun bakımın kapısında bekliyordu. Yaslanmak istedi ama yapamıyordu, sırtındaki yanık buna engel oluyordu. Ağrı kesicinin etkisi bitince her şey daha beter oldu. Kız kardeşini düşünemiyordu. İkinci dereceden yanığı vardı. Hala uyuyordu.

Kolu, göğüsü ve boynunun bir kısmı yanmıştı.

Uyandığında tekrar uyutmak zorunda kalacaklardı...

Bir kaç doktor önünden geçmişti, ardından hemşireler. Koşuyorlar mıydı? Yoksa yürüyorlar mıydı? Sesler buğulu gelmeye başladı. Yoğun bakımın kapısı açılmasıyla kimin başına gittiklerini görmüş oldu.

Ak saçlarını görebildi, teni sanki daha da beyazlamıştı. Ölecek miydi?

Sesleri gitgide duymaya başladı.

Anne...

Annesi ne güzel kadındı, ak saçları hacimliydi. Masmavi gözleri parlardı ama artık değil. Saçları solmuş, gözleri kapalıydı. Doktorlar başında onu hayata geri döndürmeye çalışıyorlardı.

Geri çekilin...

Kalbi çalışmıyor...

Adrenalin getirin...

Daha sonra kapı kapandı. Yoğun bakımın kapısı kapandı, hayat kapısı değil. Annesinin kalp atışları geri gelmişti. İçeriye girmek istedi ama olmadı, almadılar. Hemşireler onu geride tuttu.

"Ateş" Birisi ona sesleniyordu, tanıdık bir ses ama kim olduğunu çıkaramadı. Kulaklarının içinden ses geçiyordu ama bir türlü algılamıyordu. Omuzuna dokununca gerçek dünyaya geldi.

"İyi misin? Ayşe anne iyi mi? Ne oldu?" Evin damadı, Sarp, o gece evde değildi. Ateş'in bir yaş büyüğü kız kardeşi Canan ile evliydi.

"Yoğun bakımda" dedi Ateş cansız bir şekilde, gözleri yoğun bakımın kapısına kaymıştı. Ardından Sarp'ında gözleri oraya kaydı. Buradan sonrası beklemekten hariç hiçbir şey yapmazlardı.

Kanlı tarihHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin