Sarayın önünde bekliyor, ve ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Burada kalıp birinin gelip bana yol göstermesini mi beklemeliydim, yoksa saraya girip etrafı mı aramalıydım. Etrafa göz gezdirdim. Kimse yoktu ve içeri girmeye karar verdim. Kapıyı araladım ve içeri doğru ilerledim.
Giriş efsane güzellikteydi. Duvarlardan işçilik, resimler, hayvanlar... Nefes kesici bir ihtişama sahiptiler.
Sarayda yürümeye devam ettim. Herkes işinin başında ve aceleciydi. Saraya ilk girdiğimde fark etmesemde bir kargaşa vardı. Bense bu kargaşadan sıyrılmaya çalışıyordum. Etrafı inceleyip neler olduğunu anlamaya çalışıyor, kimi zaman aceleci insanlarla çarpışıyordum. En sonunda kargaşa biraz sakinleşmiş ve herkes durulmuştu. Sanki işlerini bitirmişler ve bir şeyin olmasını bekliyor gibiydiler.
Neler olduğu hakkında hiçbir fikrim olmasa da onlara ayak uydurmalıydım. Tek sıra halinde yan ya a dizilip kafalarını öne eğmişlerdi. Bende onlar gibi yapıp öne eğildim. Sessiz bir bekleyişin hakim olduğu sarayda bizim bulunduğumuz koridora birini gelişi ve bir şeyi duyurması işleri değiştirmişti.
"FİRAVUN GELİYOR!!!"
Herkes bir anda dizlerinin üzerine çöküp eğildi. Bende aynısını yaptım. Birkaç saniye sonra koridorda yankılanan adım sesleri duyuldu.
Yavaş bir yürüyüş şekline sahipti. Hafifçe kafamı kaldırdım ve görmeye çalıştım. Yaklaşıyordu. Tam göremesemde kesinlikle kendinden emindi. Dik duruşu, asaleti...
Kafamı tekrar yere gömdüm. Ayak sesleri giderek bana doğru yaklaşıyordu.
Yaklaştı... yaklaştı... yaklaştı...
Tam benim bulunduğun yerde durdu. Elinde bulunan asasını kaldırdıve hafifçe omuzuna vurdu.
"Kaldır kafanı!"
Firavunun sesi çok tanıdık geliyordu. Yavaşça önce gövdemi sonra kafamı kaldırdım. Firavun Tam karşımda bana bakıyordu.
"Ayağa kalk!"
Yavaşça ayağa kalktım. Herhangi yanlış bir şey olur korkusundan kafamı yere eğmiştim. Elini uzatıp yüzümü kendine çevirdi. Göz göze gelince gelince şaşkınlıktan dilimi yutmuştum. Karşımdaki kişi...? Daniel?
Şaşkınlıktan gözlerimi ayıramıyordum ama bu zamanda dikkat çekebileceğinden korkup tekrar yere bakmak zorunda kalmıştım.
*Alın şunu ve odaya götürün!*
Beni kolumdan tutup itmişti. Askerler kollarımdan tutup beni götürmeye başladı. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Birkaç dakika sonra bir odaya gelmiştim. Zamana göre oldukça zengin döşenmiş ve özellikle kırmızı rengin yoğun olduğu bir odaydı. Daniel kırmızı rengi çok seviyordu. Bu nedenle buna şaşırmamıştım. Biraz odada gezindikten sonra Daniel ve birkaç kişi odaya girdi. Hemen koridorda verilen selamı verdim. Yerde dizlerimin üzerine eğilmiş bekliyordum. Beni takmıyorlardı. Yokmuşum gibi davranıp işlerine bakıyorlardı.
*Siz çıkın. Benim işlerim var.*
Muhafızlar ses çıkarmamıştı. Kapının kapanma sesini duydum. Ama Daniel hala konuşmuyordu. Odanın içinde adım Sesleri duyuldu. Yavaş yavaş yürüyordu.
*Buraya nasıl geldin?*
Anlamazlıktan gelmeye çalıştım.
*Sana söylüyorum Ella!*
Kafamı kaldırdım. Daniel bana bakıyordu. Ayaklarımın üzerine yeniden kalkmıştım.
*Beni hatırlıyor musun?*
Şakındı ve tek yaptığı beni incelemekti. Başını evet anlamında salladı.
*Ben bir tabut buldum. Yaklaştım ve içindekini merak edip açtım boştu ve sadece siyah bir bulut yayıldı. Yanında bir kol duruyordu onuda indirdim. Önce bir şey olmadı. Oradan uzaklaşmak üzereydim ki sesler gelmeye başladı. Arkamı döndüğümde tabutun çöle benzeyen bir yere açıldığını gördüm.*
*Ve sende merak edip içeri girdin. Değil mi?*
*Evet. Ardımdan kapı tabut kapandı. Ve bende çölde yürümeye başladım 1 saat falan yürüdüm en sonunda susuzluğa ve yorgunluğa dayanamayıp bayılmışım.*
*Peki sonra?*
*Uyandığımda bir kulübedeydim. Yaşlı bir adam vardı. Ona hiçbir şey anlatmadım. Saraydan geldiğimi ve kaybolduğumu söyledim. Beni saraya kadar getirdi.*
Ben ona o bana bakıyordu. Sessizdik. Hareketsizdik. Ne o kıpırdıyor ne de ben. Sonra inanamadığım bir şey oldu. Daniel hiç beklenmedik bir şekilde. Koşarak bana sarıldı. Bende onu özlemiştim. Sıkıca sarıldım. Artık bir aradaydık. O ve ben...
___________
Sevgili okurlarım 17 kişi olmuşuz çok mutluyum. Umarım sizinle daha çok yol alırız.💖💖💖