öğleden önceki dersler çok hızlı geçerdi mustafa için hep de söylerdi "ne ara geldi öğle arası anlamadım bile." derdi. öğle aralarında görevli olduğu kütüphaneye gider eksik gedik ne varsa ona bakardı.
kütüphanedeki kitap sayısı azdı bağış almaları gerekiyordu, kurumların verdiği kitaplar yetersiz kalmıştı. müdürle konuşup bi bağış etkinliği düzenlemeyi düşündü mustafa, aklına yatmıştı bu fikir. öğrencilerden aldığı kitapları ayırır düzenler raflara dizerdi, daha sonra gelecek olan bağışlar da kalanı tamamlamak için yeterli olurdu.
mustafa kafasını kitapların arasına gömüş uğraşırken arkadan gelen sesle irkildi yanındaki rafı deviriverdi. "Ay! hocam kusuruma bakmayın korkutmak istememiştim kütüphaneden sesler gelince bir bakayım dedim." "mühim devil necati hovam" "iyisiniz değil mi? bir sorun yok umarım." "yok hovam çok şüküv iyivim. ben de buvalavı düzenlivovdum." "görüyorum mustafa hocam görüyorum canla başla çalışıyorsunuz" diyerek hafif hafif kıkırdadı necati.
öyle illet bir adamdı ki bu necati kendi esprisinden başka espriye gülmez, kendi yaptığından başka şakayı da şakadan saymazdı. egonun bir üst yaratığıydı anlayacağınız. notları da bi hayli kıttı. kendisini seven öğrenci bulmak pek bi zordu nitekim haksız da sayılmazlardı bezdiren türden bir adamdı necati. ama mustafa severdi onu şakalarına gülerdi beraber içtikleri çaydan ayrı bir keyif alırdı, uzun süredir gönlünde yeri farklıydı necatinin.
"benim bu saatim dolu hocam ders doldurmaya yazmışlar fakat diğer saat boşum sizin de dersiniz yoksa öğretmenler odasında buluşuruz, kolay gelsin size." necati mustafa'nın ne teşekkür etmesine ne de cevap vermesine fırsat tanımadan hızlı adımlarla çıkmış kapıyı da aralık bırakmıştı. böyle garip bir adamdı necati ne yapacağı bilinmez ve anlaşılması çok zor bi adamdı.
kütüphanede işini bitirdikten sonra mustafa müdire hanımın odasına yöneldi odası yakındı kütüphanenin çaprazında kalıyordu. paytak adımlarıyla müdire hanımın odasına giren mustafa başıyla selam verip direkt " hovam kütüphanenin eksiklevi gözüme çok gelmeve başladı. diyovum ki öğvencileve bahsetsek okula kitap bağışında bulunsalav hatta öğretmenleve bive söyleyebiliviz fikvimce" dedi. müdire hanımın onun bu düşüncesini geri çevirmeyeceğini biliyordu sonuçta ne kadının cebinden ne de okulun bütçesinden para çıkmayacaktı gayet basit bir işti. "gönlünüze göre sorun, söyleyin mustafa hocam." diyerek onayladı müdire hanım.
ilk iş dersine girdiği sınıflara duyurmak oldu mustafanın; sevinçli sevinçli kütüphaneye bağış yapmak isteyenlerin iki hafta içinde topladıkları kitapları kütüphaneye getirip teslim etmesi gerektiğini kısaca özet geçip öğretmenler odasına çıktı. Mutluydu kütüphaneyi gerçekten benimsemişti ve bakımını üstlenmek de ona iyi hissettiriyordu.
zil çalmıştı mustafa kupasına yeniden çay dolduruyordu bu sefer necati pek te sinsi olmayan bi şekilde mırıldanarak (ki bu hiç necatiye göre değildi) mustafanın yanına tezgaha bardağını koydu, "duyduğuma göre kütüphaneye bağış istemişsin." "evet, evet" "kütüphaneyi seviyorsun, gerçekten örek bir meslektaşımsın mustafa hocam." "teşekküvlev.. kitap bağışı yapvak istev miydiviz necati hovam?" necati kısa bi süreliğine güldü hatta ağzından hahaha nidaları çıkmıştı duyması zor bi sesti onun ağzından en azıdan. "tabii evde fazla kitaplarım vardı zaten zaman olunca getireceğimden emin olabilirsiniz hocam." dedi
aralarındaki ufak tatlı sohbet uzarken necati çayını doldurmak için çaydanlığa yöneldi mustafanın tam yanında duran çaydanlığa dolanıp ulaşmak yerine özellikle kollarını mustafanın etrafından geçirerek dolduruştu çayını necati. ne yaptığı belli olmayan adam işte boşuna bahsetmedik. mustafa gereksiz yakınlıktan rahatsız olmamış aksine utanmıştı. normalde bu ufak şakalara aynı şekilde karşılık verecek olan mustafa bu sefer gerçekten utandığını hissetmişti garipti genelde sadece güler geçer ve devam ettirirdi. hızlıca kenara kaydı mustafa "necati hovam ben gidevim iyi günlev dilevim size" "mustafa hocam akşam bekleyin beraber çıkalım arabayla gittiğiniz yere kadar bırakayım, yakında oturuyordunuz zaten değil mi?" "gövüşüvüz hovam." deyip resmen necatinin yanından kaçmıştı mustafa kızardığını gizlemesi zordu ama bi şekilde başarmış olmalıydı ki necati onunla alay etmemişti.