Elzem

62 4 2
                                    


Elzem; en gerekli olan, vazgeçilmez.

  Yağmur damlaları beton yığını olan şehri temizlercesine hızla yağarken, etraf sıradan yağmurlu bir gün kadar normaldi. Kimileri şemsiyelerinin altında seri adımlarla ilerliyor, kimileri kafalarına geçirdikleri kapüşonlarıyla yürüyor, kimileri de ıslanmamak için başlarına siper ettikleri çantalarla koşuşturuyorlardı. Anlaşılan kimse ıslanmak istemiyordu. Bir tek kişi hariç.

Genç adam işlek yolun park olan tarafında, çimenlerin üzerinde durmuş, etrafı kayıtsızca seyrediyordu. Elleri cebinde, kapüşonu ise kafasındaydı. Üzerinde mont veya yağmurluk yoktu. Siyah düz bir kapüşonlu giyiyordu sadece. Her zaman ki gibi.

Karamel rengi gözleri o kadar boş ve manasız bakıyordu ki, dışardan bakan biri hayattan zevk almadığını söyleyebilirdi. Eh, belki de öyleydi.

Etrafındaki hararete koşuşturan insanlara anlamsızca bakmayı bırakıp park olan kısımda yürümeye başlamıştı. Park neredeyse bomboştu. Yağmurun aksine yavaş olam adımları, daha da yavaşlayıp durma noktasına gelirken, üzerindekilerin ıslanacağını hiç mi hiç umursamayarak bir banka oturdu. Zaten ıslanacağı kadar ıslanmıştı. Elleri hala cebinde, kapüşonu da kıvırcık, güneşe benzeyen saçlarındaydı.

Az sonra eve gidecekti. Sadece şu an burada oturup, biraz rahatlamak ve kafasındaki hiç susmayan seslerden kurtulmak istiyordu. Orada bir süre oturup gözleri kapalı bir şekilde sadece kulaklığından gelen şarkıyı dinledi.

"And if the world don't break, I'll be shakin' it,"  gözlerini daha sıkı yummuş, başınıda geriye doğru atmıştı. "Cause I'm a young man after all.." yağmur damlaları yüzüne değerken, bunun iyi hissettirdiğini fark ediyordu .

"And when the seasons change,
will you stand by me?"

Rastgele denk gelen bu şarkıyı dinlemek istemiyordu ama değiştirmemişti de. Bu şarkıyı nerden bildiğini ya da neden sevmediğini anımsayamıyordu. Bildiği tek şey duymak istemediğiydi.

Saate bakmak için telefonunun ekranını açtığında gece yarısının geçtiğini fark etmişti. Tam şarkıyı değişecekti ki telefon o daha dokunmadan kapanmıştı. Genç adam iki saniye gözlerini yumduktan sonra şarjı biten telefonunu kulaklığıyla beraber cebine koymuş ve ayağa kalkıp yürümeye başlamıştı. Yağmur durmuş, hava daha da soğumuştu.

Kötü bir gündü. Normal günleri daha iyi ve katlanılabilir geçiyordu fakat bu gün sebepsizce can sıkıcıydı ve bu onu rahatsız ediyordu. Eve gidip uyuyacaktı. Ya da belki bir bira içerdi. Bilmiyordu ve pek hevesi olduğu da söylenemezdi.

Dalgın dalgın ilerlerken çarptığı kişiyle düşüncelerinden kurtulup baktığı yeri görmeye çalışmıştı. "Yavaş olsana, görmüyor musun kocaman beni!?" Manasız ve boş bakışları önündeki genç kızın üstünde dururken kızın kaşları çatık bir şekilde ona baktığını fark etti.

"Sende görmüyorsun herhalde, düz yolda bana çarptığına göre?" Diyebilmişti kadının yüzünü boş bakışlarla seyrederken. Siyah uzun saçları yağmurdan kabarmış, yüzündeki perçem yanaklarını kapatmıştı. Kaşları çatıktı, bir şeyler söylüyordu ama sesi çok uzaklardan geliyor gibiydi. Nihayet sustuğunda adam omuz silkmiş ve tekrar baktığı yeri görmeye çalışmıştı.

Yağmurlu havaya rağmen üzerinde mini bir etek vardı. Adam bu havada etek giymesine şaşırmıştı doğrusu. Kadın, parmağını kafasının hizasına getirip iki kere şıklatmış ve "Aloo sana diyorum?!" Diye saçma bir cümle kurmuştu. Genç adam "Anlamadım," derken sesindeki masumiyeti konuştuktan sonra fark etmişti. Karşısındaki genç kız onun aksine fark etmemiş olacaktı ki kaşları hala çatıktı. "Bana diyorum, çarpan sensin diyorum."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 01 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

his.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin