"Evladım salak mısın sen? Ben sana demedim mi bir süreliğine şakasına adımı değiştirdim diye?"
"Yoo."
"N'asıl? Demiş olmam lazım."
"Bana dün anlattıkların ve Taehyung diye sayıkladığın zamanın dışında anlattığın bir şey yok ki."
"Grubada mı yazmadım?"
"Evet."
"Of."
"Daha güzel isim bulamadın mı salak? Min Hyun ne?"
"Hoseok dedi."
Jimin bana gözlerini kısıp salak mısın bakışları atıyordu. Bu konuyu biraz daha konuştuktan sonra artık her şeyi biliyordu ve gruba önemli bilgileri yazıyordu. Saçını dağıtıp kaçtım. Sinir etmem lazımdı napayım, hep o beni sinir ediyordu.
Tae'nin attığı konumdan bakarak gittiği yere gittim. Gözlerim kalabalığın içinde onu arıyordu. Ne çok masa vardı böyle.
Taehyung benim onu bulamadığımı anlar gibi elini salladı. Kalabalıktan bir şekilde kurtulup yanına geldim. Karşısına oturdum. Ne güzel yer seçmişti. Cam kenarı, dışarısı karanlıktı. Ayrıca burasıda kalabalık değildi. Burası cennetti ama arkama baktığım zaman aynı şey demilemezdi. Cennet ve cehennemin arasında oturuyorduk resmen.
"Ben senin yerine bir tane içecek seçtim sorun olur mu?"
"Ha yok olmaz."
"Şey biliyorsun burası çok kalabalık ve garsonlar, bu kalabalığa göre az kişiler. Bu yüzden onu yormamak için seninkinde seçtim."
Gülümsedim. İnsanlara yardım etmeye çalışan temiz kalbi hâlâ yerindeydi.
"Sorun değil. Beni neden buraya davet ettiniz?" Şuan farketmiştim ki ben sizli Tae ise senli benli konuşuyordu. Bu muhabbetin sonu iyi bitmeyecek gibiydi...
"Konuşmak için. Seni merak ediyorum."
"Cümleyi biraz daha açabilir misiniz?" Dedim şüpheyle. Beni tanımış mıydı, bu yüzden mi çağırmıştı?
"Seni birine benzetiyorum, eskiden çok yakın olduğum birine. Onu bulmaya çalışmaktansa, ona benzeyen biriyle iletişime geçmek daha sağlıklı gibi geldi şimdilik."
Moralim bozulmuştu. Bu role kendimi fazla kaptırmıştım. Aslında karşısında ben vardım, beni bulmak için çaba sarf etmiyordu. Oysa ben, amcamın elinden zor kurtulmuş buraya gelmiştim. Ve özellikle "sözde benzeri" olarak gördüğü gerçek benle konuşmak onun için en zararlı yoldu. Bu da beni merak etmediğinin diğer bir ipucusuydu.
"Anladım. Peki neden onu bulmak için çaba göstermiyorsunuz?"
"Zamanında o kadar çok çaba sarf ettim ki hastanelerde süründüm. Artık gücüm kalmadı. Hayatı akışına bırakıyorum."
Kararmı değiştirip duruyordu. Zaten bozulmuş moralimi daha çok bozmuştu.
"Neden üzüldün?" Diye sordu kafasını hafif yana eğerek.
"Hiiç." Etrafa bakındım garsonu arar gibi. Oysaki yaptığım şey gözlerimin dolmasını engellemekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Demons -TaeKook+Yoonmin-
FanfictionJungkook üstün planlarıyla Taehyung'dan uzaklaşmıştı. Aradan 9 yıl geçti. Jungkook, Taehyung'un patron olduğu bir restorantta garson olarak çalışmaya başlamıştı... *SemeTae *Smut vardır