görünmez haller, yirtinip giden düşler, her şeyin başladığı zaman

48 10 2
                                    

  Kendinizi ne kadar görünmez sayarsaniz sayın. Siz buradasınız. Ya bir kişi ya da bütün alem sizi bilirdi. İçinizi bilirdi.

  Ben görünmez olmak için gelmedim dedim kendime. Kendimi ezdirmek için varolmadım. Gereksiz ozguvenli, yüzü bir ton işlemden geçmiş o aptallardan değildim ben. Ben hep böyleydim. Sessizliğim depremler yaratırdı. Elime bakan çok olurdu. Beni isteyen çok olurdu. Fakat bilirlerdi, ulaşılamaz biri olduğumu bilirlerdi. Kendimi aşağılara asla bırakmayacağımı bilirlerdi.

   Zirvenin benim olduğunu bilirlerdi.

Bilirlerdi. Bililerdide neden başka birinin ismini zikretmekten başka hiç bir şey yapmazlardı.  Düşünmezler miydi? Benim burda olduğumu. Benim en iyisi olduğumu söylemezler miydi?

"Geri dönmüş diyorlar."

Yürüdüğüm her koridorun ana noktası benken sıradan kapsonlu bir çocuğu parmaklara işaret etmeye utanmıyorlar mıydı?

  "Çok değişmiş."

  Kimden bahsettiklerini anladığım an gözlerimi diktim üzerine. Siyah kapsonlusu başının üzerine çekilmiş, başı yerde yürüyordu. Arkasından devam ettim. Aynı yere gidiyorduk sanırsam. Yolda bana selam veren herkese küçük bir gülümseme atıp, ilgimi ona veriyordum, herkesin hakkında konuştuğu bu çocuğa.

  Çok geçmedi bordum katına indiğimizde. Ellerini cebinden çıkardı. Uzun kemikli elleri anahtarla oyalanirken onları izledim. İzlendiğini farkettigi gibi kapsonlusunun altından gözlerini gözlerimde hissettim. Benden önce o bozdu göz temasımızı. Daha fazla orda durmadan stüdyoya adımladım. Ne kadar yalıtımı sağlam olsada, eski binanın ince duvarları yüzünden az buçuk ses çıkarırdı stüdyo. İçeriden gelen tingirtilara karşılık kapıyı açtım.

   İçeriye adımladığım gibi gözlerim arkadaşlarımı- güvenmediğim arkadaslarimı- buldu. Sahteden bir gülümseme yer edinde dudaklarımda.

"Selam!"

  Minhoya karşılık kafamı salladım sadece. O ve yanında bas gitarıyla uğraşan Felix'e kaydı gözlerim. Mavi saçları ve oldukça fazla cilleri ile zayıf bir çocuktu. Neşeli bir yanı olsada geceleri saatlerce kendine işkence çektirdiğini iyi bilirdim fakat pekte umrumda olmazdı bu. Hiç bir zaman samimi gelmemişti çünkü o bakışları. Hep bir farklıydı aramız. Biraz mecburiyettendi sanki.

  Minho.

  Aslında bizden yaşça büyük olsada mezun olmamak için iki sene beklemiş biriydi. Bazen bilerek derslere girmez, vizeleri hiç umursamazdi fakat içinde başka şeyler yattığını herkes bilirdi. En azından ben bilirdim. Yakışıklı yüzüne nazaran nadiren gülümserdi. Baterisi ve bagetleri olmadan ellerinin hiç bir şeye yaramadığını söylerdi. Elleri hakkında nasıl bir derdi var bilemem tabii.

  Çok geçmedi Felix ve asla susmayan o çenesi yine başladı.

"Hwang geri dönmüş."

  Minho elindeki bagetleri yere düşürdüğü anda ikimizde pür dikkat yere baktık. O bagetlere eğilirken bir yandanda "iyi yapmış." Gibi bir şeyler mırıldandı.

"Hwang kim?" Diye sordum. Ses tonumdam öylesine sorduğum anlasilabilirdi.

  "Nasıl yani? Tanımıyor musun?"

Göz devirdim.

  "Tanısam sorar mıyım?"

Bana karşılık o da göz devirdi.

"İki sene önce okulu aniden bırakmıştı. Şehrin gelmiş geçmiş en iyisi derlerdi."

  Histerik bir kahkaha koptu dudaklarımdan. Ben varken kimdi o?

  "Siktir ordan!"

Ben kahkaha atmaya devam ederken Minhonun keskin bakışlarını üzerimde hissettim fakat üstüne gitmedim.

"İnanmam."

Felix sen bilirsin der gibi omuz silkti.

"Sabah selamlaştık çok değişmiş."

  Minho kızıl saçlarını geriye atarak sordu

"Nasıl?"

  Felix dudaklarını büzerek baktı ona.

"Yani ne bileyim, saçlarını uzatmış, siyaha boyamış ve çok sessizdi. Yedinci stüdyoya girdiğini gördüm"

  Minho pek alakadar olmak istemez gibi davraniyordu. Her zamanki umursamazlığı değildi. Bu sessizlik her zamankinden farklıydı biraz gürültülüydü. Ve biz müzisyenlerin kulakları çok iyi duyardı. Kırdığımız kalpleri iyi duyardık ve bilirdik.

  "İnsanlar değişir Felix." Dedim.

  Fakat o bana karşılık daha farklı cevap verdi. Gözlerinden kinini okuyabiliyorum. İnsanların bana olan bakışlarının sebebini anlamak için asla ugrasmazdim fakat bu görmezden gelmediğim, bir kenara kot etmediğim anlamına gelmiyordu.

    "Senin aksine Jeongin."

  İsmimi söylerken ki iğneleyici tavrı...
Bu çocuk hakkında konuşmak zaman israfı olurdu. Çenemi bunun için yoramazdım.

    "Fazla konuşuyorsun, işini yap."

  Minho yine ben ve Felix in arasında oluşabilecek bir gerginlikten sıkılmış gibi nefes verdi.

  "Söz kağıdını ver." Elini Felix'e uzatıp beklemeye başladı. Son çalışmamızın kayıtlarını alıyorduk bugünlerde o yüzdende gergindik aslında bakarsanız.

  "Bunu sonra tamamlarız. Daha önemli bir şey diyeceğim."

  İkimizde Felix'e dönüp kaşlarımızı çatarak baktık.

  "Okul grup oluşturmak istiyor, seçmeler haftaya başlıyor. Başvuruları birinci stüdyodan yapılıyor."

  "Ne ise yarayacakmış bu?"

"Deneyim içinmiş. Her türlü desteği sağlayacaklarmış. Dönem sonu projesi gibi düşünün."

  Hiç düşünmeden onayladım. Bu işin içinde kesinlikle ben olacaktım. Solist kesinlikle ben olmalıydım. Beni bilen kişiler sınırlı kalmamalıydı. Herkesin bildiği ama ulaşamadığı o inci tanesi ben olmalıydım.

  "Ben katılıyorum ve eğer sizde beceriksizler arasında kalmak istemiyorsanız katılırsınız."

   Son sözü söyleyip çıktım stüdyodan. Yan taraftaki stüdyodan gelen ağır elektro sesi ile kulaklarımı tıkadım. Kim amfiyi bu kadar kötü kullanabilirdi ki?

  Geniş merdivenlerden çıkıp kampüsün geniş bahçesine adımladım. Ellerim cebimde, kulağımda kulaklık her günki yolumu tuttum.

  Benim kötü olan tek bir yanım yoktu.
Mukemmeldim. Ve bunu herkesin görmesi gerekirdi. Benim düşünmeye ihtiyacım yoktu. Her şeyim tamdı benim.

   Benim tek bir eksiğim yoktu. 
   Eksik olan çevremdi.
   Eksik olan bir grup beyinsizdi.

▪︎☆▪︎

Oy 10   yorum 30    okunma 40

İlk bölümlerde olay orusune giriş yapmak biraz zor benim için. Genelde yeni tanısan insanları yazmayı sevmiyorum. Yaşanmışlık her zaman olur bende fakat bu hikaye farklı hırs, intikam gibi çok fazla nefret iceriyo. Bunu iyi verebilmem içinde buna ihtiyacım vardı yani.

By lowwya

 

  
 

Sorgu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin