☆ミ
İki yıl önce
Kaos. Zihnini saran tek şeydi. Şimdi ne olacaktı? Ne yapacaktı? Milli bir sporcu olarak uluslararası yarışmaya katılamayacak mıydı?
Böyle bir haber nasıl çıkmıştı ve ne gerekçeyle onaylanmıştı? Saçlarından geçirdiği parmaklarını gerdi. Gün tamamen kabusa dönüşmüştü. Göğsü daralıyordu sanki, yıllardır verdiği emeğin üç paragraflık bir yazı ile mahvolmak üzereydi.
Odasının dışından gelen gürültüyle kulaklarını tıkamak istedi. Annesi ve babası menajeri ile kavga ediyordu. Özellikle annesi bu duruma oldukça sinirlenmişti. Gözlerini kapadı ve başını iki yana salladı.
Şehirler arası düzenlenen yarışmalara katılmak üzere seçilen sporculardan, Hwang Hyunjin doping mi aldı?
Ülkemizi temsil etmek üzere düzenlenen yarışma için Seul şehrinin temsilcisi, Hwang Hyunjin'in doping aldığı hakkında bir iddia var?!
Manşetler ve onlar hakkında yapılan yorumlar aklının içinde dönüyordu. Bunu kim yazmış olabilirdi? Bu adiliği yapan kimse onu bulacaktı ve bu yazıyı yazdığına pişman edecekti. Yalan bir haberle anılmak ve yarışmadan atılma riski o kadar sarsıcı bir duyguydu ki, Hyunjin bunu hayal bile etmek istemiyordu.
Bu haberin yalan olduğunu, doping almadığını bir şekilde gün yüzüne çıkaracaktı.
***
Günümüz
Yüzüne değen yumuşak damlalarla araladı gözlerini. Gazetecinin onu öylece bırakıp gittiği yerde uzanıyordu hâlâ. Hava kapalıydı, saatin kaç olduğunu bilmiyordu. Kolunda her zaman takılı olan akıllı saatine baktı. Elbette kırılmıştı... Tanrı aşkına, uçak ortadan ikiye ayrılıp düşmüştü. Yaşaması bile büyük şanstı. Ama eğer saati kırık olmasaydı şimdiye dek onları bulmuş olurlardı...
Derin bir nefes aldı ve bedenini doğrultmak için hamle yaptı. Fakat destek aldığı kolu öylesine sızladı ki dişlerini sıkarak gözlerini kapattı. Belinden destek alarak oturur pozisyona geldiğinde etrafına baktı.
Havada hafif bir esinti vardı. Üzeri tamamıyla kurumuştu ama yine de üşüdüğünü hissediyordu. Henüz aç değildi fakat susuzluk oldukça netti. Yutkunarak ayağa kalktı. Etrafına baktı. Gerçekten, okyanustan başka bir şey görünmüyordu. Belki de adanın diğer tarafında şansını denemeliydi. Arkasını dönerken, dönmeden uçağın adaya düşen kısmını gördü.
Arka kanadı, beyaz ve ince kumlu adanın suya yakın kısmına düşmüştü. Şöyle bir bakınca, bu kazadan sağ çıkmanın gerçekliği daha net bir şekilde yüzüne vuruyordu.
Ayağa kalkıp uçağın parçasının olduğu kısma yürümeye başladı. Belki bir şişe su bulabilirdi... Her adımında sızlayan bacağı sinirlerini bozmaya başlamıştı. Üzerine, aksi gibi bir de yağan yağmur hızlanmıştı. Acaba Lee Yongbok ne yapıyordu. Hyunjin'e yardım etmişti ama kendi ne haldeydi merak etti. Adımları enkaza yaklaştıkça içini saran bir yere sığınma duygusu da giderek artıyordu.
Acaba Lee Yongbok nasıl kurtulmuştu? Ya da başka kurtulan birileri de var mıydı? Düşünceleri birbiri ardını kovalarken, sonunda uçağın kuyruk kısmına ulaşmıştı.
"Hey," Başta ona seslendi, fakat enkazın yakınlarından kimse ses vermedi. Uçağın kırılmış kısmından içeriye adımladı, her adımında beyni sarsılıyordu sanki. Vücudundaki ağrı kendini net bir şekilde belli ediyordu. İçeri baktığında, kemerlerini açamamış birkaç ölü beden gördü. Başını başka tarafa çevirse de diğer tarafta da yine ölü bedenler vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
he saved me | hyunlix
FanfictionFelix kesinlikle, Hyunjin'in ıssız bir adaya düştüğünde alacağı üç şeyden biri değildi.