Yine uyumamıştım, sabahın ilk ışıkları balkonumu aydınlatıyordu. Çıplak ayaklarım buz gibi zemine basıyordu, ama hiç rahatsız etmiyordu. İşte yaz ayının en güzel şeyi buydu.
Balkondan mutfağa geçtiğimde ocağın üstündeki suyun kaynadığını gördüm. Acelem yoktu, daha askeriyeye gitmeme 1 saat vardı, o yüzden uyuşuk uyuşuk davranabilirim. Bu da sabahlamanın en güzel şeyiydi.
Suyu alıp granül kahvenin üstüne döktüm, biraz karıştırıp içtim. Ama tadı o kadar kötüydü ki, 3 yudumdan sonrası yoktu. Tadı çok acıydı, sadece iyi ayılmak için içiyordum bu zıkkımı.
Bardaktaki kahveyi tezgah lavabosuna boşaltıp üstümü giymek için odama geldim. Zamanım daha vardı, o yüzden biraz dolaşacaktım. Dışarısı sıcaktı, hem de baya pantolon giyip kendime eziyet etmeyecektim. Rahat eşofman tarzı bir şeyler giyip dışarı çıktım, etraf yine sessizdi.
Oturduğum semtteki insanlar soğuktu. Bunca yıldır çoğuyla hatta hiçbiriyle konuşmamışımdır bile. Ne bir selam, ne bir günaydınları yoktu. Zaten ben hep burada olmuyordum.
Ya görevdeydim ya askeriyede fazla vaktim olmuyordu. Zaten zaman ayıracak kimsem yoktu, bir timde bile değildim. Neden bir timde değilim merak ediyorum doğrusu. İzzet komutanım beni boşta bırakmazdı. Baya uzun zamandır bir timde değildim. Normal olarak sahaya da çıkamıyordum, tek tük operasyonlara çağrıldığım oluyordu, o kadar.
Adımlarımı askeriyenin olduğu yere yönelttim. Bugün yapacak işim yoktu, evraklar imzalanacak, düzenlenecek çok birşey değil.
Umarım bugün bir şeyler olurdu. Şikayetçi değildim evraklarla uğraşmaktan, ama ben askerdim, hem de özel kuvvetlerde. Yani durmamalıydım boş boş.
Askeriye kapısına ulaştığımda kapıdaki askere baş selamı verdim. Aynı hareketi alıp içeri girmiştim. Sabah saatlerinde askerler timleriyle antrenman yaparlardı. Ben bireyseldim, onlara katılmıyordum. Adımlarım yavaşladı, büyük çınar ağacının yanında durup bilmediğim timin askerlerine baktım. Hepsi çevikti, güçlüydü. İlk defa burada gördüm bunları, yenilerdi ama profesyonellerdi. Ayrıca asla küçümsenecek değillerdi.
Toplam 7 kişi 6 erkek, 1 kadın vardı. O kadın dikkatimi çekti, çok güzeldi. Altın sarısı saçları ve masmavi gözleri vardı. Maşallah, nazar değmesin.
"Komutanım," bakışlarımı onlardan çekip yan tarafa baktım. Gelen albayın postasıydı. Hazır olara geçerek, "Albayım, sizi odasına çağırdı komutanım," dedi. Başımla onaylayıp yanından geçtim. Askeriyeye girdiğimde hızlı ama aceleci olmayan adımlarla albayın odasına yürüdüm.
Kapıyı tıklattım. "Gir," komutuyla resmen odaya dalarcasına girdim. Hazır olara geçerek, "Beni emretmişsiniz komutanım," . O bana bakarken, ben sağ tarafımdaki kişinin varlığını hissediyordum. İçeri girdiğimde onu görmemiştim. "Gel Buket, çok istediğin şeyi yapıyorduk bizde," dedi. Dikkatim dağıldı. Bir dakika, benim en çok istediğim şey neydi?
Bir dakika
Ne
Dur belki yanlış duydum
Yo doğru duydum
Allahhhh, bir timemi girecektim artık tek değildim. Şu an o kadar heyecanlıydım ki. Yüz ifademi sabit tutsam da, İzzet Komutanım gözlerimin patlamasından anlamıştı bile. Varla yok arası gülümsemişti. "Bu yazgı timinin komutanı Yüzbaşı Alparslan Aksungur. Artık berabersiniz," dedi. Başımı çevirdiğimde.
Odaya girdiğimden beri varlığını hissettiğim adama baktım. İlk dikkatimi çeken şey gözleriydi. Bir nefret vardı gözlerinde.
Neden?
Artık berabersiniz. Albayın bu sözü çok büyük şeyleri başlatmıştı.
VeBu gözlerde gördüğüm nefret ilk değil ve eminim son olmayacaktı.
.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazgı
AventureYazgına karşı ne yapabilirsin beklemekten başka Tabiki baştan yazarsın