0.1

32 4 4
                                    

Küçük çocuk penceresinin önündeki çiçekleri sularken babasının seslenmesiyle duraksadı. Mavi tonlarının hakim olduğu ferah odasına misafir olan güneş ışıklarıyla renkli çiçeklerinin birleşimi muhteşem bir manzara yaratıyordu. Zaten canlı tuttuğu duygularını burada tamamen doruklarda hissediyordu bu şekilde.

Küçük avuçlarında tuttuğu geniş sürahiyi masasına bırakıp babasının yanına adımladı. Odadan çıktığında güler bir yüzle onu karşılayan annesi elinde tuttuğu kabı uzattı yavrusuna "Sessiz Şelalede yersiniz diye size tarçınlı kurabiye yaptım." Jisung'da kocaman gülümseyerek sarıldı annesine teşekkür ederken.

Babasını bekletmemek adına kurabiyeleri alıp ufak ufak koştu yanına ."Akşama görüşürüz."

"Dikkatli olun!"

Uyarısını yaptıktan sonra babasının elini tuttu. Henüz küçük olduğundan her hafta meşgul şehirlerinde  küçük geziler düzenliyorlardı birbirlerine .Herkesin her zaman yapacak işi olurdu. Fani dünyanın bunlara ihtiyacı vardı çünkü. Buna rağmen kimse eğlencesinden eksik kalmaz huzurlarını bulmak için çabalarlardı. Jisung ve ailesi de yaşamı yitirmekle görevli olmanın bilinciyle doğanın güzelliklerinin kıymetini bilmeleri gerektiğini düşünüyorlardı. Bu yüzden bugün ki durakları Sessiz Şelaleydi. 

Metrelerce yukarıdan düşen su etraftaki bütün sesi soğurur ve sadece kendi şarıltısını duyururdu. Bülbüllerin bile şakıyamadığı yerde insanın sesini duymak oldukça zor olurdu burada.

Jisung siyah kumaş şortunun üzerinde pamuklu beyaz bir tişört geçirmişti. Uzun ve huzurlu bir yolculukta rahatını bozmak istemezdi. Yeşil ovaları aşarken bir yandan da babasıyla beraber onları selamlayanlara karşılık veriyorlardı kibarca. Biraz ileride temiz bir örtünün üzerinde bağdaş kurarak atıştırmalık yiyen Felix ve Changbin'i görünce yanlarına gitti ve  kurabiyelerden ikram etti.

"Tarçınlı kurabiye ister misiniz? Annem yapmış."  Elinde taşıdığı kabın kapağını açarken uzattı arkadaşlarına. 

Teşekkür ederek aldıktan sonra Felix konuştu. "Bugünkü durağınız neresi?"

"Sessiz Şelaleye gidiyoruz." Elini bıraktığı babası da başını sallayarak onayladı. 

"Öyleyse sizi oyalamayalım." Bütün olarak ağzına attığı kurabiyeden dolayı konuşamayan Changbin'in tercümanı yine Felix olmuştu. Kıkırdayarak güldükten sonra yanlarından ayrıldılar ve yaklaşık bir saat daha yürüdükten sonra istedikleri yerlere varmış oldular .

Yaklaştıkça sesler azalıyor, suyun çarpışı daha net duyuluyordu. Birkaç  geniş basamağı geçtikten sonra artık sesler tamamen gitmişti. Görünüşe bakılırsa sadece Jisung ve babası vardı bu yoğun saatte. 

Biraz şelalenin kenarında soluklandıktan sonra mor ve beyaz sümbüller dikkatini çekmişti Jisung'un. Cebine attığı kağıt ve kalemi çıkarttı ve babasına etrafı gezeceğine dair haber verdi.

Babası tamam dercesine kafasını salladığında elleriyle buluşturmaya gitti güzel çiçekleri onu izleyen çocuktan habersiz. Sesi çıkmasa da konuşmaya başladı sümbüllere. Rüzgarın hafif esintisinin hareketliliğiyle anlıyormuş gibi gözüküyordu onlarda.

Ara ara güldüğünde  tamamen odaklanmış bir şekilde onu izleyen küçük de etkilenmişti. Yeşil çimenlerin, mavi akarsuyun, kahverengi toprağın, renkli çiçeklerin arasında güneşin bile parlatamayacağı kadar ışıldamasını etkileyici bulmuştu.

Ne dediğini anlamasa da mutlu yüzü mutlu etmişti. Doğa da ona eşlik ederken bir kelebek çıkageldi kıvırcık saçlarının arasına. Bu kahverengi, beyaz kelebeğe ilk defa bu kadar yakışmıştı belki de.

Sign of the Times | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin