Ellerimi ufalayıp eldivenlerimi dolabıma koydum. Soğukta yapılan antrenmanlar her zaman soğuturdu içimi. Omzuma dokunan kişiyle refleks ile bir yumruk savurdum geriye.
"Hoov, patron hala odaklı mısın?"
"Şansına küs sevgilimin yanına gideceğim."
"Aah! Pekala! Yarın bendesin o zaman."
"İyi çalış gel Namjoon. Unutma ben acımam."
"Yumruklarını seviyorum yoongi-ya."
"Ahah. Salaklaşma gidiyorum ben hadi."
"Burası bana kaldı yani?"
"Evet."
Salondan çıkıp kendimi sokaklara attım. Markete girip durex ve şarap aldım. Sırıtarak durexi cebime koydum.
Kapıyı çaldığımda üzerindeki ince gecelikle kapıyı açangözbebeğime baktım.
4 senedir peşinden koşmaya değmişti. Bütün uğraşlarıma değen tek şey bu yakışıklıydı.
"Yoongi! Hoşgeldin sevgilim."
Kucağıma atlayan güzelliğin belini kavrayıp yanağına bir öpücük kondurdum.
"Hoşbuldum güneş güzeli."
"Çook özlemişim senii."
"Bende yavrum da, bir içeri mi geçsem?"
Kucağımdan inip tripli tripli gitmesiyle güldüm. Koşarak belinden yakaladım ve boynunu öptüm. Beni ittirmeye çalışan kollarını tek tek öptüm.
Pizzasına bayıldığım bir markayı arayıp pizzaları isterken kucağımda oturan güzelliğe bakıyordum. Benimle ilgilenmesini seviyordum, bana dokunmasını bana gülmesini. Ben Romeo değildim, oda Juliet değildi. Biz Yoongi ile Jimindik.