Arda 16 yaşına kadar sıkı bir ailede büyümüş bir çocuktu. Sürekli neden saçma şeyler yaptığını sorardı ailesi ona. Oysa o hayal dünyası geniş, hayat dolu bir çocuktu. Fakat sürekli kısıtlanmış ve köreltilmişti.
Özellikle babası çok zorbalamıştı Arda'yı. Hele o gün eşcinsel olduğunu öğrenene kadar... Çileden çıkmıştı babası. Oğlundan nasıl böyle bir şey beklenirdi? Ama anlayamazdı onun içindeki renkleri, asla da anlamayacaktı zaten.
O gün babası Arda'ya öyle şeyler söylemişti ki, artık bu son nokta olmuştu. Bir şahsın duyguları bu kadar köreltilemezdi...
-Ve Arda 16. yaş gününde evden kaçtı. Upuzun bir mektup bırakmıştı arkasında...
-
"Yanlış anlama anne, amacım seni üzmek değildir. Beni sakın yanlış anlama.Pişman olmanı isteyemem senden. Ya da ağlamanı. Sadece dinlemeni istedim, birazcık kabullenmen fikirlerimi.Ya da ne bileyim kendi doğrularını değil de biraz da benimkileri düşünmeni istedim anne.Sevmeni istedim benim sevdiklerimi ama senin gibi değil benim sevdiğim gibi.Görmeni istedim güneşi benim gördüğüm gibi. Yani sadece sarı ve yuvarlak değil, arasında turuncuların da olduğu bir resim gibi.Senin doğrularını inkâr ettim anne, karşı çıktım sana ve sen tüm kızgınlığınla kötü kötü suratıma bakıp kızdın.Oysa biliyor muydun aynı zamanda sen de benim doğrularımıİnkâr ettin anne.Sevdim anne, doyasıya, ölesiye.Ama bilmen gereken bir şey vardı, asla boyun eğmedim, eğmeyeceğim.Senin de öyle görmeni istedim ama göremedin anne.Bana asi deme anne çünkü senin istediğin kendi fikirlerini barınamayacakları bir bedene sokmak.Oysa ben de büyüdüm anne, eski küçücük çocuk değilim artık.Kendi fikirleri olan özgürlüğüne düşkün bir insan olma yolundayım.Yani bir başka deyişle bir yaşama savaşı veriyorum belki kendi kendime.Bana kızma anne çünkü sen hiç ayakların kopana kadar ve dilediğince bağırarak dans etmedin. Çünkü sen hiç ağaca çıkıp ayvaları toplamadın.Ya da yakamozlar seyretmedin akşam,Dalgalı bir denizde boğuşmadın dalgalarla; belki de ıslak kumlara üstüm kirlenir mi diye düşünmeden uzanmadın,Ya da yıldızları toplamadın gökyüzünden.Belki de bunların hepsini yaptın da, bana anlatmadın.Niye anlatmadın anne?Senin yaptığın hataları yapmayayım diye mi? Oysa söyler misin anne, hataları yapmadan doğruları nasıl öğrenebilirim?Nasıl ben olabilirim istediğim gibi?Nasıl yaşayabilirim bu iğrenç dünyada?Ben siyaha mavi derim belki körü körüne inanmadan, oysa sen yemin edebilirsin siyahın siyah olduğuna.Peki niye düşünmüyorsun anne o ya maviyse diye? Hiç düşündün mü her sene kızdığın o yumurta savaşı ne eğlenceli diye?Belki de o savaşları yapmasaydım anne, yanlışlarla savaşmayı öğrenemeyecektim. Ama öğreniyorum anne.Sen hep şiir yazdığımı ve bununla ilgili bir meslek seçmemi istedinAma ben sadece hissettiğim için yazıyorum anne, mecburiyetten yazmak istemiyorum.Evet, belki hiç iyi öğrenci olmadım hayatımda,Olamadım.Ama doğrudan olmasa da hep örnekler vardı.Gösterdiğin, göstermek istediğin. Ama görmek istemedim anne.Hep bu yüzden bana kızdın.Gördün mü yine benim doğrularımı inkâr ettin anne..."
Biraz soluklanıp devam etti Arda.
"Ve ben risklere girmeyi severim yani tekdüze bir yaşam istemiyorum baba. Çevremdekiler gibi olmak, ben değişik olmak istiyorum baba. Fikirlerimle tanınmak.Aramızda dağlar var kocaman dağ gibi fikirler. Belki bir savaş var aramızda, Adı;Fikirler ayrılığı.Ben karanlıktan korkmam baba çünkü onun gizini ve güzelliğini biliyorum oysa sen hep ışık yakarsın hava karardığında; oysa perdeleri açıp ışıkları kapatıp seyrettin mi hiç gökyüzünü, bardaktan boşanırcasına yağmur yağdığında hiç ıslanmak geldi mi içinden?Benim geldi baba ama sen izin vermedin yapamadım.Oysa hep korktun hasta olacağımdanBen benim baba. Hastalığım da bana, sağlığım da...Artık böyle olmak zorunda, belki bunları beni düşündüğünden yapıyorsun ama bu kadar düşünme baba. İzin ver biraz da beri düşüneyim.Bana kızma baba, benden önemlisi fikirlerimi inkâr etme. Çünkü bu fikirleri bir başka deyişle sen yarattın, çünkü beni sen ve annem yarattı, ben istemeden. Yani böyle, senin tabirinle "İbne." olmayı ben istemedim, baba. Bunu unutma! Ve herkes bir şey olabilir baba. Çok çalışabilir, başarılı olabilir ama ben hiçbir şey olabilirim baba, o zaman bu benim sorunum, senin değil.Bunu anlamalısın baba. Belki gurur duymalısın.Diğerlerinden farklı olduğum için ya da farklı olmaya çalıştığım için.Ne olursa olsun Dünyanın yedi harikası var,niye sekizinciyi bulmayalım baba? Niye el ele vermeyelim. Ama bir şartla, sen kendi fikirlerinle, bense kendi doğrularımla.Seni seviyorum baba, anne!Bunu kaç kere söylemem gerekSen de beni sevdiğini söyle ve sadece senden yardım istediğimde karış fikirlerime.Unutma anne, baba yanlış yapmadan doğruları bulamam.İzin verin sizin yanlışlarınızı ama benim doğrularımı yapayım."
"Hep demez miydin sen aile en kutsal kavramdır, diye bu kutsal kavramı bozmak istemiyorum ama bozmamam için yardım etmeliydiniz.Biraz da benim açımdan bakmalıydınız olaylara. Kırların hâlâ yeşil olduğunu ve güneşin parladığını gör ama üzülme geceleri güneşin kaybolduğunu artık öğrendim. Bakın, hiç zor olmadı. Bir konuda aynı fikirdeyiz belki güneşe bakış açılarımız farklı ama Sonunda ikimiz de inanıyoruz gecenin karanlık olduğuna. Ve ben imkânsızı başarmak istiyorum baba. Çünkü bence imkânsız diye bir şey yok, bunu anlayın lütfen. Karanlıklarda kaybolmam çünkü karanlıklar tahmininden çok daha güvenli.Benim güvenlikte olduğuma inanıyor musunuz? Sizin fikirleriniz altında, yapmadığınızı iddia ettiğin baskıların altında? Eğer evet derseniz yanılıyorsunuz. Kendimi hiç güvenlikte hissetmiyorum.Beni anlayın lütfen... Bir şeyi yaptığımda "Niye yaptın?" sorusuyla değil "Aferin." cevabıyla karşılaşmak istiyorum, biraz pohpohlanmak istiyorum belki çünkü artık şımarmamayı öğrendim.Sizin ne olduğunuzu biliyorum,ailemsiniz. Ama artık siz de benim ne olduğumu öğrenin. O çocuktur deyip de geçmeyin. Biraz güvenin bana!Güveniyorum diyorsanız, sizden daha çok güven istiyorum.Siz hiç tanımadığın insanlara güvendiniz mi?Ben güvendim. Hiç de öyle anlattığınız gibi korkunç değilmiş. Karşımda bir gülümseme görünce tanımadığım bir insandan, gözlerim doldu.Siz hiç kendinizi olduğunuz gibi anlattınız mı o kimseye? Çekinmeden?Ben anlattım. Hem de tüm gerçekleriyle ve mutlu oldum.Siz hiç hırçın rüzgâra karşı yürüdünüz mü?Yanaklarınız kızarıp da dudaklarınız çatladı mı?Ben yürüdüm ve bence yaşamak bu demek. Tüm zorluklarıyla yaşamak.Eğer bana zorları öğretmezseniz, nasıl yaşamın yaşam olduğunu anlarım?Ben annemin karnındayken her tekmemde düşündünüz mü bunları?Büyüyüp insan olacağım fikirlerimi tartışacağım aklınıza gelmedi değil mi?Düşündüğünüz sadece küçük ellerim, burnum ve ayaklarımdı. Oysa kişiliğim vardı benim, ben istemediğim zaman yemek yedirtemezmişsiniz ya bana, garajcılık oynarmışız.İstemiyorum. Başkalarının doğrularını istemiyorum. Ben olmak istiyorum, doğrularımla beraber!Bilmiyorum anlatabildim mi fikirlerimi doğrularımı. Eğer bana asi diyorsanız sizi kısıtlayamam. Ama gün gelince bu asi oğlunla gurur duyacaksınız... Ve beni sevmenizi istiyordum. Küçük oğlun değil de seninle konuşabilen bir insan olduğum için."
"Ama bazı şeyler için çok geç bile."
- Arda, sözde biricik oğlunuz. 25 Şubat
Ve bir mektupla bitirdi bütün her şeyi. Bir daha dönmemeye yemin edip uzaklaştı oradan. Maalesef ki eskisi gibi olamadı Arda. Düzeltmeye çalıştı kendini, başaramadı. Asla eski Arda olamadı. Saçını değiştirdi ve en önemlisi o renkli kişiliğini sakladı, gizledi Arda...
Ama biriyle tanışana kadar.
***********************************************************************************************
Selam, denedik bir şeyler.
Umarım olmuştur.
Saygılar sevgiler.
Görüşmek üzere