Kendisi hakkında pek bir şey bilmiyordu. Yaşadığı yeri, ailesini, nasıl biri olduğunu. Bunların hiç birini bilmiyordu. Ve belki de hayatı boyunca bilemeyecekti.
Ama nedense eline tutuşturulan poşetin için de ki yüzük ona tanıdık geliyordu. Bu tanıdıklık tuhaf bir şekilde göğsünü acıtıyordu.
Bir alyans değildi. İçinde herhangi bir isim de yazmıyordu. Köşe başı pazarından alınmış bir ucuzluktan başka bir şey değildi.Yine de elinde ki poşete bakarken tuhaf hissetmeden edemedi.
Buraya gelirken üstünde olan kıyafetlerini giydi. Paltosunun cebine eline tutuşturulan poşeti attı. Sonuç olarak içinde birkaç parça fatura dışında başka hiçbir şey olmadığı için o an dünyanın en önemsiz şeyiydi.
En azından Taehyung böyle düşünüyordu."Ne düşünüyorsun?"
Taehyung ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Zira dışarıya çıkmasının üstünden bir hayli geçmişti. Bu yüzden tepesinde ışıldayan güneş, toprak ve diğer şeylere bir anlam yüklemekten çok uzaktı.
Bakışlarını hemen yanında ki çocuğa çevirdi. Taehyung'a göre dış dünya oldukça görkemliydi. Koşuşturan insanları izlemek, güneşin tenini yaktığını hissetmek pahabiçilmezdi. Ama hiçbiri yanında ki adamın güzelliğine bir adım dahi olsa erişemiyordu.
Arkasından kapatılan kapıya bakmadan önce gülümsedi. Dudaklarında ki yaramaz gülümseme, aslında en güzel cevabı veriyordu. Fakat sevgilisinin allık allık baktığını görünce birkaç kelime etmesi gerektiğini düşündü. Derin bir nefes almadan önce arkasında ki koca binaya tekrar bakma ihtiyacı hissetti.
Ucu bucağı görülmeyen yüksek bina, beyaz bir hayalet gibi tepesinde yükseliyordu. İçi gibi tüm duvarları da beyazdı ve Taehyung bu huzurlu rengin altında yatan vahşeti bildiği için o an huzur dışında her türlü duyguyu hissedebiliyordu.
"Seni bulmayı." Diye mırıldandı en sonunda. Aklından geçen binbir düşüncenin içinde en net bunu görebiliyordu. İçinde ki bir parça Jungkook'n hayalinden çok, gerçeğini görmek için neredeyse yanıp tutuşuyordu. "Seni bulmayı düşünüyorum."
Jungkook sevimli bir kız çocuğu gibi kıkırdadı. Gülüşünü saklamak için dudaklarına götürdüğü sağ elinde, gümüş bir yüzük ışıl ışıl parlıyordu.
**** **** ****
Papatya bulmanın kolay bir şey olduğunu düşünmüştü. Çiçeklerle arası elbette iyi değildi ama her çiçekçide bir papatya demeti olduğunu düşünüyordu.
Böyle düşünmekte hata ettiğini anlaması çok kısa sürdü. Girdiği 3. çiçekçiden de eli boş döndüğü zaman ne yapacağını bilemedi. Jungkook'a papatya sözü vermişti ve eli boş gitmek istediği en son şey bile değildi. Fakat hiçbir çiçekçide lanet bir papatya bile yoktu.
Gerçi Busanda olduğu düşünürlerse balık tezgahı dışında herhangi bir şey bulduğuna da seviniyordu.
Ellerini paltosunun cebine atarak bulunduğu yerde yürüdü. Yoldan geçen insanların bir saniye durup bakmasına yetecek kadar tuhaf gözüktüğünü biliyordu. Sonuçta aylardır traş olmamıştı. Üstünde eski boyalı bir palto vardı. Ve birbirine giren saçlarını unutmamak gerekirdi.
Yanından geçen bir çocuk parmakla annesine kendini işaret ettiği zaman
adımlarını durdurdu. Hafızasını yitirmiş bir aptal olsa dahi sanki nereye gideceğini biliyormuş gibiydi. Bu yollardan daha önce geçmiş miydi? Bu çiçekçilere daha önce girmiş miydi?
Belki de saçmalıyordu. Akıl hastanesinden çıkalı bir saat bile olmamıştı yine de o Jungkook'a papatya demeti bulmak konusunda kararlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Astrophe/Taekook
Teen FictionHiçbir seyirci sahneye fırlayıp Romeo'nun zehirli iksiri içmesine, bildiği halde titaniğin defalarca batmasına engel olmamıştır. Bitecektir korkusuyla aşktan kaçarsan hayattan hiçbir tat alamazsın. Çünkü Romeo ölmeli, titanik batmalı, ama aşk herşey...