10. Descartes fırınlarda uyuyordu
Dünyanın en fazla referans verilen ve batı felsefesinin temeli sayılabilecek "düşünüyorum öyleyse varım" sözünün Descartes'nın aklına fırında uyurken geldiğini bilmek nasıl ilginç bir evrende yaşadığımızı hatırlatıyor. Evet fırın evinizdeki fırınlar gibi değildi, büyük taş bir fırındı ve ateşi yemek yapmak istendiği zaman arttırılıyordu ama gene de içine girip uyumak herhalde ilginç bir fikirden çok daha ötesi.
9. Tavuk mu insan mı?
Sinoplu Diyojen biraz agresif bir insandı. Darphane işletmekte olan babasının yaptığı paraları tahşişe uğratınca yani değerlerini azaltınca Sinop'tan sürüldü. O da soluğu Atina'da aldı. Her ne kadar kendisi Büyük İskender'e "gölge etme başka ihsan istemem" demesiyle meşhur olmuşsa da tek deliliği bu değildi. Platon'un "insan iki ayaklı kılsız bir hayvandır" dediğini duyunca eline bir tane tavuk almış, tüylerini yolmuş ve Platon'un bu tavuğu insan olarak akademisine kabul etmesini ya da hatasını kabul etmesini talep etmişti. Platon bu argümanı haklı buldu ve bir hata yaptığını kabul ederek, kendisini düzeltti: "İnsan tüysüz, iki ayaklı ve geniş düzgün tırnakları olan bir hayvandır.
8. Kamuya açık alanda mastürbasyon
Diyojen'i tek bir maddede geçmek imkansız. Bir dönem de kafayı "toplum içerisinde yaşayan insanların doğal hayatta yaptıkları bazı davranışlardan neden utanç duyduğu" konusuna takmış, halkın ahlak anlayışının esasında bir temeli olmadığını ispat etmeye kendini adamıştı. Fıçı içinde yaşıyor, arada da herkesin ortasında mastürbasyon yapıyordu. Kendisinden rahatsız olan veya böyle davranmaması gerektiğini söyleyenlere de "keşke bu iş aç bir mideyi okşayarak yatıştırmak kadar kolay olsaydı" diye cevap veriyordu. Diyojen'in eylemleri bunla da sınırlı kalmadı. Tiyatrolara gidip halkın ortasında büyük abdestini yapıyor, kafasını çok bozanların da üstüne çişini yapmaya çalışıyordu. Atinalılar sabırlı insanlarmış, "filozoftur ne yapsa yeridir" diyerek deliyle deli olmadılar. Adamcağız hala iyi anılıyor
7. Hükümet Sokrates'e borçlu
Yaşadığı dönemde Sokrates'in sıfatlarından biri de "Atina'nın sineği"ydi. Bazı Atinalılara göre kendisi aynı sineklerin atları rahatsız ettiği gibi Atina'yı rahatsız ediyordu... Sürekli sorular sorması ve o dönem için geçerli sayılan bütün kuralları sorgulaması bazılarını zıvanadan çıkartıyor hatta gençleri yoldan çıkardığı iddia ediliyordu. Neticede bu tip suçlamalarla yargılandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Antik çağda düşünce özgürlüğü bir yere kadar.
Yargılama sırasında Sokrates'e suçları karşılığında nasıl bir cezayı kabul edeceği sorulunca Sokrates "bütün diğer verilecek şeyler saklı kalmak üzere bir de kendisinin bütün harcamalarının ve bakım masraflarının devlet tarafından karşılanmasını" talep etti. Diğer bir deyişle Sokrates'e göre devlet kendisinin maaşını ödemeli ve gıda yardımı yapmalıydı çünkü sorgulaması esasında Atina'ya yapılmış büyük bir kamu hizmetiydi. Şaşırtıcı değil, bu tutumu onun herhangi bir ceza almasını engellemedi. İnsanlar bazı şeyleri geç anlıyor. Bir kaç yüz yıl sonra Sokrates adı ölümsüz olacak, kocaman bir heykeli de Atina'nın ortasına "insanlığın en büyük temsilcilerinden biri" olarak dikilecekti.
6. Hayvanlarla Cinsel İlişki
Etik felsefesi üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Avustralyalı filozof Peter Singer katıldığı bir televizyon programında hayvanlarla cinsel ilişkinin zorunlu olarak ahlaki bir sorun yaratmayabileceğini, örneğin bir hayvanın bir kadına oral yapması halinde iki tarafın da bundan zevk alabileceği için ahlaki açıdan bir sorun taşımayabileceğini söyleyince ortalık birbirine girdi. İnsanların bir kısmı "Kardeşim fıstık gibi Avustralya'da yaşıyoruz, güneş, deniz, kum, zenginlik her şeyimiz var, niye durup dururken felsefe yapıyoruz, depresyona giriyoruz" diye sokaklara çıkarken, diğer kısmı da "Biz böyle bir felsefe görmedik" diyerek kendilerini alkole verdiler. Gerçekten Avustralya'dan filozof ancak bu kadar çıkıyor işte. Yemekleri bile daha güzel.
5. Nietzsche'nin dramı
3 Ocak 1889 tarihinde Friedrich Nietzsche odasından çıktı ve bir at sürücüsünün atına kamçı vurduğunu gördü. Atın üstüne büyük bir heyecanla koştu, kollarını atın boynuna doladı ve ağlamaya başladı. Tam bir sinir krizi geçiriyordu. Yere düştü ve kendini kaybetti. İnsanlar bu manzara karşısında şaşkına dönmüştü. İster inanın ister inanmayın o tarihten sonra hayatı tam bir çöküşe girdi. Bütün zihni melekelerini bu olayla kaybetti. 1897 yılına kadar kendisine annesi bu tarihten sonra da annesi vefat ettiği için kız kardeşi baktı. 1900 yılında hayatını kaybetti. Ölüm nedeni beyin kanseriydi...
4. Sartre ve Nobel
Varoluşçu felsefenin önemli isimlerinden Jean Paul Sartre, 1960 ve 70'lere damgasını vurdu. 1964 yılında ödülüne layik görüldü. Ancak ortada bir sorun vardı, Sartre Nobel ödülünü istemiyordu. Durum gazetecilerin ilgisini çekti, hepsi Sartre'dan bir cevap bekliyordu ancak Sartre doğru düzgün bir cevap vermiyordu. Gazetecilerin bir cevap beklentisi arttıkça arttı ancak kimse Sartre'a ulaşamıyordu. Çünkü Sartre bir karar almıştı, bu olaylar geçene kadar üvey kız kardeşinin evine saklanmıştı. Allah'tan bir süre sonra gündem değişti de Sartre ortaya çıkabildi, kimse bir ödül için bu kadar cefa çekmek zorunda kalmamalı
3. Alexus'un Okulu
Antik Yunanlı filozof Alexus'un adını çok kimse duymamıştır. Çok doğal. Alexus, Elis'den bir gün yola çıkıp Olympia'ya gitti ve burada bir okul kurmaya başladı. Neden Elis'de değil de Olympia'da okul kurmak istediğini soranlara verdiği tek bir cevap vardı: "Çünkü okulumun Olympialı diye anılmasını istiyorum."
Elisliler bu işe pek anlam veremediler. Okul yeteri kadar hazırlanmamıştı, öğrenciler geldikten kısa bir süre sonra kaynaklar tükendi ve temizlik aksamaya başladı. Öğrenciler okulun son derece pis olduğuna kanaat getirerek okulu terk ettiler. Geriye sadece Alexus ve bir hizmetlisi kaldı. Bu saçma sapan girişimciliği Alexus'a pahalıya mal oldu.. Tarih sayfalarına şan ve şerefle girecekken bu başarısız yatırımıyla anılıyor.
2. Demonax'ın açlığı
Döneminin en önemli kanun koyucularından biriydi. Adı Solon ve Lycurgus ile birlikte anılıyordu. Arkadia'da yaşıyordu. Önemli reformlar yaptı. Döneminin en muteber insanlarından biriydi. İnsanları barıştırmak ve hukuk kuralları koymak ile uğraşıyordu. Herhangi bir ihtilaf çıktığında çözmesi için Demonax'a başvurmak bir adet olmuştu.
Yaşlandığı zaman kendine bakamayacak hale geldiğinde Demonax kendisine baktı ve bu haliyle kimseye yük olmak istemediğine karar verdi. Yemek yemeyi bıraktı. Ölene kadar ağzına tek lokma koymadı. 100 yaşında öldüğünde, yemek yememek suretiyle eden ilk insan olabilirdi.
1. Kendi çocuklarını terk eden çocuk uzmanı
Jean Jacques Rousseau 'nın simgesi olmuş, önemli bir filozof. Toplumsal sözleşme kavramıyla bugün hala daha canlı bir şekilde tartışılıyor. Çalışmalar yaptığı tek alan hukuk değildi, çocuk eğitimi ve bakımı üzerinde de çalışmalar yapmıştı. Hatta bu konuda bir uzman sayılabilirdi. Ancak tek bir sorun vardı, kendi 5 çocuğunu doğar doğmaz terk etmiş, bir daha da hiçbirine bakmamıştı. O dönemler kendi sosyal sınıfı içinde erkekler açısından bu bir "modaydı." Nasıl devirler geçirdiğini dünyanın görüyorsunuz. Voltaire bu durumu o kadar acımasız eleştirdi ve Rousseau'nun iki yüzlü olduğunu söyledi ki uzun bir dönem bu konu peşini bırakmayacak, yaptığı bu hata yıllarca hatırlanacaktı. Hala da hatırlanıyor. İnsan evladını böyle bırakır mı, vicdansız filozof :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOP 10 SIRALAMALARI
DiversosKitabın adından anlaşılacağı üzere eğlenceli Top 10 Sıralamaları.İlk kitabım yorumlarınızı bekliyorum.