"Patlama"

22 3 4
                                    

"Ben soğuk kanlı bi insanım." Evet bu cümleyi son yarım saattir sayıklayıp duruyordum. Her ne kadar kendimi buna ikna etmeye çalışıyorum
çalışsamda şu an öyle bir durumda değildik.

Ben Selin Köklü. Ve şu an hayatımda hiç olmadığım kadar panik durumdayım.

Her zaman ki gibi sabah erkenden kalkıp hazırlanmıştım. Çok monoton bir hayatım vardı taki bu güne kadar.

Derhal evden çıkıp hızlı adımlarımı arabama yönelttim. Çalıştırdığım da benzininin olmadığını görmemle homurdanmam bir olmuştu. Ama aklıma takılan bir şey vardı ben asla arabamın deposunu fullemeden eve dönmezdim.

Çok umursamamaya çalışıp taksi numarasını tuşladım. Taksinin gelmesini beklerken maillerimi kontrol etmeye başladım.

Her zaman ki gibi santreldeki mesai arkadaşlarımdan gelen işle alakalı meillerdi. Taksi geldiğini belli eden korna sesleri çıkarınca telefonumun ekranını kilitleyip arabaya doğru yürüdüm.

Bindiğimde adresi verdim. Aracın çalışması çok uzun sürmemiş. O an içimde tarifi olmayan bir huzursuzluk belirmişti. Hani kalbinizin atışı zorlanır nefes alamıyormuş gibi hissedersiniz ya o an onu yaşıyordum.

Bu duygulara hayatında yer yoktu. Uyan,işe git,işten gel,uyu ve ölmemek için yemek ye. Bu kadardı. Hissettiklerime anlam vermeye çalışırken şöför "Abla su ister misin betin benzin atmış." dedi. Genç bir çocuktu muhtemelen ailesine yük olmamak için çalışıyordu bu belliydi. Meraklı gözlerle bana bakmaya devam ederken kuru bir sesle"Hayır teşekkürler. "dedim.

Onaylayan mırıltılar çıkardıktan sonra yola devam ettik. Aradan kısa bir süre geçmişti ki işte santrale varmıştık. Taksimetrede yazan ücretten biraz daha fazlasını sanki umursamıyormuş gibi verip "üstü kalsın" diyerek taksiden indim.

Her ne kadar kibirli birinin egosunu pohpohlamak için böyle bir davranış yaptığı izlenimini sergilemeye çalışsamda çocuk buna inanmadı "Allah razı olsun" diyerek gitti.

İçimde ki tarifsiz duygu santrale baktıkça büyürken arkamdan gelen kalın sesle irkildim. "İçeri girip girmemekte ikilem yaşıyorsan girmeyerek yolumdan çekilebilirsin." Ah evet yine başlıyoruz.

Bu kendisini benim ezeli düşmanı olarak gören ama benim için dışarıda dolaşan her hangi bir et yığınından farksız diğer yaratıklara benzer bir şahsiyeti. Yani Mert (lütfen insanlara bakış açısını sorgulamayın ilerde anlayacaksınız)

Onun dediğini duymazdan gelerek kartımı giriş kısmına okutup yürümeye devam ettim. Bana sataşmalara doymamış olacak ki "Ne o yoksa yerini kapabilecek potansiyelim olmasından mı korktun?" artık can sıkıcı olduğu için birinin ona haddini bildirmesi gerekiyordu. Kendisini gerçekten benimle aynı konumda hayal edebilmesi bile gülünçken ettiği laflar boyuyla arasından uçurumlar yaratıcak kadar büyüktü.

Bağırıp çağırmamdansa ruhsuz bakışlarımı görmesi onu afallatsada piçliğinden hiç eksiltmeden gözlerime bakmaya devam etti. "Senden korktuğumdan değil cevap vermeye tenezzül edebileceğim bir seviyede olmadığın için cevap vermedin başka sorun yoksa işime döneceğim malum senin aksine o kadar boş vaktim yok ama bana özel soruların varsa ajandama senin için de yer ayırırım 3 yıl kadar sonraya" verdiğim cevabın her cümlesine renkten renge girerken sıkmaktan boğumlarının beyazlaştığı yumruklarına bakarak sırıttım. Ve asansöre yöneldim.

Santralde normal günlerin aksine çok az kişinin olması dikkatimden kaçmamıştı. Katlarda tek tük insanlar vardı genelde gece vardiyasından oluşan insan grupları sohbet ederek çıkmaya hazılarıyorlardı.

Çalışanların kıdemlerine göre katlara kıyasla dağılım planı vardı. Çalışanlar zemin kattaydı. Bir üst katta düşük zararlı maddeleri inceleyen kimyacılar. Tesisteki kat sayısı arttıkça maddelerin zararları artıyordu. Maddelerin tehlikeleşmesi demek bu işten anlayan personellerin üst katlarda olması gerek demekti.

Bu santralde 5 yıldan beri çalışıyordum ve başarılarımdan dolayı çok kez terfi almış kat atlamıştım.6 kattan oluşan bu binada 5.kattaydım yani olabileceğim en üst katta. 6.katta santralin kurucuları ve bizim gibi sıradan kimyacılardan ziyade devletin bile ilgilendiği maddeler incelenip, işleniyordu. İşte her şey o katta başladı.

Hızla odama girdim ve önlüğüm giydim. Bu önlükler özel kumaştan olduğu için asitik maddelerde çalışmalar yaparken olağan bir patlama durumunda ekstra koruma giysilerin ihtiyaç duymamamızı sağlıyordu. Yüzümüzü koruyacak maskeler hariç.

Asistanımdan bu günün evraklarını masama istediğime dair bir mesaj yolladıktan sonra ajandamı kontrol etmeye başladım.

Katlar arttıkça diğer çalışanlara karşı sorumluluklarınız da artıyor. Size yetiştirmemiz için her kattan 1 kişi veriliyor ve onları eğitiyorsunuz. Bende 5. katta olduğum için eğitmem gereken 4 öğrencim(!) var.

Bu gün pazar ve bugün bu katta sadece çalışan olarak ben varım demek. Normalde Mert in de izinli olması gerek ancak insanların gözüne girmek için sık sık yaptığı gibi mesaiye gelmiş olmalıydı.

Bu gün düşük zararlı maddeler üzerine deney yapacağımız için eğittiğim öğrencilerimin hepsini yanımda bulundurabilirdim. Öylede yaptım. Hepsini eğittiğim böyle durumlar sık sık oluyordu onun için böyle durumlardan dolayı kurduğumuz gruba bu kattaki 27 no lu laboratuvar da olmaları gerektiği hakkında bir mesaj yazıp yolladım.

Toparlanmaları için vakitleri olsun diye katlarda dolanmaya başladım. Bu gün pazar olduğu için cumartesi mesaisini bitiren gitmişti. Geriye benim takımım ve Mert piçi kalmıştı. Ayrıca yukarıdakiler. (6.kattaki yöneticilerden bahsediyorum.)

Telefonuma hazır olduklarına dair bildirimler gelmeye başlayınca laboratuvara yöneldim. İçeri girdiğimde hepsi susmuş ve bana dönmüştü.

Bizler özel olarak seçilmiş gençlerdik. Normal insanlara kıyasla çok daha zekiydik. Zeka seviyelerimiz kendi içimizde de gruplandırılıyor ama biz özel çocuklardık. En yaşlımız 25 yaşındaydı neredeyse. Fark edildiğimizden beri özel eğizim alan bir grup ergendik işte.

Bende burada yaşlı denilebilecek yaşta yani 23 yaşındaydım. Tesiste istisnayi olarak yalnızca ben ve benim isteğim üzerine eğittiğim kişiler vardık. Diğerleri normal çalışan. Bu eğitim meselesi de benim eğittiklerim için geçerli. Onlar kat atladıkça kendi seçtikleri ve üslerimiz tarafından onaylanan kişileri eğitiyorlardı. Gerçek yaşlarımızsa sadece üsler tarafından biliniyordu.

Ufak bir merabalaşmanın ardından işlemlere başladık. Ne zamandan beri çalıştığımızı hatırlamıyorum. Esneme sesleri ve yorgunluk nidaları arttığı için "Bu kadar yeterli yarım saatlik mola." dedim.

Takımdaki herkes sevinç nidaları atıyordu. Bana çok iyi hatta en iyi eğitmen olduğumu söylüyorlardı. Onlara alışmıştım bir samimiyetimiz vardı. (Aralarında ki arkadaşlıktan bahsedeceğim ama şu an sadece aralarından eğitmen-öğrenci ilişkisini sadece iş başında kullandıklarını unutmayın mesai saatleri dışında farklı muhabbetleri var).

Biz aramızda konuşmaya devam ederken büyük bir patlama sesiyle herkes yere eğildi.

Siktir. Siktir. SİKTİR.

Bu normal bir patlama sesi değildi çok çok ama çok ciddi bir durum vardı. Herkes birbirine deheşte düşmüş bakışlar atarken ben kendimi soğuk kanlı olmaya hatta olduğuma ikna etmeye çalışmaya başlamıştım bile.

Selammm bölümü nasıl buldunuz benim çok içime sindi bölümlerin uzunlukları ve kısalığını sizlerin beğenisini bırakıyorum okuduğunu için teşekkür ederim. Oy ve yorumları unutmayınnnn:))

Nükleer AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin