2

117 19 34
                                    

İsmimi nereden biliyordu bu?

Han Jisung
Ah efendim, ismimi nereden biliyorsunuz?

90 *** *** ** **
Profilinde ismin yazıyor.

Han Jisung
Doğru
Her neyse, nerede buluşacağız?

90 *** *** ** **
*** Kafe uygun olur mu?

Han Jisung
Tâbi efendim

90 *** *** ** **
Öyleyse, saat 18.30 gibi orada ol

Saat 17.25 idi. Telefonu kapatıp hızlıca hazırlanmak için dolabımın önüne geçtim. Hava soğuk olduğundan üstüme desenli, beyaz bir kazak altıma iste, siyah bir pantolon geçirmiştim. En sevdigim parfümümü sıkıp montumi giydim ve telefonumu cebime attım. Saatin gelmesini beklerken salona geçip telefonumla ilgilenmeye başladım.

***

"Kendinizi tanıtın lütfen."

Bu kadar resmi konuşması beni germişti, resmen ismimi unutuyordum. "İsmim Han Jisung, Han diyebilirsiniz içinizden ne geliyorsa. 19 yaşındayım. Öğrenciyim. Ailem yurtdışında. Tek kalıyorum. Evinizi seçme sebebim, değişiklik istiyorum ve fiyat gayet uygun."

"Hmm," ciddi bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Korkunçtu. Ne yapacağımı bilememiş, garsonu çağırıp bir bardak su istemiştim. "Ben de Minho, Lee Minho. Yeni ev sahibin."

Kabul etmişti. Sıcak bir gülümsemeyle elimi uzattığımda ciddiyetini bozmadan elimi sıkmıştı. "Ne zaman yerleşiyorsun bakalım?"

Bilmiyordum. Ne zaman gitmem gerekiyordu ki? Korkunç bakışlarını üstümden çekmiyordu bir türlü, bununla komşu olmak beni tedirgin edecekti belli ki. Birkaç saniye düşünüp cevap verdim. "Yarın?" Diyebilmiştim.

"O halde yarın görüşürüz, Han Jisung." Beraber masadan kalkıp farklı taraflara doğru yürüdük.

***

Sonunda yeni evimdeydim. Birkaç düzenleme yapmıştım. Evim gerçekten harika görünüyordu, tam da istediğim gibi.

Kendime acı bir kahve yapmak için mutfağa gittiğimde kapı çalmıştı. Hızlı adımlarla kapıya doğru ilerleyip 'kim o?' diye sormadan kapıyı açtım. Karşımda gördüğüm kişiyle pek de şaşırmamıştım. Sonuçta ondan başka komşum yoktu. Hiç sormadan içeri girdiğinde ne olduğunu şaşırmıştım. Salona doğru yürüdüğünde peşinden gittim. Geniş koltuğa oturup bacaklarını aralamıştı. Lanet olsun.. etkileyiciydi.

"Girebilirsiniz" dedim, neden sormadığını ima ederek. "İzin verecektin zaten." Sessiz kaldım, haklıydı. Mutfağa gidip yarım kalan kahvemi yapacakken aklıma  içerideki çok bilmiş ayı geldi. "İstediğiniz bir şey var mı!?" Sesim gitsin diye bağırmıştım. Duymuş olacak ki cevap verdi, "acı bir kahve, keskin bir bıçak" ne diyor bu siktiğimin herifi? Şaka yaptığını var sayarak kahveleri yaptım ve yanına gittim. "Buyur" tepsinin üzerine koyduğum fincan bardağını eğilerek ona uzattım.

Kahvesinden bir yudum alıp sinsice gülümsedi. "Bıçağım nerede? Duymadın sanırım." Göz devirip yanına oturdum ve kendi kahvemi aldım. "Evini beğendin mi?"

Sorduğu soru ile gözlerimi gözleriyle buluşturdum. Yüzündeki sırıtması, onu aynen bir tanrı gibi gösteriyordu. "Çok beğendim, güzel bir havası var." Beni baştan aşağıya süzen gözleri hissedebiliyordum. Gözlerine değen gözlerim yaramazca bacaklarının arasına kayıyordu. "Beğeneceğin başka şeyler de olabilir"

***

Ilık bir duşun ardından rahatlamak için kendimi yatağa attığımda gözlerimin yorgunlukla kapanmasına engel olamıyordum. Üşengeçliğimden kalkıp giyinmemiştim bile. Islak saçlarımla öylece örtüyü kendime sarıp uykuya daldım.

Yazar*

Gece saat 2.10 civarıydı, aklı resmen yeni cesetler görmek için kurnaz bir oyun oynuyor, delirmesine sebep oluyordu Minho'nun.

Üstünde dağınık şekilde duran örtüyü kaldırıp yataktan çıktı, ve ne yapabileceğini düşünmeye başladı. Aklına gelen fikirle kıyafet dolabında duran, eskimiş şapkayı aldı ve hızla kafasına geçirip evden çıktı.

Her şeyden habersiz evinde -kendisini etkilediğini düşündüğü oğlanın cehenneminde- uyuyan kiracısını rahatsız etme vakti gelmişti. Evden çıkmadan önce "ödünç" olarak aldığı anahtarı kapı deliğine sokup çevirdi siyah saçlı oğlan, kolayca açılmıştı.

Derin bir nefes alıp daha fazla dayanamadığı kan kokusunu almak için odaya doğru ilerledi Minho, Sessiz evde çıkan tok ayak izleri bile onu korkutabilirdi.

Kapı kolunu tutup yavaşça indirdi ve adımını içeri attı iri oğlan, İçeri girdiğinde gördüğü cılız, çıplak bedenle sırıtmadan edememişti Minho, Onunla eğlenmek güzel olacaktı.

Yatağa doğru birkaç adım atıp Jisung'a doğru eğildi, ve burnunu hâlâ nemli olan saçlarına sürttü siyah saçlı. Kiraz çiçeği.. Kahveleri kiraz çiçeği kokuyordu bu oğlanın.

Karanlığın ve kanın eksik olmadığı ellerini, oğlanın çıplak teninde gezdirmeye başladı Minho. Kanının sıcaklığı, teninin pürüzsüzlüğü kahverengi gözlerin sahibini büyülemişti  adeta. Ellerini en sonunda ince bel çukurlarına sabitledi ve baş ucundaki katili hissedebilsin diye sıktı.

Küçük olan, rahatsızlıkla kıpırdanıp örtüyü üstüne çekmiş ve üzerindeki katilin uzaklaşmasına sebep olmuştu. Minho, oğlanı uzun uzun izleyip tenini okşamayı istemişti fakat, oğlanın güzelliği, ceset görme isteğini ikiye katlıyordu.

Gözlerini yumdu ve şapkasını çıkardı siyah saçlı, en azından bir süre daha yanında kalacaktı. Minho'nun düşünceleri ne kadar korkunç olsa da, oğlanın büyüsüne kapıldığını hissetmişti bir anda. Olamazdı, Katil kimseye nefretten başka yoğun bir duygu besleyemezdi. O'na dokunmak sanki ruhundaki ölülere rahat bir mezar gibi iyi geliyordu, anlam verememişti siyah saçlı.

Başını iki yana salladı ve olduğu durumdan kurtulmak için bir an önce evi terketmeye karar verdi. Odadan çıkarken kapıyı açık bırakması bir yana, şimdi de önüne bakmadan yürüdüğü için  yerde duran büyük vazoyu düşürmüştü. Kırılmamıştı fakat, büyük olduğundan yüksek sesli bir gürültü çıkmasına sebep olmuştu, daha fazla kayıp vermeden kendisini dışarı attı ve kapıyı kapattı sakar katil.

Sersemlemişti sanki, ne yapıyordu böyle, 
Sahi neden yalnızdı ki? Belki de birine ihtiyaç duymuştu ilk defa. Bilmiyordu, neyi bilmiştir ki bunu da bilecekti?

Sadece herhangi biriyle, birlikte ama yalnız olmak istiyordu.


Ee, neler yapıyorsunuz?

Sonu İki Yabancı dinleyerek bitirdim
o yüzden böyle

Hayatım çok düz, hiçbir olay yok
Sıkıldım.

U𝗌𝖾 M𝖾, 𝖬𝗂𝗇𝗌𝗎𝗇𝗀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin