1. Bölüm: 8.Sokak

6 1 0
                                    

Her insan özgürlüğüne düşkündür, özgür olmak için bin türlü yola başvurur. Yalan söyler, bulunduğu ortamı terk eder, haklarını savunur, istekleriyle yola çıkar...Fakat benim özgürlüğüm, sevginin ne olduğunu bilmediğim bir ailede, nefretle başladı. Ben nefret ederek özgür kaldım. Nefret her duyguyu öldürür; sevgiyi, merhameti, adaleti, empatiyi...
Ben zamanla nefretin içinde boğuldum. Geriye ne bir ailem kaldı, ne ben kaldım...Ne de geleceğim kaldı.

Bu yıl on dokuz yaşıma girdim. On dokuz yıldır zorluklarla boğuşan güçlü bir kız çocuğu oldum. En azından anneannem öyle derdi. "Güçlü bir kızsın Balın." bana kalırsa güçlü olmayı da istemezdim fakat bazen, bazı sözlere uyulmalıdır. Benim bu hayatta dinlediğim tek söz budur, güçlü olmak.
Hayatta sevdiğim tek kişi anneannem olduğu içindir belki bilemem. Başımın dik, sözümün keskin olmasını o isterdi. Yaşadığımız yeri, ailemizi, yüzümüzü değiştiremeyiz fakat karakter değişebilirdi. Ve o, bunu çok savunurdu. Hatta adımı da kendimi sevmem, sahiplenmem, özelleştirmem ve bilmem için "Balın" koymuştu. Pek de bu özellikleri taşıdığım söylenmezdi. Benim için güç farklıydı oysa anneannem için bambaşkaydı.

***

Kış ayı bu yıl bayağı soğuk geçiyordu. Bırakın kalın bir kazakla çıkmayı kat kat mont giysek bile üşürdük. İşte bu soğukların hüküm sürdüğü bir gecenin sonunda yine iş yerimden çıkmıştım. Çalıştığım yer İstanbul'un pek işlek olmayan sokağında bir bardı. Genelde genç, tehlikeli durmaya çalışan oğlanlar, hayatını önemsemeyen kızlar, tuhaf tipli adamlar geliyordu. Ve ben buraya daha yeni girmiştim.
Kapının koluna uzandığımda rahatlamış gibi bir nefes vererek çıktım dışarıya. Arkamı döndüğümde tabelasının mosmor parlamasını, içeriden gelen şarkıları, kapının yanındaki güvenlikleri gözlemlemiştim. Her şey sanki o an halüsinasyon gibiydi. Gözlerimi kapatarak bir saniyeliğine düşündüm.
Bu düşünce zar zor yutkunmaya çalışışımda belirdi. "Evet bugün de bitirdim." dedim küçük bir sevinçle. "Bitti." gözlerimi tekrar açtığım sırada hızlı adımlarla evime doğru yol aldım. Rüzgarın şiddeti o kadar fazlaydı ki kıvırcık olan saçlarımı bir o yana bir bu yana uçuruyordu. Ellerimle, saçlarımı toplayarak montumun şapkasının içine koydum. Kollarımı birbirine sararak ilerlemeye devam ettim. Yol boyu yalnız olduğum için şarkılar mırıldanıyordum.
"Aynaya bakmam...Kendimi bilmem..." ellerimi şaklatarak ritim tutturuyordum. "Hayat acıtınca dünyayı sevmem...Ne yazık ki tek tabanca....Serseri doğdum, serseri öleceğim..."
En sevdiğimdir Teoman'ın "Serseri" şarkısı. Ruhum biraz serseridir. Biraz kızgındır, düşünmeyendir. Ruhum biraz çılgındır. İşte bu benliğimin ortasındaki izlenimim bu şarkı oluyordu.
Kulaklığımı yanıma almadığım için kendi kendime söylüyordum. Şarkı söylemek benim için rutin bir durumdu. Bazen sahilde bir başıma bağıra çağıra söylerdim. Bazen de böyle tenha sokaklarda hiç duyulmayacağımı bile bile söylerim.
Söylemeye devam ettiğim esnada arkamdan bir alkış sesi duyuldu. Kafamı aniden çevirip sesin yönüne doğru bakındım. Bu genç, kumral, yapılı bir çocuktu. Gözlerimi kısarak ona baktım.
"Sesin bayağı iyiymiş." dedi yanıma yaklaşarak. İşaret parmağımı ona sallayarak "Bana yaklaşma istersen." bir iki adım geri gittim. Küstahça, dalga geçer gibi gülmüştü bana. "Seni uyarıyorum çocuk." kafamı sağa sola doğru salladım. "Bardan beri seni izliyorum. Hemen gideceğimi mi sanıyorsun?"
"Evet gideceksin." omuzlarını silkerek tekrar güldü. Bir iki adım daha yaklaşarak "Hadi bana biraz şarkı söylesene..." kafası güzel gibi duruyordu.
"Bak kafan iyi değil, git." dedim son bir ikazla.
Ama dinlemedi ve neredeyse dibime girmişti. Baştan aşağı inceledim onu. Ne gibi bir hareketinin olacağını kestirmek, anlamak zordu. Elini yanağıma doğru getirdiğini gördüğümde bileğinin üstünü kavradım. Diğer elimle de boğazını iyice sıkarak karşımdaki duvara yasladım. "Bela mısın lan sen? Git dedik sana."
gözlerini fal taşı gibi açmış, şaşkın şaşkın bileğine bakıyordu. "Manyak mısın kızım sen?"
"Benimle kızımlı falan konuşma yoksa kırarım o elini." iyice duvara bastırarak tehdit etmiştim. "Bırak, bırak lan!" diye bağırdı.
"Yanımdan defolup gideceksen..."
"Tamam gideceğim. Kendime başka bir tane..."
bileğini ters döndürmüştüm cümlesini tamamlatmadan. Acı çeker gibi bağırdı.
"Başka bir tane yok. Kimseyi rahatsız etmeyeceksin anladın mı?" kafasını onaylar gibi hızlıca salladı. "Tamam bırak."
Elini ve boğazını yavaşça bıraktım. Arkasını bile dönmeden hızlı adımlarla geldiği yönden geri gitti. Arkasından bu sefer ben dalga geçer gibi güldüm. İri yapısına güvense de aklını kullanamaması bir hayli komikti. Küçüklüğümden beri anneannemin zoruyla gittiğim güç ve kendimi korumaya yönelik sporlar işime yarıyordu. Onun zoruyla gitsem de şu an faydasını daha iyi alıyordum. Son bir kez ağız kenarıyla tebessüm ederek yoluma devam ettim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 22 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

8. SokakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin