5s

103 22 170
                                    

Oy ve yorum lütfen ⚓
•••

"Mahkum demek..." Gözlerimi anladım anlamında kapatıp açtım. Bizde mahkum sayılırdık sonuçta. Anlaşılabilir bir şeydi bu.

"Umarım. Umarım hepimiz sağlıklı bir şekilde karaya varırız." Dudaklarımı dişleyip devam ettim. İçimdeki nefreti biraz olsun dışarıya yansıtmam gerekiyordu sanırım. "Tabi bizi buraya getirenler dışında. Onların ölmesini sorun etmem şahsen."

Yüzümü buruşturup alayla kendi kendime sallandığımda nazik gülümsemesi gerçeğe dönüştü ve tamamen gülümsedi. Zaferle sırıttım. Kendimi şu an çok büyük bir şey başarmış gibi hissediyordum. Bunu sevmiştim. "Sesin pek umutlu değil. Sebebi?"

Net sesiyle nefesimi sesli bir şekilde vermemek için kendimi zor tuttum. Eğer olayı bilmiyorsa şimdi ona söylemem... Bilmiyorum. Elimizden gelen bir şey yoktu. Bilmesi, şu kalan dört günde sadece acı çekmesine neden olurdu. Bu yüzden yutkundum. Kimseye bunu yaşatma hakkım yoktu. "Seni telaşlandırmak veya üzmek gibi bir gayem yok. O yüzden-"

"O canavara doğru gittiğimiz için mi?"

Aniden sormasıyla sadece kalakaldım. Demek biliyordu. Bile bile mi gelmişti yani? Gerçi mahkum olduğunu söylemişti ama zorla gelmiş gibi bir hali de yoktu. Garipti bu. Gözlerimi kıprıştırıp yutkundum. Aniden boynum sızlamıştı. Çok düşündüğümdendi sanırım. Kendimi çıkmaza girmiş gibi hissediyordum.

"Öncelikle canavar demeyelim." Kollarımı yasladığım korkuluktan kaldırıp belimi doğrulttum. Kaba bir tabirdi. Evet ne olduğu bilinmiyordu hatta bilinen tek şey insanları avlamasıydı ama bilmem. Bence böyle isimlendirmemeliydik. Üstelik gemide o şeye tapanlar vardı. Her türlü bu şekilde hitap etmek iyi bir seçenek değildi. "Canavardan ziyade varlık demeyi tercih ederim. Açıkçası canavar kelimesi korkutucu geliyor."

"İnsanları öldürüyor." Turkuaz gözlerindeki ifadeyi çözemiyordum. "Sence bu oldukça korkutucu değil mi?"

"Belki de hamiledir?"

"Ne?"

Şaşırıp aniden bana döndüğünde güldüm. Şok olmuş bir ifadesi vardı. Omzumu silktim ve açık olan ağzını çenesine hafife dokunarak kapadım. Çok tatlı gelmişti gözüme. "Her ihtimali düşünmek gerek. Belki de hmm kocamaaan bir balinadır ve hamileliği yüz yıl boyunca sürüyordur. Düşünsene, hamilesin ama biri senin üstünden geçiyor. Üstelik belki de şu an bile ona zarar veriyoruz geminin yarattığı dalgalarla. Bence bebeği onun için bizden çok daha önemlidir. Şahsen öyle bir durumda olsam bende yaparım." Kaşlarımı çatıp devam ettim. "Çocuğum önemli."

"Pffftt"

Çenesini tuttuğum beden kahkaha atmaya başladığında gözlerimi kıprıştırdım ve elimi çektim. O... Çok güzeldi. Gözlerini kapatarak gülüyor omuzlarını yükseltip işaret parmağıyla gözünden gelen yaşı siliyordu. Ay ışığının üstüne vurduğundan bahsetmek bile istemiyorum. Geminin sarı aşığıyla, ayın beyazlığı iki taraflı aydınlatıyordu pürüzsüz esmer tenini. Mavi dalgalı saçlar ise okyanusla eş zamanlı sallanıyordu sanki.

"Bence olabilirliği olan bir şey bu. Okyanus hala tam olarak keşfedilmedi. Her yerden pembe bir balina çıkabilir." Şu an tamamen o konuyu sevdi diye devam ettiriyordum. Boş yaptığımın farkındaydım ama işte. Biraz olsun. Biraz olsun daha fazla görmek istiyordum bu halini. Duru güzelliği beni aptal yerine koyuyordu resmen.

"Pembe balina?" Düşünür gibi yaptı biraz. Ardından denize bakmış sonra ise tekrar bana döndürmüştü turkuaz gözlerini.  "Hayalindeki balinanın olayı nedir peki?"

"Öncelikle rengi pembe ama bir nedeni var." Kaşlarını 'öyle mi?' dercesine kaldırınca elimde olmadan güldüm. "Hey. Ciddiyim. Pembe sevginin rengi olarak geçer. Pamuk şeker gibi düşün. Bir gün yaşadığı yerden çıkacak ve yanımıza gelecek. İnsanoğlunun zalimlikle tükettiği tatlı suyu geri getirip onlara iyiliği öğütleyecek."

Sea'lity •Minsung•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin