▪︎1

26 3 3
                                    

Günaydın, iyi akşamlar, iyi geceler, merhabalaaaarr.

Çooook uzun zamandır taslak halde duran bir kurguyu salıyorum bugün. Aslında yayımlamak gibi bir niyetim yoktu ama bir gazla atayım aman ne olacaksa olsun dedim. Çünkü tam olarak ne yazdığımı ben bile bilmiyorum. Ve kurgunun ismini bile hemencecik uydurdum kapağı da görüldüğü üzere bi tarafımdan uydurma. Çok beceriksizim bu işlerde bir de aklımda yokken atma isteği gelince böyle oldu işte. Aslında bölümün sonunda yazacaktım ama bu ne yazmış diyip bırakibilirsiniz diye buraya yazıyorum.

Türk mitleri, canavarlar, efsaneler, eski Türk gelenekleri... Evet işte bu kurguda böyle şeyler olacak. Yapabildiğim kadarıyla. Güçlü bir kalemim yok, şimdiden diyeyim. Kurguyu atmaya karar verdiğim anda girip yazım yanlışlarımı elimden geldiğince düzelttim, çok az bir çekidüzen verdim. Dediğim gibi atmaya niyetim yoktu ama en sonunda içimde kalacağına burada kalsın dedim.

Son olarak şunu demeliyim ki içerik olarak buna benzeyen başka kurgular var mı bilmiyorum. İnanın hiç bakmadım, ne diyeyim umarım yoktur.

Umarım seversiniz. Bir kusurumuz olursa affola.

**

"Kartal uçmayı öğrendiğinde, başlayacak onun asıl hikayesi."
 

                       G.Y. Kuzey yönü, 2.Yazıt

Yine hayatın ne kadar garip ve çileli olduğunu düşündüğüm sıradan bir günden merhaba. Hm tamam kötü bir giriş oldu ama ben zaten iyi girişleri beceremem bu yüzden mazur görün beni olur mu? Yeterince stresli bir hayat yaşıyordum.

Şimdi diyeceksiniz ki bu ne anlatıyor, niye anlatıyor, amacı ne... Arkadaşlar benim canım sıkkınken, ben mutsuzken, ben bu kadar stresli bir hayat yaşıyor yaprak gibi bir o yana bir bu yana savruluyorken sizin bu kadar rahat olmanıza gönlüm el vermedi. Gelin hep beraber dertlerimle dertlenelim, korkulardan korkulara, şaşkınlıklardan şaşkınlıklara koşalım dedim. Yani kısaca biraz gırgır şamata olsun dedim.

Birazdan başlayacağınız bu son derece inanılmaz, biraz garip, biraz korkunç ve biraz da heyecan verici hikayemi okumadan önce size kısaca kendimden bahsetmeliyim.

Tomris ben, Tomris Güçlüer. Babam koymuş bu ismi, Tomris Hatun kadar güçlü ve cesur olacak demiş. Eh babalık pek de ileri görüşlü değilmişsin. Ben ancak çürük bir tahta parçası kadar sağlamım. Cesaret te pek aşina olduğum bir kelime değil. Yine de teşekkür etmem lazım tabi. Tomris güzel bir isimdi. İsim dışında pek bir şey de verememiş babam, soyadı da dahil. Genç yaşında henüz kızının doğduğunu bile göremeden ölmüş.
Annem onun hakkında pek konuşmazdı, annem genelde de pek konuşmazdı ya neyse. Üzülüyor diye fazla soru sormazdım ben de. Sadece bazen... Bazen anlatırdı onu. Bir kahraman gibi söz ederdi babamdan. Ne kadar hızlı at sürdüğünden, ne kadar akıllı ve korumacı bir adam olduğundan... Gülmeyin ama bazen annem babamı değil de Oğuz Kağan'ı anlatıyor zannederdim. Yine de sesimi çıkarmadan büyük bir merakla dinlerdim onu. Anlattıkları doğru ya da yanlış belki eksik belki fazla ama babamı anlatıyordu. Tabi ki büyük bir can kulağı ile dinleyecektim onu.

İsmimle ilgili bir şey daha var ki neredeyse unutuyordum söylemeyi. Yani bu benim için önemli bir detay, detaylara bayılırım. Size de anlatmadan geçmeyeyim bari. Babam isim konusunda çok ciddi ve hassasmış. Bu yüzden seçtiği isim için bir falcıya gitmiş. Tamam falcı değil ama küçük yaşımda annem ve anneannemin konuşmalarından onu çıkarabilmiştim. Falcı ya da onun gibi bir yere gitmişti işte.

GÖK YAZITLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin