Çocukların sevinç çığlıklarıyla birlikte parka doğru koşmaya başlamaları ile birlikte istemsizce de olsa gülümserken buldum kendimi. Ben de yavaş yavaş koşarak onların yanına doğru ilerlerken gördüğüm ilk grubun yanına yaklaştım. Şimdi sıra sıra onlara yapabileceği şeyleri göstermem gerekiyordu, çünkü bu küçük aptallar benim sözümü dinlemeyi fazla seviyordu. Aslında sadece bahçeye çıktığımız zaman.
Sıra sıra her biriyle konuşup, ne yapabilecekleri hakkında fikir vermiştim ancak dinleyeceklerini düşünmüyorum. Ciddi anlamda her birisi baş belam olsa da bu işten aldığım parayı seviyordum.
Çocuklar iyice oyuna odaklanmış ve etrafındaki herkesi soyutlayınca, ben de boş bulduğum salıncağa oturdum ve sallanırken onları seyretmeye başladım sırayla. Her biri dünyadaki kötülüklerden çok uzaktı, birisinin canını yakmanın ne olduğunu bile bilmiyorlardı. Şu an onların gözünde dünya ışıltılı bir yerdi, kuş sesleri ve havadaki güzel kokuyu biz yaşlılardan kat kat daha iyi alıyorlardı. Sanırım bu yüzden buradaydım, o ışıltılı zamanlardan kopmayı hiç istememiştim çünkü.
Bu yüzden bir süreliğine sessizce onları izledim, aslında böyle devam etmek istiyordum ancak sınıfın en yaramazlarından birisi olan Jaekyung'un ortalıkta olmayışı içime bir şüphe düşmesine sebep oldu.
Salıncaktan kalkıp etrafa göz gezdirdim öncelikle. Gerçekten de ortalıkta yoktu ve bu asıl korkulması gereken şeydi.
"Öğretmenim öğretmenim! Jaekyung ağaca çıktı ve şimdi aşağı inemiyor." diyerek yanıma yaklaşan minikle birlikte korktuğum başıma gelmişti, ancak beni şaşırtmamıştı.
Hızlıca parkın kenarında bulunan ağaca doğru koştururken gözlerim yukarılarda Jaekyung'u arıyordu. Sonunda onu bulduğumda beni duyması adına yüksek sesle konuştum, "Jaekyung ne işin var senin orada? Kuş değilsin oğlum sen kendine gel." diye ortamın yumuşaması adına küçük bir şaka yaptım. Eğer buradaki herkes korkmaya başlarsa işim çok zordu.
Jaekyung dolu gözlerle bana bakarken en çok korkanın o olduğunu anlamıştım çoktan. "Öğretmenim inemiyorum!" derken burnunu çekti bir yandan da. Nasıl olduysa oldukça yüksek bir dala tırmanmayı başarmıştı ve oraya buradan yetişme gibi bir imkanım yoktu. Bu sebeple hiç düşünmeden karşımda duran ağaca doğru yaklaştım ve bir ayağımı öne atarak yukarı doğru tırmanmaya başladım, daha doğrusu çalıştım.
Birkaç dakika boyunca Jaekyung'un yanına ulaşmaya çalıştım ancak gerçekten olduğu yer çok yüksekti. Bu yüzden yumuşak bir sesle konuştum, "Jaekyung bana doğru gelmeye çalışabilir misin? Buradayım seni tutacağım." dememle bir bana, bir de aşağıya doğru döndü gözleri ve hemen ardından da kafasını iki yana salladı.
Derin bir iç çekerek onu onayladım ve yanına doğru yaklaşmaya devam ettim. Sonunda artık üstünde durduğu dalın yanına geldiğimde ona elimi uzattım ve bana doğru gelmesini istedim ama o yine kabul etmedi. Onu anlıyordum ki şu an fazlasıyla korkuyordu ve yanında birisine ihtiyacı vardı. Bu yüzden ben de dala doğru yaklaşıp elini tuttum ve kucağıma çıkmasını sağladım. Aslında bu çok büyük bir hataydı çünkü bu dal hepimizi taşıyamayacak kadar inceydi. Hızlıca aşağı doğru ilerlemeye çalışırken gelen çıt sesleri korktuğumun bir kez daha başıma geldiğinin habercisiydi.
Kaderime razı gelerek büyük ihtimalle Jaekyung'un büyüdüğünde arkadaşlarına anlatacağı bir anı olacak o şey gerçekleşti. Ve dal yere düştü, ve biz de yere düştük. Jaekyung'u düşmeden önce iyice üstümde durmasını sağlamış ve bedenimin alt tarafa gelmesine özen göstermiştim. Böylelikle Jaekyung pek bir yara almadan bunu atlatmış oldu, kendim için aynısını söyleyemesem de.
Çocuklar korkarak bize doğru koşarken Jisung da dışarıdan bizi gülerek izliyor olacak ki, bunu görür görmez o da dışarı çıktı. Çocuklar iyi olup olmadığımı endişeli bir şekilde sorarken sırtımdaki acıya rağmen gülümseyerek "Bana bir şey olur mu be?" diye mırıldandım.
Yine de Jisung yüzümdeki ifadeden dolayı canımın yandığını anlamış olacak ki beni hızlıca içeri götürdü ve sırtıma baktı dikkatlice. Birkaç saniye boyunca konuşmasını bekledim ve ardından sabredemeyip "Tablo mu inceliyorsun amk, ne olmuş söyle." dememle tişörtümü indirdi ve endişeli gözlerle bana bakmaya başladı.
Gözümü kırparak ne oldu diye bir bakış atmamdan sonra "Hastaneye gitsek iyi olacak, baya morarık var kanka." dediğinde kaşlarımı çattım hızlıca.
"O kadar yüksek bir yerden düşmedik ki?" diye sorduğumda gözlerini devirdi. "Sen yedi yirmi dört yerlerde süründüğün için eskilerinin yanına yenileri de eklenmiş. Çok konuşma da gidelim."
Elimdeki tüm söz hakkını hızlıca elimden almasıyla birlikte hastaneye gitmek üzere okuldan ayrıldık. Zaten son ders saatleri olduğundan dolayı çıkmamız bir sorun teşkil etmemişti. Hastaneye doğru gittiğimiz yolda Felix'e de haber salmıştık hızlıca. Eğer haber vermeseydik büyük ihtimalle bir yerlerimize terlik sokmaya çalışabilirdi.
Hastaneye vardığımızda Felix de yanımıza gelmişti çoktan. Acilde ki danışanın yanına geldiğimizde hızlıca durumu açıkladık. Genel cerraha yönlendirmeleriyle birlikte gösterdiği odaya doğru ilerlemeye başladım. Ancak peşimdeki iki maymunun da benimle geldiğini anlamamla onlara dönüşüm bir oldu.
"Içeriye de benimle girmeyin isterseniz?" dememle birlikte Felix "Çok konuşma, sikerler." diyerek yoluna devam etti.
Hızlı adımlarla önüne geçip omuzlarından tuttum ve "Lan ben öğretmen oldum, eşşek kadarım haberin var umarım. Annem olmak istiyorsan gidip bana biraz yiyecek bir şeyler getir." diyerek onu Jisung'un yanına yolladım ve doktorun kapısını tıklatıp boş olduğunu anlayınca içeri ilerledim.
"Neyiniz vardı?" diyen doktora garip garip bakmak istesem de aldırış etmeyip, "Ağaçtan düştüm, morarıklar var sanırım." diyerek durumu açıkladım.
Beni yönlendirmesiyle odanın arka kısmında duran sedyeye doğru ilerleyip üstüne oturdum ve doktorun da gelmesini bekledim. Yanıma geldiğinde "Tişörtünüzü çıkarın siz." derken bir yandan da pansuman aletlerini hazırlıyordu.
Üstümde gömlek oluşunu bile fark etmemesine şaşırmaktan vazgeçip hızlıca düğmeleri çözmeye başladım. O sırada da o gerekli şeyleri hazırlamıştı. Genellikle yaralar sırtımda olduğu için arkamda neler dönüyor bilmiyordum ancak canımın yanmasından epey korkuyordum.
Yavaş yavaş tenime bir şeylerin değdiğini hissederken, diğer yandan da hafif bir sızı hissettim. Bununla birlikte kendime engel olamadan küçük bir inilti çıkardım.
"Yaşınıza göre fazla küçük gibisiniz." diyen doktora bakmaya çalışıp ardından bunun mümkün olmadığını anlayınca önüme döndüm. "Pardon?"
"Yani ağaçtan düşmek için fazla büyük gibisin?" demesiyle kendi kendime güldüm.
"Kendimi ağaçtan aşağı atmayı çok severim zaten." dediğimde hiçbir şey söylemeyip bedenime bir kaç tane yarabandı yapıştırdı.
"Üstünüzü giyebilirsin, kolların için de sana krem yazacağım." diyerek masasına doğru ilerledi. Ben de bu sırada hızlıca gömleğimi giydim ve doktorun peşinden gittim. Bana uzatılan reçeteyi alıp hızlıca odadan çıktım. Hayatımda daha kasıntı bir insan görmemiştim sanırım, umarım bir daha da görmek zorunda kalmazdım.
Hayatı sadece bir 'yaşam' olarak gören insanları sevmezdim. Dünyaya gelmeyi belki bizden daha çok hak eden ancak bu fırsata sahip olamayan bir sürü kişi olduğuna eminim.
Onlara sorsaydık bize söyleyecekleri tek şey "hayatı dolu yaşayın ve hiçbir saniyesinden pişman olmayın." olacağından eminim. Kötü anılar yaşansa bile yıllar yıllar sonra onlardan geriye sadece güzel anılar kalırdı.
★
yine bir fic iste olayi yok
doktor hyunjin ve anaokulu jeonginin alaka seviyesi beni oldurecek
ŞİMDİ OKUDUĞUN
everybody knows that i'm a good boy doctor ,, hyunin
Fanfic190124 the house (him) was already on fire, i swear i'm not a liar.