Dışarıdan bakanlar öz güven, vurdumduymazlık ve aymazlık görebilirdi bende. Oluşturmak istediğim izlenim de tam olarak buydu. Ama içimde sakladığım, duvarlar arkasında tuttuğum gerçek ben çizdiğim bu resimden çok daha farklıydı. Aslında kendime zerre güvenim yoktu, her şeye öfkeliydim, nerede olursam olayım asla mutlu ve ait hissedemiyordum.
Bunun en büyük nedeni ailemdi.
Ben dört çocuklu bir ailenin en küçüğüydüm. Babam hayatını sıfırdan kurmuş, başarılı olarak işini büyütmüş bir adamdı. Hepimiz güzel şartlar içinde büyümüştük. Ama babam bu güzel şartların karşılığını da istemişti bizden. Hepimiz için büyük beklentileri olmuştu her zaman.
Ablam Oya en büyüğümüzdü. Belki de bu yüzden en şımarık ve en özgür olan oydu. Babam biraz da eski kafalı olduğu için tek kızı adına işleriyle ilgili büyük beklentilere girmemişti, sonuçta bir gün başkasının soyadını alacak ve başka bir ailenin ferdi olacaktı. İşte bu yüzden ablam evleneceği zaman öfkelense de zamanla, özellikle de torunu Can'ı onun kucağına verdiğinde hemen affetmişti. Ne yazık ki oğulları bu kadar kolay affedilemezdi, onlar başarıyı sürdürmek zorundaydı.
Oğuz Abim babamın ilk hedefiydi. Kurduğu ve epey büyüttüğü, seçkin bir mekan haline gelen restorantının başına geçmesini istiyordu. Oğuz tam olarak onun istediği bir evlattı: disiplinli, hırslı ve iş odaklı. Ama babamın isteğinin dışında bir iş hayatını seçmişti. Babamın bütün karşı çıkışlarına, öfkesine direnerek kendi yolunu çizmiş; babasının gücü olmaksızın ve tıpkı onun gibi başarılı olmuştu. İşte bu yüzden yeniden yıldız evlat olmayı da başarmıştı.
Onur'a ise Oğuz'un yedeği desem yanlış olmazdı. Bunu duymak onu rahatsız etse de gerçek buydu. Oğuz babamın planlarının dışına çıkıp kendi kariyer planını yaptıktan sonra yeni hedefi Onur olmuştu. Çok sevdiği mekanının başına geçmesi için Onur da iyi bir adaydı. Her konuda babamın istediklerini yerine getirmiş; onun istediği ülkede, onun istediği alanda eğitimini almıştı. Ve bir kere daha babamızın isteğini yerine getirerek onun yerine geçti ve gayet de başarılı bir şekilde işi yürüyerek daha da yıldızlaştı.
Ve son olarak ben... Ozan Derman...
Ailenin en sevilmeyen, babasının isteklerini yerine getirememiş, onun planlarına uymamış, surekli onunla çatışan ama diğer yandan bireysel olarak bir başarı elde edemeyen, yetersiz en küçük evladı...
Bu düşünceleri kendi kendime kuruntu olarak meydana getirmedim. Hepsini babam ilmek ilmek işlemişti zihnime. Daha küçük yaşlarımdan itibaren ağabeylerimle bir yarış içine sokmuştu beni. Her zaman onun isteklerine, emirlere uymak zorundaydım ama çoğu zaman onun seçimleri beni mutlu etmiyordu. Ne yaparsam yapayım yetmiyordu. Pastanın büyük dilimlerini diğer kardeşlerim paylaşırken bana her zaman artıkları kalıyordu sanki. Başarıların da sevginin de...
Zaman içinde bu yetersizlik hissi bir inada ve öfkeye dönüştü içimde. Bir yandan babamdan övgü almak için delicesine çırpınırken diğer yandan asla onun isteklerine boyun eğmeyi kabul etmiyordum. İşte bu çelişkiler içinde gitgide daha da kötüleşmişti ilişkimiz. Ve zayıflığımın üstünü örtmek için daha hoyrat, daha kırıcı olmuştum. Zaman içinde başka duyguları saklamak için kullandığım bu olumsuz davranışlar karakterim olmuştu sanki. Artık daha farklı davranamaz olmuştum.
Yine gıda alanında eğitim alsam da Fransa yerine Almanya'ya gitme konusunda diretmiştim. Bu benim kendimce babama olan isyanımdı. Başarılı olmuştum, çünkü babamın istediği okula, istediği alana gitmemiş olmam onu ciddi şekilde öfkelendirmişti. Onun istediği sınırlar içinde kalıyor olsam da yine de onun isteklerine tam anlamıyla boyun eğmiyordum. İşte bu benim hayatımın özetiydi.
Zar zor bitirdiğim okul, Almanya'nın gece hayatında kendimi bile unuttuğum günler, ailemden binlerce kilometre ötede olmanın verdiği rahatlık ve güvenle geçen yıllardan sonra bu yüzden dönmek benim için çok zor olmuştu ama yapabileceğim pek bir şey de yoktu. Bir noktada henüz tek başıma ayakta kalmayı becerebilecek kadar özgür değildim.
Dönmüştüm ve babamın ayarladığı bir yerde işe girmiş, tekrar onların yanında yaşamaya başlamış, babamın yargılamaları ile dolu yemek masasına oturup zehir gibi gelen yemekleri yemeye başlamıştım. Sanki tüm mücadelem boşa gitmişti. Sanki tüm savaşım anlamsız bir şekilde çöpe atılmıştı. Sanki yeniden 7 yaşında babasının işaret parmağını sallayarak azarladığı, ağabeylerini örnek vererek küçümsediği çocuk olmuştum. Yine masanın en başına oturup bana yandan yandan bakarak ağabeylerimin işlerinde nasıl yükseldiğini anlatarak, açıkça olmasa da nasıl da başarısız olduğumu ima ederek konuşmaya başlamıştı.
Öfkemi, hayal kırıklıklarımı yine insanlardan çıkarıyor, onların sinir uçlarına dokunarak kendimi eğlendirmeye çalışıyordum. Erdem, Narin, Fulya, herkes bu gerçeğin kurbanı oluyorlardı. İyi arkadaş olabileceğim insanlarla aksine düşman oluyordum.
Hayatım hep böyle mi geçecek, diye merak ediyordum. Bu kaybolmuşluk, bu anlamsızlık bir yerlerde son bulacak mıydı, bilmiyordum.
***
Herkese uzzzzzzuuuuuun bir aradan sonra merhabalar! Kaç yıl oldu saymadım, o günden beri :D Gerçekten yıllar oldu klavyenin tıkırtılarını duymayalı. Tekrar yazabileceğimi asla düşünmüyordum. Sonra bir gün otururken aklımda Ozan ve Burçin'i konuşturmaya başladığımı fark edince dedim ki neden olmasın :) Biraz zaman kazanmak, hikayelerimi gözden geçirmek istiyordum aslında, çünkü kendi hikayelerimi unutmuş durumdayım ama dayanamadım yazmak için. Birkaç kelime yazayım, paylaşayım, en azından vazgeçmeme engel olsun, hem kimler benimle kalmış göreyim istedim. O yüzden hikayemde eksikler, karakterlerimle ilgili yanlışlar görürseniz beni uyarmaktan çekinmeyin. Ama onun saçının rengi öyle değildi, ama annesinin adı bu değildi gibi gibi :) Yine zaman buldukça gözden geçireceğim ama gerçekten zamanım pek yok. :)
Erdem ve Narin'i yazmaya başlayalı 8 yılı geçmiş. Şaka gibi... O zamandan bu yana hayatımda çok şey değişti. Hepimizin hayatında çok şey değişti. Çok felaketler, olumsuzluklar yaşadık. Umarım sizler bir arada olmadığımız bu uzun dönemde iyi kalabilmişsinizdir.
Hayatımıza ufak bir tat olur inşallah bu hikaye. ♥

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TATLI TELVE
Romance[Aşkın Tatları Serisi -4] Orta şekerli olsun, bol köpüklü olsun kahvelerimizi içtik çifte kavrulmuş lokumlar eşliğinde. Ve şimdi biterken, fincanın dibindeki telveye geldik. Telve dediğin acıdır demeyin, bizimki tatlı olacak. İki farklı dünya, iki f...