Güzel bir bahar günü... Hafif bir rüzgar... Ortalıkta koşturan Örümcek Adam kostümlü bir oğlan çocuğu... Ve yine Örümcek Adam figürleri ile süslenmiş güzel bir bahçe...
Bana emanet edilen bir işi daha güzelce tamamladığımı hissederek gururla bakındım bahçeye. Tanıdığım insanların kutlamasını organize ediyor olmak beni biraz daha geriyordu. Tabii ki yaptığım her işte çok özenirdim ama şimdi abimin beni tavsiye etmiş olması üstüme büyük bir sorumluluk yüklemişti.
Abimin birlikte çalıştığı Derman ailesinin en büyük çocuğu olan Oya Hanıma önermişti beni. Oğlu Can'ın yedinci yaş günü için organizasyon hazırlamak istemişler, bu konuda güvenilir birilerini aramışlardı ki abim Erdem hemen ortaya beni atıvermişti. Ona minnettardım. Açıkçası İzmir'e gelirken büyük işler yapabileceğimi hayal etmiştim ama nispeten daha küçük bir şehirden gelirken buradaki yarışın bu denli fazla olacağını hesaba katmamıştım. Bir yıldır burada olmama rağmen ismimi planladığım kadar duyuramamış, o güçlü vuruşu yapamamıştım.
Bir yıl önceye dönelim.
İşimde başarılıydım ama istediğim kadar özgür değildim. Ailemle yaşıyordum ve sonu görülmeyen bir kurallar silsilesi içinde kaybolmuştum. Ben bir organizasyon şirketinde çalışıyordum, eğlence sektöründeydim ama girdiğim ortamlar, eve dönüş saatlerim, görüştüğüm insanların standartlarına kadar belirlemek isteyen kuralcı bir ailem vardı. Annem Cennet Hanım yemenisini bağlar, yeleğini üstüne geçirir, ellerini beline yerleştirip kapının dibinde girişimi beklerdi. Artık yetişkin olduğum gerçeğini hiç aklına getirmez, terliğini hazırda bulundururdu yapıştırmak için. Çoğu zaman gerçekleri birazcık saptırmam gerekirdi. İşle ilgili bile olsa bir yerlere gitmek için onlara ayrıntılı bilgi vermek zorundaydım. Babam biraz daha rahat ve geri planda olmayı tercih etse de annem onun eksiğini rahatlıkla kapatıyordu.
Aynı şehirde olduğumuz müddetçe bunun değişmeyeceği açıktı.
Beni bu konuda gaza getiren yakın arkadaşım, dostların dostu Gökçe olmuştu. Kendisi İzmir'e taşınınca "Senin burada abin yok mu kızım? Bahanen de var. Atla gel." demişti. Sanki benim yer değiştirmem o kadar kolay olacaktı da! İşin aslı ben İstanbul'a gitmek istiyordum. Büyük işler yapmak istiyordum. Sosyeteyle çalışmak istiyordum. Ama İstanbul'un adını bile ansam annemin tansiyonunun 20'ye vurması kaçınılmaz olurdu.
Ama İzmir çok daha cazipti. Bir kere abim vardı orada, aileme karşı büyük bir kozdu. Eskiden olsa bu kadar da işime gelmezdi, çünkü beni kontrol etmek konusunda anne babamızdan eksik kalacak yanı yoktu ama artık evleniyordu ve ilgilenmesi gereken kendi ailesi, kendi eşi olacaktı. Tüm dikkatini benim üstümde tutamazdı.
Tüm bu hesaplamaları yaptığımda kararımı vermiştim. Abimin yanına taşınacaktım.
Tabii ki Demirkaya familyasını ikna etmek kolay olmadı. Annemin tansiyonu yirmiyi görmese de on beşi zorladı. Ama abimin kolları arasında olacağımı, orada çok daha güzel işler yapabileceğimi anlatıp İzmir'in doğal güzellikleri konulu uzun bir sunum yaptıktan sonra zorla da olsa ikna olmuşlardı.
Ellerim kaşınıyordu ellerim! İzmir sosyetesinin partilerini ben yönetecektim artık. Kapımda sıra olacaklardı. Herkes kutlamalarını benim düzenlemem için yalvaracaktı.
Güzel hayaller değil mi?
Ev arama derdim olmadı. Hemen abimin bekar evine yerleşiverdim. Tabii evden erkek izlerini silmem epey uğraştırdı. Ama en azından eşya almakla, ev tutmakla uğraşmama gerek kalmamıştı. Gayet güzel ve tatlı bir daireydi. Her şey tıkır tıkır ilerlemişti.
Çalıştığım organizasyon şirketinin İzmir şubesine transfer oldum. Birden kendimi köyden indim şehre hissi içinde bulmuştum. Sonuçta kendi şehrimde bir çevrem, kendimi kanıtladığım müşterilerim varken burada herkes birbirinin üstüne basarak yukarı tırmanmaya çalışıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/205105277-288-k546945.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TATLI TELVE
Romance[Aşkın Tatları Serisi -4] Orta şekerli olsun, bol köpüklü olsun kahvelerimizi içtik çifte kavrulmuş lokumlar eşliğinde. Ve şimdi biterken, fincanın dibindeki telveye geldik. Telve dediğin acıdır demeyin, bizimki tatlı olacak. İki farklı dünya, iki f...