Bazı hikayeler acıklı başlar mutlu ilerler ve daha da acıklı biter. Sanırım bu hikayenin acıklı başlayan daha da acıklı biten karakteri benim.Ben Eylül, Sonbaharda başlayan hüzünlü bir hikâyenin baş kahramanı Eylül.
1 SENE ÖNCE
Bugün lisenin son günü. En yakın arkadaşım Ceylan ile okula karne almaya geldik. İkimizin de bu sene ki sınavdan umudu yoktu. Bu sebeple mezuna bırakmıştık. Ceylan ile sınıfa çıkıyorduk ki Ceylan kolumdan çekiştirerek konuşmaya başladı ve kızım Berk geçiyor bak dedi. Berk onun liseye ilk başladığından beri âşık olduğu kişiydi. Hayatımda gördüğüm en istikrarlı aşıktı Ceylan. Ona uyup takıldım Berk'in peşine. Ceylan bu aşk uğruna o kadar rezillikler atlatmıştı ki bunları artık hiç düşünmüyordu. Ben de hep peşinden sürüklendim bunca yıl. Kaburgalarıma oturan bu sırla hep peşinden. Berk bana âşık olduğunu ilan etmişti. Ben ise bu durumdan bir kere bile Ceylan'a bahsetmeden devam ettirmiştim hayatımı. İnsanın en yakın arkadaşından böyle bir sırrı saklaması omuzlarında 50 ton yük varmış gibi hissettiriyordu.
Berk'in peşinden kantine inmiştik. Demiştim ya Ceylan bu zamana kadar aşk yüzünden çok rezil olmuştu. Ama bu defa olacaklar farklıydı hissediyordum. Kantinin ortasında biz tam bir şeyler almaya yeltenirken Ceylan yanlışlıkla Berk'in kahvesini üstüne döktü. Berk bütün o egosuyla Ceylan'ın üstüne yürüdü. Berk Ceylan'a bıktım senden de takıntından da sünepe diye bağırmaya başladı. Ben afallamıştım ne yapacağımı bilemez haldeydim. Sonra birden Berk Eylül'e aşığım yıllardır o da biliyor sen aramızdan çekilmiyorsun diye kabul ettiremedim kendimi bir türlü dedi. O an yok olmak istedim. Litrelerce kaynar su boşaldı kafamdan. Ceylan ise dondu kaldı. Bana döndü ve biliyor muydun dedi evet dedim sessizce ceylan ellerini kaldırdı ve aranızdan çekildim bakın yokum artık. Eylül sen de beni yok sayabilirsin yıllarca söylemeyerek saymışsın zaten çok da zorlanmazsın diyerek uzaklaştı.
Vedalar .. vedalar ve vedalar..
Kendine iyi bak deyip gidiyordu birileri. Birileri giden oluyordu birileri kalan. Gitmeyi bilmeyenlerin, acıya meftun olanların iç sesi gibi sanki yazdıklarım. Kalanın acısını anlatıyor gibi. Oysa bizim acımız ne gitmekten ibaretti ne kalmaktan. Meyustuk biz. Acıyı seviyorduk. Acı çekmeyi seviyorduk. Bir mazoşist gibi ruhumuzu kesip kanmasını izliyorduk. Dünyadaki en büyük zevkti bu bizim için. Bunu hiç kabullenmiyorduk. Acı ile tanıştıkça çok şeyi kabullendik lakin acının damarlarımızdan akıp gidişini izlemeyi sevdiğimizi kabullenmiyorduk ve hep gidenleri daima gidenleri suçluyorduk.Böyle bir sanatımız vardı bizim. Kurtlar sofrasındaydık sanki herkes birbirini yiyordu. Aynalara bakamıyorduk. Yüzümüz çok çelimsizdi. Yüzümüzü parçalamak istiyorduk. Aciz ve bir o kadar da aşağılık duygular birikiyordu içimizde. Bazen bir sokak köpeği gibi aşağılanıyorduk. Oysa ne çok vefa borcumuz vardı sokak köpeklerine.
Okul biteli bir ay olmuştu en yakın arkadaşımı saçma sapan bir sebeple kaybetmiştim. Bütün arkadaşlarım üniversiteye gitmişti ben de işte avare avare dolaşıyordum. Yine böyle depresyonda olduğum bir gün saçım başım dağınık üstümde pijama ayaklarımda terliklerle markete yeşil elma almaya gitmiştim. Marketten çıktığımda sağanak bir yağmur başlamıştı. Elimde poşetlerle önümü tam göremiyordum. Tam o sırada birine çarptım poşet yırtıldı ve bütün elmalar sağa sola dağıldı. Ben hiç kafamı kaldırmadan söylene söylene elmaları toplamaya çalışırken kafamı kaldırdığımda onun kafasına çarptım ve kafamı kaldırdım. Zaman, mekân insanlar ve yağmur durakladı o an. Her şey ağır çekime geçti bir anda. İnsanlar ilk görüşte aşka inanmazlar ben de inanmazdım ta ki işte o yeşil gözleri görene kadar...
Apar topar kendime gelmeye çalıştım. Bana çarpan kişi şey çok özür dilerim çok fazla yağmur var kaçmaya çalışırken sizi fark edemedim çok özür dilerim dedi ben de önemli değil ben de göremedim dedim. Sonra Ben Ayaz diyerek elini uzattı ben de Eylül dedim ve tuttum elini. Selamlaştık ve tekrar özür dileyerek uzaklaştı.
İşte ilk kıvılcımlar böyle atılmıştı yüreğime. Ayazla böyle tanışmıştık. Onu bir daha görür müyüm diye gecelerce düşündüm. Soyadını bile bilmiyordum. Belki de rastgele uğradığı bir yerdi bu mahalle. Nereden bilebilirdim?
Bütün bu bilinmezliklere rağmen her gün aynı marketin önünden geçtim. Her gün aynı yöne bakan camda bekledim. Bu sırada Ceylanı'da düşünüyordum ne yapıyordu? O kadar aramama rağmen dönmemişti. Ona bu heyecanımı anlatmak için nelerimizi vermezdim. Ama olmadı işte bir araya gelemedik bir türlü. Sonradan duyduğuma göre Ceylan mezuna bırakmamış ve rastgele bir üniversite yazıp İzmir'e girmişti. Ben ise başladığım noktadaydım hep kendi etrafımda 360 derece dönüp aynı yere geliyordum. Ne o yeşil gözleri bulabiliyordum,ne ders çalışıyordum ne de arkadaşım vardı artık. Doğru düzgün bir şey yiyemiyordum annemler okul için baskı yapıyordu. oysa bana kimse ne istediğimi hayallerimi sormuyordu.Benim bambaşka isteklerim hayallerim vardı. Onlar ise kendi çizdikleri yolda ilerlememi istiyordu. Hayat benim için artık akmamaya başlamıştı. Ayazı görme umudu mu da yitirmiştim, Ceylana ulaşma umudumu da.
Bu düşünceler arasında biraz olsun nefes almak için sokağa attım kendimi.Yürüyordum..Sadece yürüyordum. Boşluk olmalıydı bu hissettiğim şeyin adı. Sayamadığım kayıplarımın altında eziliyordum yürürken. Son umut kırıntıları boğazıma dolanıyordu. Kemiksiz yollar bana kalmıştı işte. Ne gidebilmiştim o yollardan ne kalabilmiştim o yollarda. Sadece sahipsiz bir köpek gibi başıboş dolanmıştım. marketin önüne geldiğimde marketten Ayaz çıkmıştı. yeşil gözleri ile göz göze geldik ve eritti beni gözleri. Acaba o ne düşünüyordu?
*BÖLÜM SONU*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMUR TUTULMASI
Teen FictionBazı hikayeler acıklı başlar mutlu ilerler ve daha da acıklı biter. Sanırım bu hikayenin acıklı başlayan daha da acıklı biten karakteri benim.Ben Eylül, Sonbaharda başlayan hüzünlü bir hikâyenin baş kahramanı Eylül.