Gözlerimi açtığımda hava yeni ağarıyordu.Hafif aralık kalmış camdan gelen soğuk içimi ürpertti.Turuncuya boyanan güneşin albenisi beni balkona davet ediyorken havanın soğukluğu yatağımdan çıkmamamı söylüyordu. Kafamdaki seslerin o amansız tartışması birkaç dakika sürdü ve sonunda bir hışımla üstümdeki yorganı atıp ayağa kalktım.Bu ani kalkışım başımın dönmesine neden oldu ve sendeledim.Kendimi kapının hemen yanındaki aynada incelerken buldum.Gözlerimin altındaki siyah halkalar dün geceki düşüncelerimin mezarı olmuştu.Elimi hafifçe göz altlarımda gezdirmiş onların ölen ruhlarını sevmiş ve yeni doğacak olan düşüncelere karşı nefretle dolmuştum.Ayna ile saçma diyaloğumu sona erdirmeyi başarıp balkona çıktım. Nefes alışverişlerim havaya farklı resimler çiziyor ben ise havanın soğukluğuna uyum sağlamak adına mı bilinmez en az hava kadar donuk ve soğuktum.Gözlerim sokağa kaydı komik telaşlara kapılmış acınası insanlar,binlercesinin suratındaki o gizli maske.Etrafı incelerken kendi gerçekliğimden soyutlanıp onların gerçeklikleri hakkında varsayımlarda bulunmak bana inanılmaz bir haz veriyordu.Sabahın bu saatlerinde rugan ayakkabıları,dizinin altına kadar uzanan siyah pileli eteği ve üstüne aldığı acı yeşil ceketiyle yürüyen tahminimce 40'larında olan bir kadın;dizleri yırtık bol pantolon üstüne basit bir sweat geçiren lise çağlarında bir oğlan ; mini eteği ve deri ceketi ile dikkatleri üzerine çeken genç bir kadın.Görünüşleri kadar iç dünyası birbirinden çok farklı olan bu insanların zihinlerindeki savaşı bilme,onları duyma isteğiyle yanıp tutuşuyordum.Çünkü eksik bir şeyler vardı. Bulamadığım her bir parça belki de onların zihnindeki bir köşede sıkışıp kalmıştı.Yabancılıklarla çevrelendiğimiz bu dünyada tek istediğim şey daha az bilinmezlikti.Midemden gelen ses,bedenimin artık açlığa dayanamadığının habercisiydi.Paytak adımlarla odama doğru yürüdüm.Dağınık yatağıma göz ucuyla bakıp hiç görmemiş gibi davranarak yürümeye devam ettim,ilk önce bir şeyler yiyerek enerji toplamalıydım.Yüzümü yıkamadığımı hatırlayınca rotamı değiştirip lavaboya yöneldim.Soğuk su tenime değdiği an tüm hücrelerimin uyandığına yemin edebilirdim.Yumuşatıcı kokan beyaz havluyla yüzümü kurularken çiçeksi koku ruhuma huzur veriyordu.Artık bir şeyler ye dermişçesine midemden gelen ses adımlarımı hızlandırmama neden oldu.Çok aç ve halsiz olduğum için pratik bir şeyler hazırlayacaktım.Uzun ekmeği ikiye bölüp masaya koydum.Dolaptaki kahvaltılıkların arasından sucuk ve kaşarı alıp ortadan ikiye kestiğim ekmeğin içine doldurdum.Az önce açtığım tost makinesini aralayıp hazırladığım tostları koydum.En sevdiğim siyah parlak kupama uzanıp içine dün indirimden aldığım paket çaylardan birisini bıraktım ve üstüne sıcak suyu döktüm.Gittikçe rengini bırakan çay,suyun rengini koyulaştırıyordu.Hayatınıza girmiş bir insanın da hayatınızı zamanla koyulaştırdığı hiç oldu mu? Sevgi diye adlandırdığınız insanın size zehir olduğu hiç oldu mu?Yaşam olduğunu sandığınız adamın size ölümü hediye ettiği hiç oldu mu?Tostların mis kokusu burnuma gelirken onları kahvaltı tabağıma aldım.Dolaptan yanına birkaç kahvaltılık ekleyip iyice demlenen çayımla oturduğum yere rahatça yerleştim.Aldığım ilk ısırıkta bünyemin her yerinde mutluluk volta atıyordu.Çayımdan aldığım yudum ise içimi ısıttı.Sessizlikle beraber sokaktan geçen insanları izleyerek tostumu bitirdim.Üstüme çöken sükunet hiç iyiye işaret değildi."Sessizliği çok sevsem de,sessizlikte artan seslerimin verdiği ızdırap bazen dayanılmaz olabiliyor.Ufak bir sese ihtiyacımın olduğu bir dönemdeyim.Kafam,kafam çok gürültülü.Her gün ruhumun eziyet gördüğü hayat adlı hapishanede esir oldum.Söylesene gardiyan,güneşi ne zaman göreceğim?"
Selam,ilk bölümü nasıl buldunuz?İlk kitabım olduğu için epey heyecanlıyım.İyi kötü fark etmeksizin yorumlarınızı bekliyorum.Başlama tarihlerinin buraya bırakırsanız sevinirim.🤭🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının Sükuneti
Non-Fictionbir şehir kurdum surları dört duvar olan,bir çiçek ektim soluduğumda ciğerlerimi yakan,bir kuş sevdim kanatlarında acı taşıyan,bir adam sevdim gözleri mezarım olan....