two

2 0 0
                                    

O an anladım ki, hayat bazı şeyleri yaşamak için kısa değil sadece birkaç haftaydı. Bunu belki de kendi durumumla bağdaştırıyordum ama hayatın neler getireceğini ve bunu bize bir davetiye ile getirmediğini anlamak zaman alıyordu....

Hayat sadece sınavlara girip çıkmak, gelecek kaygısı yaşamak ya da kendimizi sikten sebeplerden dolayı üzmek değildi. Evet bunların bir çoğu belki okul yıllarımızda yaşadığımız zorluklardı, tabii o okul yıllarıyla sınırlı kalmayan zorluklardı da aynı zamanda.

Şu an kendimi bilen biri olarak söylüyorum ki, hiçbir zaman kendimi tanıyamamışım, tabii bu bir süre sonra kendimle, duygularımla verdiğim iç savaştan sonra bir benlik kazanmam ile başlamıştı.

Şimdi karşımda yardıma muhtaç bir çocuktan farksız bir şekilde ağlayan koca adama baktığımda, hissedilen onca duygunun arkasında barındırdığı muhtaclığı sezebiliyordum. Ellerimi onun ellerinin üstüne güven verici bir şekilde koydum ve derin bir iç çekerek konuştum

"Tanrı, şu an o güzel meleği duymayacak kadar meşgul olabilir, duymamazlıktan da gelebilir ve ya seni yanınada alabilir. Ama bunların hiçbirinin bir ihtimal bile sayılamayacağına o kadar eminim ki...
Ne olursa olsun o melek senin yaşamanı isterdi çünkü."

Gözlerinin içine bakarak konuşuyordum ama o benimle göz teması kurmuyordu. Yaşlarla parlayan gözlerinde kendi yansımamı gördüm...bitik Kim Seungmin birilerinin hayatına dokunmaya çalışıyordu işte.

"Ben, ben sadece onu çok özledim. Kaybetme duygusunu ilk defa yaşıyorum. O her an yanımda gibi, sanki bıraktığım o küçük koltuğunda üstüne ince örtüsünü çekmiş oturuyor, ben bunu hissediyorum, öldüğünü kabul etmeyi hissetmek istemiyorum! Tüm hücrelerime kadar yayılan bir pişmanlık duygusu var. Daha fazla zamanı, daha fazla anıyı, daha fazla sarılmayı, daha fazla öpmeyi isterdim,"

Son cümlesine kadar metanetle konuşmuştu, yavaş yavaş kendine gelir gibiydi artık. Derin bir iç çekip, bir eliyle saçlarını arkaya doğru yatırdı. Sonra da titreyen elleriyle bileğindeki zinciri gösterdi.
İnce bir zincirin etrafı incilerle süslenmişti, küçük saf inciler parlıyordu..

"Bu felix'indi.." Yutkundu ve tekrar kelimeleri tüm saflığıyla dilinden dökmek istercesine konuşmaya devam etti.

"Ölü bedeninden, bileğinden almıştım bunu o gün" Göz yaşlarını tutmaya çalıştığı barizdi. Gerçi benimde içimde oynayan duygular vardı ama ben hiçbir zaman 'kaybetme' duygusunu tüm hücrelerimde hissetmemiştim ki.....

"Bak şimdi, sen toparlanana kadar benim misafirimsin," Tanrının misafiri. "Seni evimde misafir edeceğim, genelde sabahları saat sekizde evden çıkıp akşam sekizde tekrar evde oluyorum. Yani tam gün çalışıyorum. Telefon numaranı da ver istersen," Telefonumu ona uzattığımda numrasını tuşlamaya başlarken ben konuşmaya devam ettim. "İstediğin bir şey olursa araman yeterli, benim odamda kalabalirsin...eeee, onun hariçinde pek bir şey yok sanırım." Gözlerimin içine minnetle bakıyordu, reddetmemesine çok şaşırmıştım gerçi ama mutlu olmadım da denmezdi, hislerini az çok anlamaya çalışıyordum. Yüzüme bir tebessüm yerleştirdim ve onun yorgunluktan bezmiş çehresinde gözlerimi gezdirdim.

Sabah gözlerimi koltukta açtığımla sırtımın ağrısını hissetmem bir olmuştu, gerçi bu gece öksürmekten o kadar iyi bir uyku çekememiştim. Öksürmeye alışmıştım ama evimdeki misafiri rahatsız etmekten çekiniyordum. Onunda bu gece uyuyup uyumadığı meçhuldu ama uyuduğunu ummaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Omuzumdaki yükle beraber kalktığımda, lavaboya doğru ilerledim ve yüzümü bol suyla yıkayıp, ayıldım. Tabii pijamalarla işe gidemeyeceğim için kıyafetlerimi odamdan almam gerekiyordu. Sessiz olmaya özen gösterek odama ilerledim, kapıyı açtım ve yatakta bir seksen, yüz üstü uzanan, sırtındaki ve kollarındaki belirgin kaslarla, dünya yansa umrunda olmayacak şekilde uyuyan misafirime bakmamaya çalıştım. Hızlıca takım elbiselerimden birini alıp odadan çıktım.

Kendim içim kahvaltılık bir şeyler hazırlarken misafirim içinde hazırlamıştım.
Küçük masaya oturup elime çatalı aldığım sırada adım sesleri duymuştum. Bu kadar erken uyanmasını beklemiyordum açıkcası. Saçları birbirine girişmiş, kısık gözleriyle salona girdiğinde, yüzümdeki tebessümle konuştum. "Günaydın, iyi uyuyabildin mi" Yeni yeni ayıkıyordu sanırım, gözlerini ovuşturarak bana baktığında biraz şaşırmış olabilirdi çünkü üstümdeki takım elbiseler sayesinde tanınmayacak kadar değişiyordum.

"Evet, gayet iyi uyudum, teşekkür ederim"
Teşekkür ederken kafasını aşağı eğmesi benimde aynısını yapmama sebep olmuştu.
"Teşekkür etmene gerek yok. Ben şimdi evden çıkacağım. Bugün çok önemli bir duruşmam varda" Son dediğim ile şaşkınlığına şaşkınlık eklendiği belliydi.
"Ah söylemeyi unuttum, ben avukatım."
Yüzündeki tatlı ama bir o kadar da yorgun ifadeyi görmek tebessüm etmeme neden olurken kıkırdadım. "Gerçekten mi? Çok havalı duruyorsun ama." Yanaklarım kızarırken tekrar gülümsedim. "Yani iş hayatım ile kişisel hayatım biraz farklıdır ve kişisel hayatım ile ilk tanışan insan sen olabilirsin" Dediğim şey ile kaşları bir anlığına çatılınca kendimi açıklama gereği hissettim.

"Demek istediğim, hayatıma bu açıdan giren ilk insansın. Büroda ki insanlardan başka kimseyle bir alakam yok... ah her neyse benim çıkmam gerekiyor. Sen karnını iyice doyurduğundan emin ol... akşam görüşürüz"

Apartmanın dışına kendimi attığım ilk saniyede şiddetli öksürüğüm başlamıştı. Ağzımı bir peçete ile kapatırken bunun bir krize dönüşmemesini istiyordum sadece.

Nefes almamı engelleyen öksürüğüm devam ederken, tekrar ve tekrar her şeyin sessiz bir gemi misali gerçekleşeğini fark etmiştim...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

A song nobody knowsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin