Renk, ışığın cisimlere çarpması sonucu göz üzerinde oluşan bir etkidir. Işık yoksa renk de yoktur. Objeler kendi başlarına renk sahibi olamazlar. Renk olduğunu sandığımız her şey ışınların yansımasından başka bir şey değildir...
Gözlerim bilgisayar ekranındaydı ama aklım kesinlikle okuldaki çocuktaydı. Yani nasıl oluyordu da sadece bir kere gördüğüm çocuk aklımı çelebiliyordu anlayamıyordum. Kendime olan sinirimi yarın hocamdan çıkartıp hem rezil olmayı hem de sınıfta kalmayı planlayarak bilgisayarımı kapattım.
İç mimarlık okuyordum, bu yıl ilk yılımdı. İlk yılım olmasına rağmen bazı Hocaların gözüne batarak kara listeye girmeyi başarmıştım. Aralarındaki en sert Hoca olan İrfan Hoca da bana sunum ödevi vermişti. Sunumun konusunu da kendisi belirleyerek bana renkleri araştırmamı söylemişti. Ödev aslında bir ay önce verilmişti ama ben her zaman ki gibi yine son gün çalışmıştım. Eve geldiğimden beri yaptığım tek şey renkleri araştırmak olmuştu. Şuan kafamdaki bilgilere bakacak olursam eğer renkleri tanıdığım kadar kendimi tanımıyordum! Yarının Cuma olması ise tek tesellimdi.
Umarım kafeteryada gördüğüm çocuğu yarın da görebilirdim yoksa aklım onda kalacaktı.
"Merisa, ne zaman uyumayı planlıyorsun?" Ne zaman geldiğini bilmediğim ama muhtemelen beni azarlamak için bekleyen Annem, kapının önündeydi. Benim gibi olan kahve tonlarındaki saçlara sahipti. Ama ben kısa kullanmayı severken Annem uzun kullanırdı. "Tamam Anne" dedim bıkkınlıkla "Bu onuncu söyleyişin, uyurum birazdan merak etme."
"Merisa Alkoy, Annene söylenmeyi bırakıp uyu!" Annem'in sinirlenince adımı tam söyleme hastalığına gözlerimi devirerek "Melek Alkoy yani sayın Annem. Size söylenmek ne haddime! Ben de tam şuan uyumak üzereydim" Bana ela rengi olan gözlerini kısarak bakan Annem sonunda pes ederek ne yaparsan yap anlamına gelen bakışlarından birisini bana yollayarak odamdan ayrıldı.
Annemin ardından onu haklı bularak uyumak için yatağıma girdim ve gözlerimi yumdum. Normalde ne kadar yorgun olursam olayım çabuk uyuyamayan insanlardan birisi olmama rağmen çabuk gelen uykumu reddetmedim ve beni ele geçirmesine izin verdim. Bilincim ellerimin arasından kayıp giderken tek dileğim hafızamın okuduğum şeyleri aklında tutarak beni yarın rezil etmemesiydi.
"Siz insanların tek derdi her zaman bu tarz şeyler mi oluyor? Sunum, ödev, para, aşk... Ahmaklar sürüsünden farkınız yok. Her zaman sinir bozucusunuz. Zarardan başka bir şey getirmiyorsunuz Diyara!" Rüyamdaki garip adamın bağırmasıyla yataktan kalktığımda çoktan gün doğmuştu. Rüyalarım neden bu kadar saçma olmak zorundaydı anlamıyordum. Muhtemelen Dedemden bile yaşlı olan bir adam biz insanları kınıyordu. Sormak istiyordum acaba kendisi neydi? Hamam böceği falan mı!
Sinirle kalktığım yatağımı toplayarak lavaboya gittim ve elimi yüzümü yıkadım. Odama geri dönerek üzerimdeki pijamalardan kurtuldum. Üzerime giydiğim gömleğe ve kumaş pantolona tatmin olmuş bir şekilde bakıp aynaya karşı olan görevimi de bitirdim. Sunum ve okul için gerekli olan şeyleri de yanıma alarak üzerime bir palto giydim ve evden ayrıldım.
Allah'tan Annem uyanık değildi yoksa kahvaltı yapmadan evden ayrılmama hayatta izin vermezdi. Babam kanserden dolayı hayatını kaybettiğinden beri bana çok düşkün olmuştu. Gerçi onu suçlayamazdım çünkü ben de ona karşı öyleydim.
Okul için otobüs bekleme sürem uzamıştı ve bu hiç iyi değildi. Muhtemelen geç kalacaktım.
Ümidi kestiğim sırada gelen otobüse atlayarak yetişmeyi diledim. Okula gitmek için içine atladığım otobüsteki kalabalığa, içimden küfürler savurarak okulun önüne gelmeyi bekliyordum. Okuluma ayakta yolculuk yaparak gelmeyi başarmıştım ama bir sorun vardı.
Geç kalmıştım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Florentia: Renklerin Işığı
FantasyMasallara ve efsanelere inanır mısınız? Peki ya doğa üstü olaylara? Farklı bir evren ve farklı bir ruh ama aynı beden. O zaman doğru yerdesiniz. Florentia'ya hoş geldiniz...