Bölüm 3

18 8 1
                                    

        Hayat çok garip daha dün ailemle konuştum ve onlardan helallik istedim. Sanki onları hiç görmeyecekmişim gibi aslında her göreve çıktığımda helallik isterim ama bu sefer farklıydı içimde garip bir burukluk vardı.

        Annemin sesi çok hüzünlü geliyordu ve sürekli beni sevdiğini söylüyordu. Sanki bir daha hiç söyleyemeyecekmiş gibi anneler hisseder derler doğruymuş.

        Belki şehit olsaydım daha az üzülürlerdi en azından bedenimin nerede olduğunu bilirlerdi. Ama şimdi beni hep bekleyecekler. Gelmeyeceğimi bile bile nerede olduğumu bilmeden hep evin kapısına bakarak acaba bu akşam o gelecek mi diyerek...

        Çünkü biliyorum bende bu acıyı yaşadım bütün dağı alt üst ettim ama onu hiç bulamadım. Tam üç yıl boyunca o çevrede yol arkadaşıma dair bir iz aradım ama onu bulamadım. Her gün onun sesini duymayı bekledim ama duyamadım.

         Ailemin benim yaşadığım acıyı yaşamasına katlanamazdım. Sahi ne çabuk geçmişti zaman tam dört yıl. Dört yıl boyunca onun özlemiyle yandım. Bir gün onu ararken matarasını ve künyesini buldum o künyesini hiç çıkarmazdı aslında hiçbir asker künyesini çıkartmazdı. 

        Künyede onun adını gördüğümde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sonrada bayılmışım. Karargahta uyandığımda artık umudumu kaybetmiştim.

       Tepemden dökülen soğuk suyun etkisiyle hızla gözlerimi açtım. Başımı sağa sola çevirdiğimde karşımda iki tane muhafızın arasında mevkii onlarda daha yüksek olduğu belli olan bir adam vardı.

       Üzerindeki koyu mavi altın sarısı işlemeli uzun kaban gibi bir şey giymiş içinde de siyah kumaş bir pantolon ve beyaz dik yakalı bir gömlek giymişti. Kibirli ve sinirli bir şekilde bana bakıyordu.

       Yüzüme bir tokat atarak tüm ambiyansı bozdu. "Aval aval bakmayı kes kimsin sen burada ne yapıyorsun." dostum siz buna sorgu mu diyorsunuz ben daha kötülerinden geçtim. "Beni buraya siz getirdiniz." yüzüme aptal bir ifade yerleştirmiştim.

       "Kadın başına o askerleri nasıl yendin kimsin sen? hangi krallığın casususun? neden erkek kıyafetleri giydin? ve üzerindeki o garip pelerini nereden çaldın?" pelerin mi o montuma pelerin mi? dedi.

        Olamaz defter onu görmemeleri lazımdı. Bir dakika o az önce beni kadın olduğum için mi küçümsedi. Hayır ben feminist değilim ama beni böyle cinsiyetim yüzünden küçük göremez hem ayrıca bende gayet güçlü biriyim.

       "Sen kendini ne sanıyorsun ben casus falan değilim ve beni hırsızlıkla suçlayamazsın." Enayiler ellerimdeki düğümü o kadar gevşek yapmışlardı ki açmam sadece beş dakika sürdü. Ama hala elerim bağlı numarası yapmalıyım buradan nasıl kurtulacağım bilmiyorum.

        "Bana bak sıçan eğer tasmanın kimin tuttuğunu söylemezsen tahmin edemeyeceğin işkencelere maruz kalırsın. " Hiç cevap vermeden onu kışkırtırsam kesin kellemi uçururdu. "Anlatsana ne yaparsın mesela? " Elinde benim komando bıçağım vardı. Bıçağı boğazıma dayamış. " Etini liğme liğme ederim. " Hadi ama biraz yaratıcı ol. Tam yeni bir şey söyleyecekken kapıdan bir muhafız içeri girdi kapıyı yarım bırakarak konuşmaya başladı. "Efendim kraliçemiz sorguya katılmak istediğini belirtti." 

       " Neden onu bekletiyorsun bırak içeri gelsin." Ne! ne dedi o kraliçe mi? İçeri giren kişiyle tüm zaman ve mekan kavramı benim için durmuştu. Kalbim bunu kaldıramıyormuş gibi sancılı bir şrkilde atmaya başladı. Hayır bu nasıl ama bu olamaz bu kadın bu o yıllar önce öldüğünü

         sandığım  bulamadığım benim can yoldaşım. oda beni gördüğüne şaşırmıştı yüzündeki şaşkınlığı görüyordum. üzerimdeki şaşkınlığı nihayet atıp doğru dürüst bir cümle kurabildim. "Melek sen nasıl, yaşıyorsun." dedim yarım yamalak.

TEMPORİS BELLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin