"Çocuğum, evladım, yavrum, yapmayın abisinin gülü..." Bunlar, açılan bir yayında söylenmiş sözlerdi. Çoğu kişinin "hayallerini yıkan" sözler. Arkadaki gülüşler eşliğinde, gecenin bir yarısı söylenmiş, üzerine tartışması yapılmış sözler. Sonrasında konu ile ilgili "bomboş" denmiş, "uzatmayın" denmiş, üstünden zaman geçmesine rağmen unutulmamış, çoğu kişinin içinde bir boşluk hissi yaratmış ve şuan hatırlanınca üzüldüğümüz tarzda sözler.
Söylendiği zaman, kimsenin haberi olmadan, özellikle birisini darmadağın etmiş sözler.
...
O gün uyanmış ve akşama kadar prova yaptıkları için sadece hikaye atmaya vakit bulmuş, fakat akşamında kalbini paramparça eden bu sözleri duymuştu. Sosyal medyada görüp duyana kadar katiyen haberi olmamıştı.
Kimseye bir şey söylememişti, dışarı hayatına kimseye bir şey belli etmeden devam etmiş fakat eve gelince depresyondan çıkmamıştı. Provalarda onunla hep olduğu gibi eğleniyor, mesajlaşıyor, sohbetini eksik etmiyor ve yakınlığını kesmiyordu. Bu şekilde canı ne kadar acırsa acısın alışacağını ve onu unutacağını düşünmüştü.
En fazla iki hafta dayanabilmişti.
İki hafta ona arkadaş gözüyle bakmayı denemiş fakat uzun süredir içinde tuttuğu hoşlantıya yenik düşmüştü. Ve tiyatrodan ara verme bahanesiyle ayrılarak memleketine -Ankara'ya- dönmüştü. Aile evi yerine arkadaşına gelmişti ve bir süredir de buradaydı. Arkadaşı -Erdem- ona hiç bir şey sormamış, sorsa da geçiştirmeli cevaplar alınca vazgeçmişti.
Tiyatrodan en yakın arkadaşı -Emre- dışında kimse ile iletişim kurmamıştı. Emre'yi de hiçbir şey söylememesi için tembihlemişti. Erdem'i kimse tanımadığı için de rahattı. Sessizliğini korumuş, sosyal medya da herhangi bir paylaşım yapmamıştı. Artık sadece arada bir instagrama giriyor, Erdem'in hesabından atılan hikaye ve gönderilere bakıyor, zaten kimse tanımıyor diye beğenip geçiyordu.
Ela gözlü sevdiği, kız arkadaşı ile fotoğraf attıktan sonra bunu da bırakmıştı.
Evde oturmaktan sıkıldığı bir gün dışarı çıkmış, kimse görmesin diye tenha sokaklarda dolaşmış ve eve geri dönmüştü. Erdem çalıştığı için evde değildi.
Kendini koltuğa atmış, televizyonu açmıştı. Tek sebep arkadan ses olmasıydı. Telefonu eline almış sosyal medyada dolanıyordu. Yeni atılan hikayelere bakarken, yanında esmer bir kızla gülümseyen adamın fotoğrafını görünce gözlerinin yaşlanmasını engelleyememişti. Onu hala eskisi kadar sevdiğini söylemek zordu fakat yanında birini görmeye dayanamamıştı.
O günden sonra sosyal medya ile iletişimini tamamen kesmiş, sadece bir kaç günde bir Emre ile telefonda konuşmuştu. Bu konuşmalarda on dakikadan fazla sürmemişti.
Emre sürekli ekibin onu merak ettiğini söylese de iletişime geçmemişti.
Fakat yarın dönüyordu.
Yapılan açıklamanın üzerinden geçen sekiz ayın sonunda ekibi görmek için dönüyordu. Emre'ye de haber vermemişti henüz. Sürpriz yapmak istemişti. Belki de dönünce yaşanacakları önceden bilseydi, daha erken dönmek ve hiç dönmemek arasındaki ince çizgide bir cambaz misali sallanır dururdu.
...
Sabah çok erken saatte otobüse binmiş, öğlen bir sıraları İstanbul'a varmıştı. Prova saati olduğunu bildiği için direkt tiyatroya gitmişti.
Uzun süre sonra onu gören kim varsa şaşırmıştı. Bir iki arkadaşı ile karşılaşıp soruları geçiştirmiş ve sadece Emre'nin yerini sormuştu. Sahnede olduğunu öğrenince sahneye yol almıştı. Girişten girerken prova yapıldığı için kimse duymamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sen ona, ben sana aşıktım
Fanfiction"sen ona aşıksın, ben sana aşıktım. fakat bu sefer iki şarkıyı da ben söylüyorum." .one-shot. -Olay, kurum ve kişiler hayal ürünüdür. Gerçek hayatla ilgisi bulunmamaktadır.- • vast - sunday i'll be gone • boramess - bizden olmadı