Sabah saat 09:10
Yüzümü bir şey yalıyordu. Hemen gözlerimi açtım. Üzerimde bir kedi vardı. Sanırım yüzümü o yalıyordu. Turuncu renkteydi ve gözleri de bal rengiydi. Kelebek yakalamaya çalışıyordu. O an yüzümde bir tebessüm oluşmuştu çünkü gözüme çok tatlı gelmişti. Acaba sevdiriyor muydu? Bu soruyu yanıtsız bırakmamak için yanına gittim ve elimi uzattım. Tahmin ettiğim gibi başını uzatmıştı. Bende elimle başını okşamaya başladım.
Pekâlâ, şimdi isim düşünme zamanıydı. Daha önce hiç hayvan sahiplenmemiştim. Babamdan bir yavru köpek istemiştim ama ben lafımı bitirmeden sinem abla araya girmişti bile. Belki de haklıydı. Doğukan'ı da düşünmeliydim, bencillik etmemeliydim. Babamda zaten sinem ablaya hak vermişti.
İsmini ne koysam diye düşünürken rengi turuncu olduğu için ve en sevdiğim meyve portakal olmasıyla beraber ismini portakal koymaya karar verdim. "Bence ismin portakal olmalı." Kelebeği bırakıp bana döndü ve "miyav" diye bir ses çıkardı. Ağzımdan ufak bir kıkırtı çıktı. Ben onu çok sevmiştim, o da beni sevmişti.
Bence o da ismini beğenmişti. Gülümseyerek "ismini sende beğendin dimi?" Dedim ve kucağıma aldım. O an kafama bir şey dank etmişti. Kahvaltı yapmam gerekiyordu. Çok acıkmıştım. Parkta bulduğum 20 TL'yi harcamak istemiyordum. Eve gitmeye karar verdim. Hemen Portakal ile birlikte eve doğru yürümeye başladım.
Üst geçit'e geldiğimde kararlıydım. Bu sefer üst geçitten değilde karşıdan karşıya geçtim çünkü eve giderken çok stresliydim. Ya beni tekrardan evden kovarlarsa? Veya beni hiç eve almazlarsa? Böyle sorular aklıma geldikçe daha çok korkmaya başladım. Kafamı sağa sola doğru salladım. Sanki sorulardan kurtulmak içindi.
Ben düşünürken evin olduğu caddeye gelmiştim. O anda bizim evin kapısından bir hizmetli çıktı. Sanırım evde malzeme kalmamıştı. O yüzden markete gidiyordu. Beni görmesin diye bir arabanın arkasına saklandım.
Arabaya baka kaldım çünkü kırmızı-siyah Porsche 911 GT2 RS. nin arkasına saklanmıştım. Çok güzeldi ama kahvaltı daha güzeldi. Başımı kaldırıp tekrardan evin kapısına doğru baktım.Kimse yoktu. Hizmetli gitmişti. Bende buna dayanarak saklandığım yerden çıktım ve eve doğru gitmeye başladım. Bizim evde en erken kahvaltı saati 10:00 dadır. En geçte 10:30 dur. Bahçeye girdim. Direkt kapıya bakıyordum. Kapıya doğru yürüdüm. Kapıya geldim ve elimi yumruk yapıp kapıyı çaldım ama açan kimse olmadı.
Kapıya kulağımı dayadım ve içerideki sesleri dinlemeye başladım. Babam ve sinem abla birbirlerine bağırarak konuşuyorlardı. Kavga mı ediyorlardı? İkisininde dedikleri anlaşılmıyordu. Kulağımı kapıdan ayırıp tekrar elimi yumruk yaptım ve kapıyı tıklattım. Bir sessizlik oldu. Kapının koridorunda bir koşuşma sesleri kulağıma doluştu.
Gözlerimi kapının kulubundan ayırmıyordum. Ben kapı kulubuna bakarken bir anda kapı kulubu aşağı indi ve kapı açıldı. Kapının arkasından küçük biri çıktı. Bu Doğukandı. Yeni uyanmıştı sanırım çünkü gözleri yarı açık yarı kapalıydı. Uykulu sesle bir şeyler mırıldanıyordu. "Abi dışarıda ne işin var?" Sadece bu dediğini anlamıştım.
Kucağımdaki Portakal'ı göstererek "Abicim kedi gördüm de ondan dışarı çıktım. Bahçede dursun kahvaltıdan sonra seversin. Eee babam ve sinem abla nerede?" Dedim. Gerçeği söylemedim çünkü bunu duymayı hak etmiyordu. O da bana cevap olarak "Bilmem. En son içerdelerdi." Diyip içeri doğru yürüdü. Bende bahçede portakal'ı gölge bir yere bırakıp eve girdim ve kapıyı kapattım.
Direkt adımlarımı merdivenlere yönelttim ve merdivenlerden çıktım. Odama girdim ve üzerimi değiştirmeye başladım. Üstüme beyaz bir kazak giydim ve altıma da mavi bir eşofman giydim. Odamdan çıkıp lavaboya girdim ve elimi yüzümü yıkadım. Yüzümü ve elimi havluyla kuruladıktan sonra merdivenlerden aşağı indim. Duvar saatine baktım. Saat 09:40 dı. Kahvaltıya 20 dakika kalmıştı. Doğukan koltukta oturup televizyon izliyordu. Bende yanına gittim. "Günaydın. Napıyorsun bakalım Doğu?" Koltuğa oturdum. "İyi abi öyle canım sıkıdı televizyondan çizgi film izliyorum." Bana bakmadan konuşmuştu. Sanırım kardeşim bir çizgi film hastasıydı.
Biraz izledikten sonra bakıcımız geldi. Beni gördüğüne çok şaşırdı. Sanırım geleceğimi düşünmüyordu. Masayı gösterere "Hadi bakalım çocuklar sofraya gidelim" diyip elini uzattı. Doğukan ile birimize bakıp gülümsedik çünkü en sevdiğimiz şeylerden biri parmak tutmaktı. İkimizde aynı anda bakıcımızın parmaklarını tuttuk ve sofraya doğru yürüdük.
Masaya geldiğimizde sinem abla beni gördüğü gibi kaşlarını çattı ve babama döndü. Babam sinem ablanın bakışını umursamadı ve doğukanla bana gülümsedi. Bizde ona karşılık olarak gülümsedik. Babam genel konuşmasını yapmaya başladı. "Herkese günaydın. Yeni bir gün ve yeni bir sabah. Hepinize afiyet olsun" dedikten sonra yemeğine başladı. Babamdan sonra bizde yemeğe başladık.
Sinem ablanın gözleri hep bendeydi. Sanki bir hata yapmamı bekliyordu. Umursamamaya çalışıp Doğukan'a döndüm. Doğukan ekmekleri küçük bir hâle getirmiş ve onları uçuruyordu. Tebessüm ettim. Yemeğimi bitirdikten sonra masadan kalktım ve mutfağa doğru gittim. Kış olduğu için portakal olması normaldi ama öncelikle bir hizmetliden kedi maması istemeliydim. Portakalda aç olmalıydı.
Mutfakta ki bir ablaya seslendim. "Abla, bakar mısın? Bir şey rica edebilir miyim?" Bana doğru döndü ve "Tabii küçük bey. Ne istersiniz?" Dedi. Sorusuna cevap olarak "Dışarı da bir kedi var ve sanırım aç kedi maması alabilir misin?" Kadın gülümseyerek "Tabii ki küçük bey, hemen alıp geliyorum." Dedi.
Bende teşekkür ettim ve portakal alıp çıktım. Bakıcımın yanına gittim ve bana portakal soymasını istedim. O da kabul etti. Soyduktan sonra bana veriyordu. Son 1 tane kalmıştı. Bende onun yemesini istediğim için doyduğumu söyledim ve odama gittim. Odamda vakit geçirmeye başladım.
Akşam yemeği
Dışarısı soğuktu ve akşam yemeği olmak üzereydi. Portakal için endişeliydim. Hasta olmasından korkuyordum. Akşam yemeğinden sonra herkes salonda oluyordu. Bende herkes salondayken mutfağın kapısından çıkıp portakalı alıcaktım. Bakıcım seslendi ve bende hemen masaya gittim. Akşam yemeği yedikten sonra babam ve sinem abla salona, Doğukan ise odasına gitmişti.
Bende hemen mutfağa gittim ve arka bahçenin kapısını açtım. Dışarı adım attım. Kapıyı kapatmamaya dikkat ederek çıktım. Ön tarafa doğru koştum. Bahçe salıncağının üstüne baktım ve oradaydı. Uyuyordu. Yanına gittim ve dikkatlice kucağıma aldım. Arka bahçeye doğru yürümeye başladım. Kapının önüne geldiğim gibi içeriye girdim ve kapıyı kapattım.
Ayak uçlarımın üstünde sessizce merdivenlerden çıktım ve odama gittim. O abladan mama istedikten sonra odama göndermişlerdi. Belki yer diye tabağa biraz mama koydum. Mama kutusunu sehpanın üstüne koydum ve dijital saatime baktım. Saat 20:23 dü. Yatağıma yöneldim ve yorganı kaldırıp içine girdim. Üstümü örtüp gece lambasını kapattım.
Yazarın anlatımından
Mavi her zaman evden kovuldu ve yine o birleşik çatıya gitti sonrada eve geri döndü. Her zaman böyle tekrarlandı ama bir şeyden habersizdi. Bir gün karşısına bir kız çıkıp onu mutlu edeceğini bilmiyordu. Belki de edemiyecekti. O kızında acıları vardı. İkisi de birbirlerinin yaralarını sarabilecekler miydi? Kim bilir belki birbirlerine zarar vericeklerdi. İleride ne olucağını bilemeyiz. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere mutlu kalın.
Buraya iki güzel bırakıp gidenzii