"Sonraki ders, müzik odası. " Aynı cümle kafamın içinde dolaşıp duruyor. "İnlemeye hazır ol. "
Zilin çalmaması için Tanrı'ya yalvarıyorum ama Tanrı her zamanki gibi beni görmüyor. Her şey kötü gıdecek demek bu.
Zil çaldı.
Olamaz.Sanki hickimse beni görmüyormuş gibi umursamadan müzik odasına kostüm. Belki o gelmeden kendimi rahatlatirim diye. Babası, müdürün en yakın arkadaşlarından ve zengin bir iş adamı. Öğrenirse mahvolurum. Hatta bir keresinde ınstagram hesabımı kapatmam için bana para teklif bile etmişti ama kabul etmedim.
Kapıyı hızlıca arkamı kapatıp kapıya yaşlanmıştım ve dizlerimi bükerek oturmuştum. Hyunjin beni izleyeceğini söylemişti ve beni koşarken görmese lâzımdı. Çünkü koridorda onu görmüştü.
Büyük bir iç cektim ve rahatladım, ta ki onu görene kadar."Erkencisin." Arkası dönüp sandalyeyi döndürdü ve bana doğru geldi. Ben ise istemsizce ayağa kalkmıştım. Çenemden tuttu ve basimi kaldırdı.
"Çok masumsun. Fazlasıyla." Çenemi bıraktı ve ellerini gogsunde birleştirdi. "Benimle derdin ne?"
"Derdim ne mi? Her şeyde başarılısın, yakışıklısın, popülersin, seviliyorsun. Bir erkekte olması gerekenden fazlası var. Arkadaşlarında öyle, hatta bütün okul. Bütün okulla iyi görüşüyorsun, konuşuyorsun. Bana gelince beni es geçiyorsun. Herkes iyi anlaşmanı, notlarını, fiziğini, popülerliğini... kısacası," demekten hem utanıyordum, hem de utanmıyordum. Derince yutkundum. "kısacası her şeyinle iyisin. Kıskanmamam normal olur mu sence?" Bağırsağında elini havaya kaldırdı, tam yuzunun yanına. Dışarıdan vuran güneş ile silüeti çok güzel görünüyordu.
"Yeter." Dedi ve ben o an sustum. Kendimi savunacak bir şeyim kalmamıştı. "Kıskanmam normal değil. Hele ki günün fazla olması. Beni kıskanırsan, icinde saklarsın, yüzüme vurmazsın, ya da beni rezil etmeye çalışmazsın. Insanlara beni kötü göstermezsin, okulumuzu kötülemezsin. Fazlasıyla masumsun ki hiçbir şey anlamıyorsun."
"Normal değil mi? Beni tarafimdan düşünsene. Senden daha iyi olan, senden daha çok sevilen bir çocuk var. Ama aslında aynı kaliteye, aynı özelliklere sahipsin. Onu herkes mükemmel görüyor ama sen fosil gibisin. Eskisin gibi. O işe zengin ve iyi. Yetenekli. Her zaman insanlar imrenir. San gelince pas geçer. Sende uyguladın bana aynısı. Sen de beni es gectin çünkü!" Tekrar bana baktığında gözleri büyümüştü, şaşırmıştı.
"Senle konuşmadım bile! Nasıl seni es geçmiş olabilirim?" Ben çıldırıyordum beni ilk defa görmüş gibi konuşuyordu. Hele ki aynı sınıftaydık. Sırası bile benimkinin önünde.
"Aynı sınıftayız, neden ilk defa beni görüyorsun gibi konuşuyorsun. Matematik dersinde her zaman ilk ve tek kalem veren bendim ama sen kırık kalem ile yazmayı seçtin, çünkü beni görmüyorsun. Kermes zamanında herkesin yiyeceginden alacağını söyledin. Ben o kurabiyeler için 2,5 saat uğraştım. Herkesten sıra sıra alırken, benden almadın. Sen almadin diye kimse almadi. Öğretmenin yanındayken herkes seni etrafına dolanıyordu. Sen bu durumdan çok utanırsın. Sen utanma diye herkese hastalığı var, yaklasmayin.' dedim. Hicbir zaman iyi görmedin, göstermedin ve benim, seni iyi göstermemi mi istiyorsun? Saçmalık." Kollarımı göğsümde bağladım.
"Susacak misin artık? Nedenlerin çok saçma." Ben büyük bir ciglik attım, sanki bütün her şey bitmiş gibi.
Önüme gelip gözlerime baktı, dolmuştu ikiside. Ellerini aniden tuttu ve tek eli birleştirdi, kafamın üstünde.
"N-napıyorsun?!" Bir daha söz söylememe izin vermedi. Şeftali pembesi dudaklarını, benim dudaklarına değdirdi. Sonra dilini kullanmaya başladı. Ben ise hiçbir şey yapmıyordum. O zorluyordu adeta beni. Benden ayrıldığında ben ellerimi ondan ayirmadim. O benden ayırdı ama ben daha çok sıktım. Tekrar yapıştım dudaklarına. Bu sefer ben. O da karşılık verdi. O elleri ile benim yüzümü tutarken ben tutunacak yer arıyordum. Kapının köşesinden beni döndürüp rastgele bir sıraya itekledi. Ben ellerim ile soraya tutmuyordum o, benim kalcamı tutuyordu.
Adeta azmıştık. O da bende. Okulda olmamız durduruyordu ikimizi. Terlemiştik ve üstümüzü çıkaramıyorduk. Sanki saatler geçmişti ve biz hala opusuyorduk. Dudaklarımı ondan ayırdığımda, derin bir nefes alıp yüzüne baktım. O da bana bakiyordu.
Zil çaldı.
Tekrar olamaz."Ne?" Dedi sanki hayata dönmüş gibi. "Gitmemiz lazım."
Ilk isim sınıfa gitmek olacaktı. "Bu halde mi?" Diye sordum nefes nefese. "Hayır," diye cevapladı. Tuvalete gideceğiz ilk önce, sen ust, ben alt kata. Anlarlar."
Kafami aşağı yukarı sallarken, hızlıca koşmam gerektiğini söyledi. "Tamam." Dedikten sonra kapıyı açtı ve koşamaya başladık. Ben merdivenlerden üst kata ciktim, o alt kata indi.
Tuvalete girer girmez yüzümü yıkadım ve saçlarımı ısladım su ile. Dagilmislardi ve en azından saçlarımı islatirsam, ıslandığı için dağıldığını anlarlardı. Dudaklarımda şişmişti ama çokta önemsemedim. Terleme konusuna gelirsek, ona yapabileceğim bir şey yok. Pecetelikten peçete alıp, yüzümü ve kollarımı sildim. Tuvaletten sanki hicbir şey yaşanmamış gibi cıktım ve hızlıca sınıfa gittim. Telefonumu elime aldım ve Hyunjin'den gelen mesajı okudum.
Hyunkurusunjin
Kanka
Çok güzel öpüştünüz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
confession page | minsung
Fanfictionokulun en ünlü itiraf sayfası, popüler çocuğu küçük düşürürse en fazla ne olabilir ki? °smut (sadece öpüşme var) arkadaşşakım için yazıyorum ilk defa minsung yaznışımkee