Ya hayatınızda öğrendiğiniz her şey yalnızca yalandan ibaret olsaydı? Bu ortaya çıktığında kılınızı kıpırdatıp bunu size yapanlara hesap sorabilir miydiniz?
Bu da bir kişilik analizi değil mi nihayetinde? Aklınızdaki sorulardan kimseye bahsetmiyorsunuz çünkü sizi anlayabilecek tek kişi kendinizsiniz. Zararlı olduğunu bildiğiniz alışkanlıklarda sürüklenip gidiyorsunuz. Bir diyet gibi "zayıflayacağım" diyip salı sabahı bol çikolatalı pankekleri umursamazca ardı ardına yiyorsunuz. Ben de böyleyim. Biliyorum ama sorgulamadan edemiyorum.
Neden? Neden değişmek bu kadar zor olsun? Gözümüzde büyüttüğümüzden mi, bir adım atıp gerisini getirmediğimizden alışkanlık hâline gelmediğinden mi? Değişmek nedir ki? Başlı başına bir sonsuzluk olarak adlandırıyorum.
Şimdi bile, elimde gitarım sertçe vurduğum tellerin kopmaması için dua ederken bile yalnızca iç sesimi duyuyorum. Neden susmak istemiyorlar? Yeterince maraton olan hayatıma gram güzellik veya keyif katmayan meşgale bile bir iş ya da 'kafa dağıtma aracı' olmaktan çıktı. Evet, değişmem gerek. Biliyorum. Ama yorgunum. Ruh halimin herhangi bir tasfiri yok. Sadece uzanmak, zamanı geldiğinde uyumak ve kalkma endişem olmadan huzurla yuvarlanmak.
Düşünce dağınıklığımın arkasında bir fon müziği görüp canımı sıkmaya başlayan gece mavisi gitarı yatağımın kenarına dayadım. Bugünlük bu kadardı sanırım. Yapacağım herhangi bir işim kalmadı. Küçükken de böyleydim. Tüm gün uyurdum böylece iş yapmak zorunda olmazdım. Okuldan dönerdim uyurdum. Ailem okulu aşırı önemsediğim için bütün dersleri dinlemekten beynimin yorulduğunu düşünür yalnız yemek yemem için uyandırırdı. Ama ben okulda da uyurdum.
Küçüklüğümü anımsayınca soluk ile karışan bir tebessüm belirdi suratımda. Mutlu olmayı bilirdim. Hayatı kendime zehir edemezdim sonuçta. Benimkisi sadece boğulmak. Düşünce denizinde.
İhtiyacım olan tek şeyin onu sarmalayarak yattığımda kaçmayan bir kedi olduğunu sandığım yıllarda da aynıydım. O bile depresif ruhumu emememiş bir zavallıydı. Ama hâlâ hayatımı bağladığım şeyler vardı.
Bir şarkıcı? Bir kedi? Arkadaşlar? Telefonum? Geceler? Sanırım hepsi. Dipsiz, karanlık ve istek dolu bir odada bağırışı tüm mahalleyi korkutan bir gencin dramı, zihnim. Işığı açamaz çünkü gözleri alışık değil. Boynunu sıkıca saran tavana bağlı ipi de çözemez. Ayağının altında kendisini kurtarabilecek herhangi bir şeyi yok. Ölüp gidiyor. Aslında sadece çığırmak yerine yardım edilmesi için bağırırsa arkadaşları belki ebeveynleri duyabilir onu. Ama kendisine ceza vermiş gibi. Zararlı olduğunun tamamen farkında olduğu şeyleri yapmaya büyük bir zevkle devam ediyor. Ve her bir dakikada(günde) daha çok kesilen nefesini umursamıyor. Ciğerleri bile.
İşte malum düşünenlerin dramı bu. Kendi dünyalarında oynadıkları izlemeye bile değmez tiyatroların içine serpiştirdikleri fikirleri geleceklerine sunmaya çalışıyorlar. Hayal dünyalarında kurdukları şaşalı dünya bedenlerini yakıp kavuruyor. Belki bu yüzden okuyorlar..
Nesillerinin üzerine oynadıkları kumar yalnızca simdiki zamanı yakıp yıkmaya yönelik oluyor. Fark edemezler ki ne âlâ! Sadece sarhoş olup yaptıkları şeyin sorumluluğunu üstlenmemek için bahane olarak kullanmaya devam edecekler. Kimse de çıkıp bir şey diyemeyecek. Düzeni değiştirmek isteyenler veya ana karakterler bile..