Tanrı'nın en güzel laneti

363 16 39
                                    

Kim Seungmin elindeki para dolu çantayla oldukça sıradan görünen binadan çıktı. Güneş en tepedeydi. Sadece tenleri yakmak için tepede duruyormuş gibiydi. Zira ısı yaydığı pek söylenemezdi. Güneşe bakınca gözlerini kıstı istemsizce. Cebindeki sigara paketini çıkartırken etrafına baktı. Herkes kendi işiyle uğraşıyordu. Gülümsedi ama gülümsemesi samimiyetten uzaktı.

Paranın kölesi olan bu insanlara acıyordu.

Ciğerlerine zehirli gazı çekerken yolunda yürümeye başladı. Birkaç saniye sonra diğer sokaklardan polis arabasının sireninin yankılanma sesini duydu.

Önemsemedi. Kimse onu alıp o karakola götüremezdi zaten. Kim Seungmin'in çaldığı şey sadece parayla sınırlı değildi. Devletin gizli sırları, mafyaların mahzenlerinin kordinaat sayfaları... Herkesin aradığı biriydi ama kimse ona bulaşmayı cesaret edemezdi. Bir kişi hariç. Agust D.

Ünlü mafya lideriyle aralarında kesinlikle bir etkileşim vardı ama bu narsist olduklarından mı yoksa sadece birbirlerine oyun çıkartmayı sevdikleri için miydi bilmiyorlardı. Birbirleriyle uğraşmak için can atıyorlardı ama sabırla kendisinin sırasını bekliyorlardı.

Şimdi de çıktığı binadan çaldığı paralar namıdeğer Agust D'ye aitti. Suga'nın yani Seungmin'in yaptığı basit bir hareketti bu. Yavaştan alıyorlardı sanki her şeyi.

10 dakika daha yürüdükten sonra evinin sokağına girdi. Apartmanın önüne geldiğinde yolda yaktığı ikinci sigarasının izmaritini de söndürdü. Demir kapıdan içeriye girerken yavaş yavaş üçüncü kattaki dairesine çıktı. Kapısına anahtarını yerleştireceği sırada karşı dairenin kapısı açıldı ve kedili pijamalarıyla Park Jimin dışarıya çıktı.

"Ah Seungmin hyung, nasılsın?" dansçı çocuk elindeki çöp poşetini kapısının yanına koyarken karşısındaki adama baktı. Hyungunu kısaca süzüp gülümsedi. Her zamanki gibi mükemmel gözüküyordu.

"İyiyim Jiminie, sen nasılsın?" Jimin gözleriyle göremeyeceğini bilsede kocaman gülümsemekten alıkoyamıyordu kendini. Karşı komşunun ünlü bir hırsız olduğunu biliyordu ama yine de onu oldukça seviyordu. Seungmin kafa dengi bir insandı. Bazen ki yakınlaşmalarını yok sayarsak eğer ikisinin arası yakın arkadaşlar gibiydi ama yakın arkadaşlar asla zevkle birbirini öpmezdi.

"İyiyim hyung, koreografilerimle uğraşıyorum" Bu da Park Jimin'in söylediği küçük yalanlardan biriydi.

"yoğunsun sanırım bu sıralar, göremiyorum seni doğru düzgün" Seungmin ilgiyle küçüğüne yaklaşıp kemikli ellerini küçüğünün göz altlarında gezdirdi. Yorgunluğunu belli edermiş gibi çöken gözaltları morun değişik bir tonunu almıştı. Yine de güzel gözüküyordu küçüğü.

Kemikli eller bu sefer dolgun dudaklara uğramış hafifçe çekiştirmişti. Jimin kesik bir nefes alırken dudaklarını yalama ihtiyacı duymuştu. Dili kemikli ellere değerken gülümsedi Seungmin. Bu çocuğun kendisine ait olmasa bile öyleymiş gibi davranmasını çok seviyordu. Park Jimin her şeyini(?) Kim Seungmin'e sunarken hiç çekinmiyordu. Kemikli eller dudaklarından çenesine düştü.

"Evet hyung, bu sıralar kafede çalışmaya başladım. Sadece dans eğitmenliğinden gelen para yetmiyor" yalan bir açıklamada bulundu sarı saçlı çocuk. Saçlarını arkasından bağlamış olsa da çoktan firar etmiş saçları ile oldukça tatlı bir görüntü sunuyordu.

"Paraya ihtiyacın varsa bana gelebilirdin Jimin-ah. Sana servetimi sunmaktan asla çekinmem."

"Hyung bunu kabul edemem biliyorsun. Bir karşılığı olmalı ki o parayı alabileyim" Seungmin kafasını onaylar anlamda salladı. Küçüğünün böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini biliyordu zaten ama yine de teklif sunmaktan çekinmemişti.

HaegeumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin