1.BÖLÜM: SEVDA SÜRGÜNÜ

150 21 18
                                    

"Sen geldin, iyi ki geldin. Hoş da geldin kalbime!"

Aşk fütursuzca ilerlese de gurur karşısında savunmasız bir kale gibiydi. 'Aşkta gurur olur mu?' dediklerinde aşk için kaçan gurur gibi olmak lazımdı. Zira aşk kolay kolay gelmezdi bir insana. Ve çabuk giderdi. Mutluluk gibi.

Aşk sınırsızdı, sınırlarda ölürdü. Ve hiçe saymalıydı sınırları. Zaman nankör, kader de beraberinde fazla acımasızdı. İlmek ilmek işlediği günleri, ayları senelere çevirirken beraberinde götürdükleri de cabasıydı.

Elimde tuttuğum mektubu sıkı sıkıya tutarken yakalanma korkusu ile çevreye bakındım. Kendi hallerinde adamlar ilgilenirken işleriyle birkaç gözün bana değdiğini hissetmiştim.

Mektubu kutuya bırakıp seri adımlarla uzaklaştım meydandan. Kalbimde bir kuş kanadının çırpıntısı, yüreğim ağzımda hızla eve vardım.

Ayakkabılarımı çıkarıp eve girdiğimde annem ocak başında yemekleri yapıyordu. "Geldin mi Şehrazat?" diyerek içeriden seslendiğinde ayakkabılarımı içeri alırken beraberinde onaylar sesler çıkarıyordum.

Gerçi benden başka kim gelecekti ki? Babam ölmüş, annemle beraber yaşayıp gidiyorduk. Yeni evlenecek kızlara çeyizlerinde yardım ediyor arada birkaç para da kazanıyordum. Veya köyün yaşlılarından Hatice teyzeye temizlik için yardıma her gittiğimde her ne kadar istemesem de elime tutuşturuyordu birkaç para.

Hatice teyzeyi seviyordum ve ona olan saygım ve sevgimden hiç çekinmeden yardım ediyordum. Her ne kadar Hatice teyze bu iyiliği karşılıksız bırakmak istemese de benim ikazlarımı dinlemeyip elimi boş bırakmıyordu.

"Akşama Gülsümler geliyor Şehrazat. Bir koşu Leylayı çağır da evi çekip çevirin." Annem yaş almışlığın da verdiği yavaşlıkla bana dönerken yerimde huzursuzca kıpırdandım.

Annemin çakır gözleri içime içime işliyordu sanki. Her an anladı anlayacak korkusu sarmıştı içimi. "Hem sen nereden geliyorsun bakayım?"

Kısılan gözler üzerimde dolanıp durdu ve elini beline atarak beklemeye başladı. Aklımdan geçen bin bir düşünceden en masum ve en az yalanı kapsayanı söyledim.

"Evde dur dur daraldım anne! Gezmeye de mi çıkmayayım?"

Alınmış ve biraz da kırgın tutmaya çalıştığım ses tonumla anneme baktım. Annem yandan bakış atıp balkona ilerlerken 'iyi madem' demekle yetinmişti.

Leyla'yı çağırmak için evden tekrardan çıktığımda boş sokakta salına salına gidiyordum. Nedense göğsümde bir his, bir el varmış gibiydi ve ben durduk yere heyecanlanıyordum.

"Tövbe tövbe!" Söylene söylene ilerlerken tozlu toprakta görüş açıma giren bir çift ayakkabıya baktım. Gözlerimi kısıp başımı sabır dilercesine kaldırdığımda hiçte yabancı olmayan sima ile yüzümü buruş tutmadan edemedim.

"Ne var Ali? Ne istiyorsun?"

Ani çıkışımı beklemeyen gözler yüzündeki sırıtışı yok etmeden bana üstten bakmaya devam ederken sinirle yerimde hareketlendim. Ne diye bön bön bakıyordu bu adam! Ağzının ortasına patlatacaktım şimdi bir tane!

"Güzele bakmak sevaptır Şehrazat. Bilmiyor musun?" Pişkin pişkin durup ellerini cebine sokarken karşımda oldukça rahattı. Hem de beni delirtecek bir rahatlık!

"Duydum duydum amma ben onu güzel bakmak sevaptır diye duymuştum Ali! Anlaşılan sen yanlış anlamışsın ya da tam anlayamamış anlamak istediğinle kalmışsın!"

Laflarım biraz da hareketlerineydi. Her yerde karşıma çıkıyor ve beni delirtiyordu. Yetmiyor o pis kenafir gözlerini üzerime dikip bakıyordu.

Kelimelerim tesir etmiş olacak ki gerildi ve boğazını temizleme gereği duydu. Daha fazla durmaya tahammül edemeyerek yanından geçecektim ki koluma parmaklarını sarması ile bir hışımla kolumu çektim.

Demir ParmaklıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin