Selam arkadaşlar, geri döndüm. Hikayeye bir yerden başlamam gerekiyordu ve buradan başladım ama size ufak bir dipnot geçeceğim, Burçak'ın bir erkek kardeşi vardı ama trafik kazasında öldü, o zamandan beri psikologda tedavi görüyor.
İyi okumalarBavullarımı toplarken son bir kez odama baktım. Yerinden oynamış kitabıma gözüm takıldı, kitap rafına doğru ilerleyip, kitabı elime aldım. Bana mutluluğu vaat eden tek şey buydu. Hayatımın anlamıydı, merkeziydi kitaplarım.
Sayfalarını karıştırdığımda, altı çizili bir kısım buldum. "Yalnız insan çaresizce sarılır gelen her umuda. Bu yüzden aldanışları ve aldatılışları kolay olur." yazıyordu. Gerçekten sevdiğim bir sözdü, fakat ne zaman çizdiğimi hatırlamıyordum. Acaba bunun gibi kaç tane var? diye düşündüm. Kitabı yerine koyarken. Ama sonrasında kitaba olan dikkatim hemen dağıldı. Çünkü son bir kez kontrol etmem gereken bir bavul vardı. Eşyalara bakarken, makyaj malzemeleri, kıyafetler, iç çamaşırları, bikiniler, sandaletler ve diğer ayakkabılar, iki tane parfüm, takılar derken bir şeyin olmadığını fark ettim: Kitap! Kitaplarım yoktu. Kitaplığıma gittim ve okumadığım birkaç kitabımı boşta kalan alana koydum. İki bavul kadar eşya götürüyordum Bodrum'a. Ne kadar gereksiz bir şeydi. Hala tedavi görüyor olabilirdim, ama bu olayın şokunu atlatamadığım anlamına gelmiyordu. Kabuslar görmeyi uzun süre önce bırakmıştım. Çok kitap okuyup, çok geziyordum. Selim ve Selinle sakin yerlere gidip piknik yapıyor, sonra yine okuyordum. Onları bile alıştırmıştım artık. Bu kadar güzel dostlarım varken bazen kendimi ne olursa olsun çok şanslı hissediyordum. Her şeyde bir hayır yok muydu sonuçta? İşim bittiğinde bavullarımın kollarından tuttum ve odamdan çıktım. Merdivenin başına geçtiğimde bu kadar ağır şeyleri tek başıma nasıl indireceğimi düşündüm. Ama tek başıma indirmek gibi bir niyetim de yoktu. Eşyaları olduğu yerde bırakıp odamın yanındaki kapının dibine geçtim ve üç kere tıklattım. Ses gelmeyince pat diye içeri girdim ve benden 2 yaş küçük kardeşimi uyurken gördüm. O daha fark etmeden bir tane yastık alıp vurmaya başladım. Beni takmadığını gösteren mırıltılar çıkarınca kulağının dibine yaklaştım ve en şeker ses tonumla " Hadi bavullarımı aşağı kata indir" dedim.
Hiç istifini bozmadan bana "Git işine." dedi. Ben de son kozumu kullandım. "Zaten gidiyorum, uzun bir süre yüzümü göremeyeceksin." Oflayarak yatağından çıktı ve bana gıcık bakışlar attıktan sonra bavullarımı aşağı indirdi. Zafer nidaları atacak halim yoktu, çünkü saat 6 civarıydı. Babam beni otogara götüreceği için aşağıda bir hortlak gibi oturup kahvaltısını yapıyordu. Aklım hiç yerinde değildi, uykuluydum. Bunun da getirdiği sersemlikle ayağımı masanın bacağına çarptım. Olduğum yerde zıplarken babam bir anda ani hareket yaptı ve bana "Ne oldu?" diye sordu.
İşaret parmağımla ayağımı gösterince "Masaya bir şey olmadıysa oturup kahvaltını yapabilirsin." dedi ve önüne döndü.
Kendini bazen çok komik sanıyordu. Tamam, hoşuma gidiyordu ama bir şirketin sahibi olan bu adam ev hayatında bu kadar şakacı iken, iş yerinde nasıl monoton ve ciddi olabiliyordu, aklım almıyordu. Yemeğimi bitirince dişlerimi fırçaladım ve evden çıktık. Selin'e mesaj attığım sırada çoktan gelmiş olduğumuzu fark ettim. Kafamı kaldırınca, etrafıma göz gezdirmeden edemedim. Aileleriyle vedalaşan hemen hemen yaşıtım çocuklar vardı. Emniyet kemerimi çıkarıp arabadan indiğimde, havanın ilk defa bir yaz günü serin olduğunu gördüm. Galiba sabah saatlerinde böyle oluyordu. Saat 6.30 olduğundan normal karşıladım. Vedaları sevmezdim. Babamla ayaküstü vedalaştıktan sonra o da şirkete gitmek için yanımdan ayrılmak zorunda kaldı. Daha da çok işime gelmişti. Bir süre bekledikten sonra Selin de yanıma geldi. Onun da bavullardan dersini hallice almış gibi bir surat ifadesi vardı. Şaşırmadım çünkü onları toplarken kendimle ne kadar boğuştuğumu biliyordum. Elimizdekileri muavine verip bagaja koydurduktan sonra biletlerimiz elimizde, koltuklarımıza oturduk. Cam kenarına geçerken elimdeki telefon titredi. Mesaj Selim'dendi. Bu gün gelemeyeceğini, işlerini bitirince en kısa sürede yanımızda olacağını yazmıştı. Sonunda Selin'e selam söylemem gerektiği yazıyordu. Onun da sana selamı var, dedim. Ama haberi bile yoktu. Gerçi olsa bile geçiştireceğini biliyordum çünkü şuan kendinde değildi.
Araba çalıştığında, molalarla birlikte üç saat otuz iki dakikada sonra Bodrumdaydık. Olduğum yerde dönerek etrafıma baktım, normal ağaçlar ve palmiye ağaçlarının yanı sıra, birkaç tane bakkal ve kahve tarzı yer gördüm. İlk gördüğüm bakkala Selin'i de sürükleyerek girdim çünkü midem kazınıyordu. Çikolatalı kruvasanları görünce 4 paketi kolumla vücudum arasına sıkıştırdım ve içecek aldıktan sonra kasaya gidip parasını ödedim. Bizi otele götürecek servisi beklerken Selin de ben de elimizdekileri çoktan bitirmiştik. Trafikti, beklemeydi, yoldu derken saat 11 olduğunda otel odalarına çoktan yerleşmiştik. Odalar 2 kişilikti, ama büyüktü. Zengin ailelerin çocukları için olduğu belliydi. Eşyalarımızı da koyduktan sonra pencere önündeki yatağa uzandım. Gözlerimi kapattım ve düşünmeye başladım. Ne giyeceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu, ve makyajda da yardıma ihtiyacım vardı. Bu gün özel günümde olduğum için denize veya havuza girmeyecektim. Son günümdü, ama başıma bilmediğim bir yerde, bilmediğim bir şey gelmesini istemiyordum. Yaklaşık on beş dakika uzandıktan sonra kalktım ve saçımı dağınık bir topuz yaptım. Altıma siyah bir şort üstüme de siyah yarım bir tişört geçirdikten sonra siyah püsküllü sandaletleri de kombine tamamlayıcı olarak seçtim. Abartılı makyajı sevmiyordum. Biraz fondöten ve rimelle işimi bitirmiştim. Etrafa baktığımda ortalıkta kimse yoktu. Buralara çok önceden gelmiştim. Şimdi çoğu yeri bilmesem de kayalıklar ne tarafta biliyordum. Telefonumu aldım ve otelden çıktım.biraz yürüdükten sonra iskeleye ulaşmıştım. Ayağımdaki sandaletleri çıkardım ve iskelenin uç kısmına oturup ayaklarımı sarkıttım. Elimdeki kepi kafama geçirdim ve denizi izlemeye başladım. Su sesi huzur veriyordu. Hep iyi bir yüzücü olmuştum. Çok küçük yaştan beri olimpik havuzlara gidiyordum. Ama pek spor insanı olmadığım için sanata yönelmeyi tercih etmiştim. Tablolar yapıyordum. Karalama büyük eğlence veriyordu. Uğraştırırken kafam boşalıyordu. Ben boş boş düşünürken havanın karardığını fark ettim. Odaya gidip kapıyı açtığımda içeride birkaç kişi duruyordu. Selin, bana imalı bakışlar atarak güldü, sonrasında "Yan odalarımızdaki arkadaşlarla tanış. " dedi..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kamp Aşkım (Düzenleniyor)
Teen FictionHayat o kadar kısa ki, ufacık pişmanlıklarla sınırlandırılmamalı. Yanlış sözler, büyük hatalara, ayrılıklara yol açmamalı. Nefes almalı ve güzellikler ölümüne yaşanmalı. Ne olursa olsun sevmeyi ve sevilmeyi bilmeli ki insan olmayı anımsamalı... Bu...