yine son dersten kaçıp sabri abinin kızmasına rağmen masaları birleştirerek kantinde oturuyorduk. barış öğle arasında ismail'i depoya sıkıştırıp öptüğünü çok heyecanla anlatıyordu.
"kanka valla çok öpülesi duruyordu ya, dayanamadım." kağıt bardaktaki çayını dudaklarına götürmeden önce otuz iki diş gülerek anlatıyordu. "yemin ederim gerizekalı bu çocuk," abdülkerim abi şakasıma bir yumruk geçirmişti barış'ın omuzuna.
ayakta uyukladığımı farkettiğimde ayağa kalkıp lavaboya inmiştim. aynanın karşısına geçip soğuk suyla birkaç kez yüzümü yıkadıktan sonra kağıt havluyla elimi yüzümü silip kapıya yönelmiştim. kapıya elimi attığımda kapı dışarıdan açılmış ve tabiri caizse yürüyen direk cildinde bir arkadaş lavaboya dahil olmuştu.
"kimler buradaymış," çıkmamı istememe rağmen önümü kesip kapıya yaslanmıştı. "izin versene mümin kardeşim." kapı kolundaki elini ittirmeye çalışsam da başarısız olmuştum. yok arkadaş bu dağ ayısı yapışmıştı kapıya.
kapıya yaklaştığımda olduğu yerde ters dönüp beni kapıyla arasına almış, ondan bir tık -kesinlikle bir tık- kısa olduğum için yüzüme eğilmişti.
"göstersene elindeki ifşaları," yüzüme o kadar yakındı ki, verdiği nefesi dudaklarımda hissediyordum. "tövbe estağfurullah."
"göstermezsem ne yapacaksın kardeşim, tuvalet kabininde sikip bırakacak mısın?" işaret parmağımı dudaklarına yaklaştırıp yüzünü yüzümden uzaklaştırmıştım. "yok, sadece fazla delikanlıydın mesajlarda." doğrulup ellerini sweatshirt'ünün ceplerine sokmuş, kafasını arkaya götürmüştü. yutkunduğundan kaynaklı olsa sanırım, adem elması aşağı yukarı hareket etmişti.
"göstermiyorsun yani?" ellerini kapı kolundan çekmesiyle arkamdan kapı kolunu tutmuş, kapıyı açıp çıkmıştım. "göstermiyorum, sana da iyi günler."
basamakları ikişer üçer inerek kantine geri dönmüştüm. bizimkiler hâlâ dağılmamıştı. "benden duymuş olmayın ama edin hoc-" halil cümlesine devam edemeden boşnak fizikçi kantinin kapısında belirmişti. bizim masaya kafasıyla selam verdikten sonra kantinciye doğru ilerilemişti.
"ne oğlum senden duymamış olduğumuz şey?" abdülkerim abi halil'e bakarak bir tık fısıldar ses tonunda konuşuyordu. "şu an söyleyemem abicim," halil oturuşunu düzelterek kafasıyla hocaya selam vermişti.
"yemin ederim nerenin salağı varsa gelip beni buluyor arkadaş." barış'ın yanındaki sandalyeyi çekip oturduğumda barış elini omzuma atmıştı.
"n'oldu lan yine?"
"bak şimdi abicim," barış'ın önünde duran çayı alıp bir yudum almıştım ve konuşmaya başlamıştım. "ben lavaboya gittim bi' elimi yüzümü yıkayayım diye. bir de baktım bizim bu ağaç altay girdi içeriye. lâ havle dedim, pek haz etmiyorum itten zaten formamı mahvetti. neyse ifşaları göster dedi dedim göstermiyorum n'apcan?"
"gösterseydin be kerem'im değer mi uğraşmaya?" demişti abdülkerim abi.
"abicim olsa göstermez miyim?" lafımı tamamlar tamamlamaz masaya kahkahalar hakim olmuştu. bu sırada kantinin öğretmenler için ayrılan kısmından çıkan edin hoca korkunç bakışlarla bizim masayı süzmüş, ardından kıyafetini düzelterek yukarı çıkmıştı.
kısa oldu ama soz uzun yazcam bi dahaki sefere optum☹️💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
süt kardeşler, multiship
Humoraltay, süt kardeşi ferdiyi süt kardeşler roleplay hesabı açmak için zorbalamaya başlar. fakat roleplay grubundaki "bihter" roleplay hesabı resim odasında formasına mavi boya sıçrattığı kerem'e aittir. altay: yeni tarih hocasi gelmis okula ferdi: be...