Sıcak tavşan kanı çayımdan bir yudum alırken televizyon karşısında oturmuş, sırf zaman geçsin diye saçma salak bir program izliyordum. Bir yandan da göz ucuyla telefonumdan gündemdeki haberleri kontrol etmeye çalışıyordum. Çok sıkılmıştım, gece için bir kafes dövüşü planım vardı. Kendimi çok yormak istemiyordum, ama madem yapacak bir şeyim yoktu o zaman çalışacaktım. Büyük beyaz/füme renklerle döşenmiş salonumdan yavaş adımlarla merdivenlerden yukarı, odama doğru ilerledim.
Odama geldiğimde kendimi nedenini bilmediğim bir şekilde daha iyi hissediyordum. Bütün ev benim olsa bile odamın yeri her zaman bir ayrı oluyordu, halbuki diğer odaları da ben dizayn etmiştim ama bu odada farklı bir şey beni kendine çekiyormuş gibi hissediyordum. Siyah gri desenli dolabımdan siyah bir crop ve siyah bir tayt alıp hızla giyindim. Yukarı çıktığım gibi aşağıya indim, bodrum katına. Herkesin bodrum/kiler olarak evlerinde bulundurdukları alt kattaki kocaman odada benim kum torbalarım, ekipmanlarım ve bir takım silahlarım vardı. Elimdeki sarı lastik tokayla saçımı at kuyruğu şeklinde topladım. Önüme gelen perçemlerimi kulağımın arkasına doğru kıvırdım ve kendimi kum torbasının önüne attım. Kum torbası tekmelerim, yumruklarım ile sarsılırken kum torbasının yerinde bugün akşam öldürmekten beter edeceğim adam aklıma geldikçe hırsım artıyor. Gülüşüm büyüyordu...
Bir çok farklı hareketimle kum torbasının leşini çıkarttıktan sonra saate baktım. 20.48 olduğunu fark edince ufak bi şok geçirdim ama pek takmadım. Günde 4-5 saatten fazla antreman yaptığım oluyordu ve 3 buçuk saat çokta abartılacak bir durum değildi. Sadece zamanın bu kadar hızlı geçmesi beni bir tık şaşırtmıştı. Alnımdan boşalan terleri elimle sildim. Bayağı bir yorulmuştum ama değmişti. Yukarı odama doğru çıkıp ebeveyn banyosunda hızla bir duş aldım. Gideceğim yer 2 saat uzaklıkta olduğu için bir, bir buçuk saat sonra çıkacaktım, hızlı olmalıydım. Duşa girmeden önce bir kaç getirdiğim küçük çakıları makyaj masamın üzerinde durmuş bana bakıyordu. İç cepli tayt/şortumun içine geçirdim ufak düz bir çakıyı. Belli olmayacağını biliyordum ama bu kadarını da düşünmemiştim. İçimdeki vahşet sayesinde dört köşe olmuş ruhum bu vücutta nasıl bulunuyordu anlayamıyordum. İnsanlar ince gözüken ama bir o kadar kaslı vücudum karşısında gören önce gülmekten ağlıyor, ağzı yüzü dağılınca ağlamaktan tükeniyordu. Ve bu beni daha da mutlu ediyordu.
Sözde kadınlar dövüşemez, kavgaya dahil olamaz, karate, judo, taekwando, boks gibi spor faaliyetlerinde bulunamaz değil mi? Aslında hiçte öyle değil, bunu herkes biliyor ama susuyor. Kafes dövüşüne cinsiyetim yüzünden dışlanmamam o kadar şaşırtmıştı ki beni, "ne oluyor" diye sorgulamış hatta dalga mı geçiyor diye düşünmüştüm. Çünkü hemcinslerim cinsiyet ayrımcılığı yapıp karşı cinsi yükseltirken benden kat kat büyük adamlarla dövüşmeme izin vermeleri şaşırılmayacak gibi değildi doğrusu.
Düşüncelerimi kafamdan uzaklaştırmaya çalışırken çoktan siyah iç cepli kısa şortumu ve siyah yarım atletimi üzerime geçirmiştim. Açık kahverengi uzun saçlarımı balık sırtı örerek daha rahat olacağımı düşünerek saçlarımı örmeye başladım. Örmeyi bitirdiğimde perçemlerimi uzaklaştırdım yüzümden. Böyle dövüşlerde güzellik umurumda olmadığından makyajı es geçtim. Çok heyecanlıydım. Bana verilen parayla neler alabileceğimi düşünmeden edemiyordum. Bir yandan da bu işten sağ çıkabilecek miydim, gerçi bugüne kadar asla yenilmemiştim. Ben her zaman en iyisiydim ve en iyisi olacaktım. Almanya'da kafes dövüşleri birbirinden tamamen farklıydı. Önce kadınlar birbirleriyle yarışıyor, içlerinden kazanan kişi uzun bir molaya giriyor, ardından erkeklerin dövüşleri başlıyordu. Evet, bu kulağa mantıksız geliyor olabilir belki ama benim genel olarak çalıştığım, dövüştüğüm yerlerde düzen böyle işliyordu ve ben buna alışmıştım. Ve bana asıl hedef kazandıracak hedefim muhtemelen son maçta benimle yarışacak kişiydi. Karşımdaki mantar panoda fotoğrafı asılı adama baktım ve dudaklarımı araladım.
"Tuğkan Demirkaya"
İlk birazda biraz şaşırmıştım doğrusu. Genel olarak Türkler yurt dışına kafes dövüşleri için gelmiyordu, çünkü işin sonunda kazanacaklarını bilmiyorlardı veya belki de korkuyorlardı. Ama Tuğkan'ın dövüşler için bunu hep yaptığını araştırmalarımdan edindiğim bilgilerden öğrenmiş, ve bir bakıma onun adına üzülmüştüm...
Çünkü bugün son maçı olacaktı.
*****
Gözlerimi koyu gri mermer zeminden ayırıp duvardaki dijital saate baktım. Birazdan çıkacaktım, hayatım demir bir kafese bağlıydı. Ya ölecektim, ya da öldürecektim. Bir çok kadının ağzını, burnunu kırmış, hatta birini yoğun bakıma yollamıştım. Ama bu seferki hedefim için aynı şeyi söyleyebilir miydim? Fazla mı tedirgindim? Daha maça çıkmadan bu kadar korkuyor olamazdım. "Tamam kızım, Yelda kendine gel. Sen en iyisisin." kendime biraz olsun motive edici sözlerle destek verdikten sonra ayağa kalktım. Karşımda duran aynadan kendime baktım. Saçlarım dağılmış, örgülerim neredeyse bozulmuştu, ama çokta problem gibi görünmüyordu. Sağ elmacık kemiğime yediğim yumruğun acısını iliklerime kadar hissediyor ama umursamamaya çalışıyordum. Her yanım acı içinde kıvranıyordu, çok hasar almamıştım hatta acıyı severdim ama yine de bir yerden sonra acıyı pek sevemiyordum.
Kafese girmeme son beş dakika kalmıştı, çoktan soyunma odasından çıkmış seyircilerin beni görmeyeceği bir yerde bekliyor ve etrafı gözetliyordum. Ve ismimi duyduğum o an kafese çıkmam gerektiğinin farkına vardım, maalesef. Adım her yerde yankılanıyordu. Sahneye -daha doğrusu kafese- yürürken kendimle gurur duyuyordum. İsmim her tarafta yankılanıyor, taraftarlarım "Yelda Çimen" diyerek tempo tutuyorlardı. Ve onu gördüm. Yazık olacaktı, fazla yakışıklıydı.
Koyu kahverengi saçları dövüş sırasında iyiden iyiye dağılmıştı. Kaslı vücuduyla nasıl baş edeceğimi düşünürken, ela gözleriyle yanına, kafese gelişimi izliyordu ve ona baktığımda bir anda bakışlarını kaçırdı.
Utanmış mıydı o? Yok be, muhtemelen beni nasıl ezeceğini düşünüyordu. Ama bunu düşünmek yerine buradan nasıl kaçsam diye düşünse iyi olacaktı... Dediğim gibi bugün son maçı olacaktı.
Çok acı çekecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zarif Boksör
Teen FictionYüzü kan çanağına dönmüş adama şaşkınlık içinde bakarken birden bağırdı, "CANAVAR NE YAPTIĞININ FARKINDA MISIN?!" gülümsedim. "Bu daha bir şey mi? Sakin ol yolun başındayız, alış bana." alaylı bir ses tonuyla güldüm. "Ben mermiye değil..." belindeki...