Karanlık sokaklardan koşarak ilerledi küçük çocuk. Peşindeki fırıncıyı atlatmanın sevinci vardı yüzünde.
Eski bir köpek kulübesine bıraktığı kardeşine koştu. Küçük omuzlarına kardeşinin sorumluluğuda yüklenmişti. İki gündür açlıktan kıvranan kardeşi sonunda bir kaç lokma birşey yiyecek diye düşündü. Söz vermişti kardeşine sıcak ekmek getirecekti.
Nihayet klübeye geldi. Kardeşi uyuyordu.
'Ahmet kalk ekmek getirdim yolda biraz soğudu ama yumuşak hala'
5 yaşındaki Ahmet bu kirli dünyaya yenik düşmüştü. Abisi ise o korkunç düşünceyi kafasında çıkarmak istercesine başına vuruyor kardeşini sarsıyordu.
'Uyan Ahmet ! Uyan ! Uyaaan ! Sana yalvarıyorum uyan ne istersen alıcam söz veriyorum uyan.'
Ağlıyordu bir kez daha isyan etti. Bir kez daha lanetler yağdırdı. Herkese herşeye.
Ellerini tuttu üşümüştü kardeşi. Sıkıca sarıldı.'Ahmet.. gitme lan gitme..sende gitme.. yalnız bırakma beni. Ahmet Ahmet..'
Kaç saat ağladı bilmiyordu kaç saat kardeşinin cansız bedenine sarılmıştı bilmiyordu. Göz yaşlarını sildi sabah ezanı okunuyordu. Kardeşini sırtına aldı camiye gitti.
İmama durumu anlatıp kardeşini yıkamasını istedi. Birlikte defnettiler.
İmam gitti ama o gidemedi. Bir parçası mezardayken nasıl gidecekti?
'Abi annemiz babamız nerde ?'
Hep bu soruyu soruyordu Ahmet . "Gelecekler oğlum az kaldı diyip geçiştiriyordu.'
Onları tren istasyonunda terk etmişlerdi. Annem babam bizi sevmedi istemedi diyemedi kardeşine. Kıyamadı o boncuk gözlerine. 6 ay dayanabilmişlerdi.
Şimdi koca şehirde tek kalmıştı. Mezarlıktan kalktı. Onlara bunu yaşatanlardan hesap soracaktı küçük çocuk.
Yapacağı ilk iş. Fırını yakmaktı. Sonra bakkalı ve en sonunda onları yalnızlığa mahkum eden tren istasyonunu.
Herkese tek tek hesap soracaktı. Kardeşi onlar yüzünden ölmüştü. Fırıncı birtane ekmeği verse batmazdı nasılsa yada bakkal amca bir şekeri bile çok görmüştü küçük çocuğa. Koca şehirde iki kardeş hariç herkese yer vardı. Herkes mutluydu.
Benzin bidonunu çalıp koşarak fırına gitti. Her tarafa döküp yaktı. Telaştan kimse fark etmedi onu sonra bakkala gitti orayıda yakıp istasyona gitti. Benzin bidonu elindeydi. Bidonun altını deldi ve her yerde koşmaya başladı. Sonra cebinden kibriti çıkarıp ateşledi. Her yer bir anda alev aldı ve insanlar kaçışmaya başladı. Alevler her yere sıçradı ve etraftakilerin söndürme çabaları işe yaramadı. Keyifle izlerken gözleri vagonda mahsur kalan iki kişiye takıldı. Annesi ve babası..
Yanıyordu istasyon. Hiç bir tepki vermedi çocuk hala öfkeliydi. Neden 1 gün önce gelmemişlerdi?
Kardeşi ölmüştü. Ahmet'i ölmüştü. Öldüğünde küçücük elleri buz gibiydi. Şimdi koca şehir yansa bile ısıtamazdı ellerini. İtfaiye ekibi yangını söndürmeye başlamıştı ki büyük bir patlama oldu. Annesiyle babasının olduğu vagon patlamıştı.
Ağlıyordu Mehmet neden Allah'ım neden? Annesi ağır yaralıydı. Babası patlamanın etkisiyle bir kaç metre uçmuştu.
Hızla annesine koştu. Öfkeliydi ama ölmesinden de korkuyordu.
'Anne ! Anne yine gitme sensiz yapamıyoruz. Anneee! Anne yalvarırım ölme Ahmet'im öldü sende ölme Anneeee!'
Ölmüştü genç kadın. Kanaması vardı. 8 yaşında olan Mehmet annesine sarıldı. Görevliler onu annesinden ayırmak istedi ama o izin vermedi.
'Bırakmam annem o benim bırakmam o beni bıraksa bile ben onu bırakmam. '
Ağlamaktan gözleri kurudu boğazı düğümlendi. Annesinin katili olmuştu. Oysaki ne güzel hayalleri vardı annesiyle ilgili. Onu kucaklayıp annesinden ayıran polis memurunun silahını aldı .
Hiç düşünmeden tetiğe bastı. Gördüğü tek şey annesinin ona bakan donuk gözleriydi. Vücüdünda dayanılmaz bir ağrı hissetti. Ruhu çekiliyordu . Küçük kardeşini gördü.
'Abi burda bir sürü sıcak ekmek var sende gel.'
Vücudundaki ağrı yok olmuştu kuş gibi hafiflemişti Mehmet. Ölüm onun için kurtuluş olmuştu. Kirli dünyayı kirli insanlara bıraktı.