KURŞUN PART 1 +18

1.6K 9 3
                                    

Biricik'i kurtarmamızın üzerinden bir hafta geçmişti. Adını hâlâ öğrenemediğim ateşli torbacım gerçekten de o çeteyi hemen ertesi gün çökertmiş ve bana başka mal bulmuştu. Artık teslimatları barda değil, paydos saatlerinde arabamın tekerine yapıyordu. Tuhaf bir adamdı, gizemliydi, yakışıklıydı, güçlü olduğu belliydi... Beni öldürecekti, hayatıma bu yüzden girdi ama iyiydi. En azından yardımsever...

Zaten hepimiz öyle değil miydik aslında bu dünyada? Gerçek hayatta siyah ve beyaz olan hiçbir şey yoktu. Her şey alacalı, her şey iç içe ve farklı açılardan bakıldığında farklı sonuçları önümüze sunacak kadar yanılsama dolu değil miydi? İşlediğimiz her suçta ama büyük ama küçük her suçumuzda, bizi haklı gösteren bir motivasyonumuz yok muydu? Hepimiz kendimizce kötünün iyisiydik bu dünyada ama hangimiz ilk taşı atabilecek bir masumiyete sahiptik? Öldükten sonra akıllandığıma inanamıyorum.

Hop! Fare bozuntusu! Ben o basenlerimi yaptırmak için kaç bin dolar harcadım, haberin var mı? Az dikkatli yesene! Altın gününde kısır ve patates salatasını aynı anda gömen dobiş duba ev hanımının basenini yediğin gibi yiyemezsin. Plazma tedavisi yaptırdım ben ona sıkılaşsın ve hiç sarkmasın diye. Öldüm ama hâlâ güzellik derdindeyim. Biricik'ten başka kimse beni nasıl bir insan olduğumla hatırlamıyor ki...

Annem babam bile güzelliğimle yadediyorlar beni. Zaten ebeveynlerim olarak, güzel bir çocuk olmasaydım beni sevebilecekleri konusunda şüpheliyim. Herkesin çocuğunu kılık kıyafeti, fazla kilosu veya çilleriyle yadırgayıp, beni güzelliğimle onların yanında yüceltirlerdi. O şişko kız, ülkeyi uluslararası spor müsabakalarında temsil ediyor şimdi, çilli kız Harward'dan burs kazandı... Gazeteye çıktıklarında benim eleştirdiğim şey geniş gözenekleri, rüküşlükleri, burunlarının eğrilikleri, dudak çizgilerindeki asimetri vs. olmuştu gerçi. Benim için bunlar önemliydi...

Neyse bu kadar felsefe yeter. Biz o güne dönelim. O zamanlar hâlâ adını bilmediğim ateşli torbacımı yakalamak için paydos saatimi erkene çekmiştim. Son zamanlarda yediğime içtiğime pek dikkat etmemiştim, 427.3 gram almıştım. Sex yaparak form tutardım hep ama son günlerde karşılaştığım tipler ya cılız, ya göbekli, ya sivilceli, ya yüzü yamuk, ya elleri çirkin ya çok kıllı... Bu liste böyle uzayıp giderdi. Çaresizlikten Volkan'a kalmıştım neredeyse. Evli olmasaydı iliğine, kemiğine kadar sömürürdüm. Bazen onunla ilgili rüyalar görüyordum ama onun bunu bilmesine gerek yoktu. Ahlak abidesi değildim belki ama evli bir erkekle yatacak kadar da alçaltmadım kendimi. Canımın istediği zaman, istediğim erkeği yatağa atacak kadar güzeldim zaten. Torbacım mesela... Volkan'dan daha ateşliydi. O yüzden bu akşam onu bulmalıydım. Hem ona küçük bir hediyem de vardı. Günlerdir bana teslim ettiği malın ödemesini almıyor ve sonra ödeyeceğimi söyleyip geçiştiriyordu.

Laboratuvardan çıkıp bir köşede onu beklemeye başladım. O sırada gözüme karşıdan karşıya geçmeye çalışan yaşlı bir kadın göründü. O kadar insan var, hiçbirinin umrunda değildi. Birazdan yeşil ışık yanacak, gerçekten hiç mi kimse farketmez? Kadıncağıza doğru koşup koluna girdim. Yüzü kırış buruş, burnu büyümüş, göz kapakları düşmüş, gıdısı kocaman torba gibi sallanıyor... Ben yaşlanınca böyle olmayacaktım. Yani tabii yaşlansaydım, olmazdım.

"Gideceğiniz yer çok mu uzak? Bakın, arabam var. İsterseniz sizi bırakabilirim."

"Sağ ol kızım. Evim zaten şurası." diyerek az ilerdeki apartmanı göz ucuyla gösterdi.

O sırada çok rüküş ve bakımsız ama biraz styling ve imaj çalışmasıyla gerçekten çok güzel görünebilecek bir kız geldi bize karşı.

"Annecim, neden bize haber vermeden çıktın? Telefonunu da almamışsın, aklım çıktı."

OTOPSİ 18+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin