Kaçıyordum. Ondan. Jonathan'dan. Çünkü beni yakalarsa yapabileceği şeylerin sınırı yoktu. Bunu biliyordum.
Sonunda o lanet yerden kaçabilmiştim. Ağaçların arasından hızlıca geçiyordum. Çıplak ayaklarıma işleyen toprağın soğuğu bedenimi üşütüyordu. Fakat bunun bir önemi yoktu çünkü peşimden gelen RX-8'ler bana her an yetişebilirlerdi.
Lanet olsun!
Uçurum! Boşluk. Ölüm. Özgürlük.
Yapacaktım bunu; atlayacaktım.
Hızımı arttırdım. Sağ ayağım henüz özgürlüğüme giden ilk adımı atmıştı ki iki kol bedenime sarıldı ve beni kendine çekti.
Jonathan gelmişti.
"Bırak beni!" diye bağırdım. Tepiniyordum ve tırnaklarımı eline batırıyordum ancak hiç etkilenmiş gibi durmuyordu.
"Şşt! Sessiz ol, Lily..." dedi. Olmayacaktım. Bağırmaya devam ettim. Soğuk bir sesle, "Yoksa odandan asla çıkamazsın. Seni çıkartmam."
Zaten kaçmıştım. Oda umrumda değildi. "Beni serbest bırak yoksa Walker olmaya geri dönerim!" diye tehdit ettim onu.
"Ol?" dedi, bana ne der gibi. "Zaten bir Walker olduğunu biliyorum. En başından beri... Ve artık bana ihanetinin bedelini ödeme vaktin geldi."
Ne yapacağını çok iyi biliyordum: Beni Red Nexus'a götürecekti. Zaten kendisi Red Nexus'un kurucusuydu.
Kendimi çaresiz hissediyordum. Bilgi toplamak için Jonathan ile sevgili olmuştum. Ama bilgi verebileceğim sadece #0 ve #28300 kalmıştı.
İfşa oldum.
Oyun bitti.
Red Nexus kazandı.
Kaybettik.
•••
Bilgi toplamak için elime bir fırsat geçmişti. Jonathan uyurken gizlice çalışma odasına girmiştim. Şifresini bana önceden söylediğinden hiç zorlanmadan kasayı kolaylıkla açmıştım.
Dosyaların fotoğraflarını çekerken Jonathan yanıma gelmiş ve bana ne yaptığımı sormuştu. Canımın sıkıldığını söylemiştim fakat etrafa yaydığım dosyalarını gördüğünden inanmamıştı ve bana bir ceza vermişti: Kendisi eğlendirmemi istemişti.
Kesin bir şekilde reddetmiştim ancak daha da çok ısrar etmişti. Çekiştirerek yatak odasına getirmiş ve "Soyun!" demişti. Elbette yine reddetmiştim. Ancak bir tokat savurmuş ve yatağa fırlatmıştı. Siyah gözleri şehvetle yanıp tutuşmuş, yine aynı renkteki saçları ise terden ıslanmıştı.
Böyle geçen birkaç ayın sonunda -daha önce de denemiştim ama daha önce hiç bu kadar uzağa gidememiştim- bugün kaçabilmeyi başarmıştım. Ama yine yakalamıştı.
"Seni Red Nexus'a götüreceğim."
Gözlerim faltaşı gibi açılmış, kaşlarım havalanmıştı. "Hayır..." Başımı hafifçe iki yana salladım. "Lütfen..." Dudaklarım titriyordu.
"Kararım kesin. Orada sana daha iyi bakarlar (!). Merak etme,"
İtiraz edemeden -hatta dudaklarımı bile aralamaya fırsat bulamadan- nereden çıkardığını anlayamadığım bir şırıngayı boynuma sapladı.
Her şey karanlığa gömülürken Jonathan'ın kollarında olduğumu düşünmüştüm.
•••
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Walkerworld: Red Nexus Rising
ActionKaçıyordum. Ondan. Jonathan'dan. Çünkü beni yakalarsa yapabileceği şeylerin sınırı yoktu. Bunu biliyordum. #81755