this is a tangled city of unraveled threads of my emotions

65 5 91
                                    

Birinci bölüm: katliamın ortasına bırakılan gazetecilerin senaryosu

Tarih: XX. yüzyıl 090795

Yürü, yürü küçüğüm. Daha yirmi bir yaşındasın sen, güzelliğin yüreğine bir güneş gibi doğmuş, ceylan ruhun bedenine üfleneli çok olmamış, yürü. Sabah soğuğu cildini yakarken yürü ufka doğru, sakın umudunu kaybetme çünkü daha yirmi bir yaşındasın sen. Umudunu şimdi kaybedersen hiçbir şeyin kalmaz elinde, bu soğuk dışında avucunda sadece esintiler kalır ve yakar seni, en derinden yakar. Yıllardır giydiğin ve artık bot denmeye bin şahit isteyen ayakkabının zemini yorgunluktan asfaltı yalarken boynuna astığın kamerana bak ve ne için burada olduğunu hatırla, kaybetme umudunu.

Srebrenitsa'ya giden bu asfalt yol ne kadar düz olsa da bir o kadar kavisli, ne kadar durgun dursa da bir o kadar kasvetli. Hayatını bırakmak zorunda kalmak ne demek, bilir misin? Dönüşünün meçhul olacağı bir yola çıkmak zorunda olmak nasıl hissettirir, bilir misin? Belki anne babanı bıraktın, belki kundakta bebeğini, belki parmağında yüzüğüyle eşini bırakıp geçtin bu yoldan. Bu asfalt yol bu yüzden kavis ve kasvet doludur; annelerin elem dolu yürekleri pütür pütür etmiştir bu yolu, bebek ağlamaları kuru bir soğuk oluşturmuştur ve gözyaşları ile yakar bu asfaltı. Uzaktan asfalta baktığında bir dalgalanma görürsün ya hani, Srebrenitsa'ya giden bu asfalttaki dalgalanmaların sebebi yanan kalplerdir. Küçük genç umudunu kaybetmemeye çalışarak kendisini reddetmeyecek bir aracın geçmesini beklerken bu yolun kenarında attığı her adımda çığlıklar duyar, tüylerini diken diken eder bu çığlıklar. Ne zaman başladı bu yolda yürümeye hatırlamaz fakat anne yüreğinden anlar, kamerasıyla bu asfalt yolu da çeker üstünden geçmiş olan asker arabalarını düşünürken.

Uzaktan bir araba göründü.

Uzaktan ama, ne uzaktan! Bu asfalt yol öyle düz görünüyor ki gelen araba yüz metre mi, yüz kilometre mi ötede diye anlamakta zorluk çekersiniz

"Üçüncü araç, üçüncü araç bu..." küçük genç kararlılıkla ellerini iki yanında yumruk yaptı, bir görevi vardı ve bunun için ölümü bile göze alacak kadar cesaretli bir genç olduğunu gösterir gibi arabanın ne kadar uzaktan geldiğini anlamamış dahi olsa bir anda yolun ortasına adımladı. Askeriyeye ait bir araç olmadığı gayet de belliydi, bunu kendisine yaklaşan aracın yüzeyinden anlıyorken arkasından vuran güneşten aldığı güneş ile asfaltın ortasında dururken çenesini kaldırdı gururla, gözlerini kıstı ve iki kolunu da yanlara doğru açtı. Arabanın onu ezip geçmesinin ihtimali de vardı fakat demiştik ya, genç bunu çoktan hesaba katmıştı. Gerekirse bu asfaltın üstünde şu an topraklarımız için can veren bir sürü asker gibi ben de milletime hizmet ederim, canımı bile feda ederim, tarzında söylemleri Seungmin'in ağzından duymasanız bile onun yükselmiş çenesinden bu mırıltılarını esintiden duyabilirdiniz.

Bir sürü korna sesi ardı ardına birbirini izlerken araba elem dolu bir ses ile aniden frene bastı, aslında bu yolda durması bile çok tehlikeliydi ve araç yaklaştıkça bu genç korkup kenara kaçar sanmıştı fakat asla öyle bir şey olmamıştı, kollarını iki yana kaldırmış bu genç gövdesini azıcık dahi hareket ettirmemişti.

"Efendim, efendim" diye bağırdı araba içerisinde bulunan sarı saçlı adam. "İyi misiniz?" diyerek bağırdı, sarı saçlarının rüzgardan yüzüne gelmesini umursamadan bozuk boşnakça konuşması kendisin yabancı olduğunu fazlasıyla belli ediyordu. Elinde bulunan 70'lerden kalma siyah beyaz kamera ile o da dünyaya duyurmak için gelmişti belki, katliamı...

"Bayım, bayım!" hızlıca arabanın önüne doğru adımladı ve arkası geniş aracın kaputuna hızlıca ellerini yerleştirdi."Srebrenitsa'ya gidiyorsunuz, değil mi?

aurora/hyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin