𝟏𝟐

367 21 47
                                    




Bilin bakalım kim mağarasında çıktı...

TABİİ Kİ BEN!
Baya uzun bi aradan sonra zar zor bulup yazdığım bölümü sonunda sizler ile paylaşma zamanı buldum. İyi okumalar ✿

Yayınını kapattığımızda normalde herkes dağılacaktı fakat sonra "neden biraz daha oturmayalım?" dedik. Ben, Tuğkan, Burak, Mert, Sait, Bedir, Ahmet ve diğerleri ile oturuyorduk. Bilgisayarı, kabloları vesaire toplayacaktık, ama tabii ki hepimiz üşendiğimiz için daha sonraya erteledik. Şöyle düşündük; hayatımızın geri kalanında yapacak daha önemli bir şeyimiz yoktu zaten, neden erken yatsın ki insanlar? Yorgun olsak bile, en azından buna bir anlam katmış olurduk.

Karanlıktı, karanlığın ortasındaki yanan ateş, karanlığı aydınlatıyordu. Herkes oturmuş sohbet ediyordu. Ben elimdeki kahve ile ayılmaya çalışıyordum. Uykulu olsam da bu samimi ortamda olmaya değerdi. Elimdeki kahve dolu kupadan bir yudum daha aldım ve kupayı masaya bırakırken sessizliği bozdum

"Ulan şu çitlerin arkasından bi anda köpek fırlasa üzerimize n'olurdu acaba"

Diğerleri benim bu saçma senaryoma gülmüşlerdi, bazıları da "harbi lan" diyerek devam ettirmişlerdi. Sonra Tuğkan konuştu

"Nasıl atlasın up uzun yerden amına koyayım"

"Ya abi mesela diyorum yani"

Tuğkan abi tekrar güldü ve parmaklarında tuttuğu marshmallowu ağzına attı. Bileğimdeki akıllı kol saatinin ekranına dokunup saate baktım. Saat 23.08 olmuştu bile. Zaman hızlı geçiyordu cidden. "Daha az önce saat 9 değil miydi?" diye düşündüm kendi kendime. Hem yarın yayın açmam da gerekiyordu. İç çektim ve masanın üzerindeki kupamı elime alıp bir yudum daha aldım

Masadaki diğerlerinin keyifli sohbeti arasında, gözlerim etrafa daldı. Ateşin dansıyla oynayan gölgelerin arasında, çitlerin ötesinde bir hareket fark ettim. Kalbim bir an yerinden fırlayacak gibiydi. Gözlerim karanlıkta bir şey aradı, belki de korkutucu bir varlık bekliyordum. Ancak sessizlik devam etti. Gözlerimi çevirip diğerlerine baktım, onlar hala keyifli sohbetlerine devam ediyorlardı. "Paronayak olma, Ece, birşey yok" diye geçirdim içimden. Kahvemi tekrar dudaklarıma götürüp derin bir nefes aldım, huzur içinde sohbetin tadını çıkarmaya devam ettim.

Kahve biraz da olsa uykumun açılmasına yardımcı olmuştu. Tuğkan abi anılarından bazılarını anlatırken diğerleri dinliyor, ara sıra gülüp yorum yapıyorlardı. Eğlenceliydi. O an bomboş etrafa bakarken dalıp gitmiştim. Dakikalar sonra omzumun dürtülmesi ile düşüncelerimden kopup gittim. Tekrar beni kolumdan dürten Burak ile karşılaştım.

"He?"

"Olum iki saattir sana sesleniyom baksana"

"Baktık işte amına koyayım aaa"

Burak'a bir bakış atıp, ardından gözlerimi ovuşturdum ve cebimden telefonumu çıkartıp telefonu açtım. Bildirim çubuğunu kaydırdığımda bildirimlerin çoğu instagramdan gelen mesaj istekleri veya etiketlenenlerdi. Etiketler de çoktu aslında, sonuçta ben de yayıncıyım, değil mi? Arada nadiren Whatsapp mesajları da vardı. İnstagramdan gelen mesaj isteklerine göz gezdirmeye başladım. Geneli sevgi, soru veya övgü mesajları, bazıları da küfür mesajlarıydı. Mesajların çoğuna cevap vermeye çalışıyordum. Ama maalesef veremediklerim de oluyordu illaki. Olumsuz mesajları pek umursamıyordum açıkçası. Dünyayı geç, evren sikimde değildi. Umrumda olmuyordu yani, bakıp geçiyordum. Eğer haddini aşacak birşeyse de engelliyordum. En mantıklı gelen buydu. Bana göre tabii.

Limon sever misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin