Diğer günlerden farklı bir biçimde uyanıyorum bugüne. Üst komşum şarkı dinlemekten vazgeçmiş olmalı ki beni uyandıran alarmımın sesi oluyor. Ancak bu, benim ona kurulmama engel değil. "Teşekkürler üst komşu! Hayatımda her şey yolundayken acılardan acı beğendirdin bana, ihtiyaç anında yok olursun tabi!" Hiç yüzünü görmediğim birine bu kadar söyleniyor oluşum hayli ilginç geliyor bir anda. Ne yapalım, o da kısık sesle dinleseymiş müziğini.
Kendime delirmediğime dair telkinler vererek işe hazırlanıyorum. Bu duruma önce ben inanmalıyım ki gerekli hallerde çevremi de inandırmam kolay olsun. Gerekli haller sanki kapıdaymış gibi hissediyorum ama gerçek olmasın diye bunu dillendirmekten kaçınıyorum. Hazırlanıp evden çıkarken iş yerimden kaçak göçek çıkma rutinime bir de evim eklendiği için koşarak çıkıyorum apartmandan. Genç ömrümde başıma daha ne denli saçmalıklar gelebilir artık kestiremiyorum. Resmen huzurum kalmadı! İşe varıp bol selamlaşmalı klasik girişimin ardından odamda buluyorum kendimi. Hangi işlerle ilgileneceğim, hangilerini proje için feda edeceğim henüz netleşmedi. Ben de bu belirsizlik hâlinden faydalanıp biriken işlerimi yapmaya koyuluyorum, Cüneyt Bey bana bu konuda açıklama yapana kadar sesimi çıkarmaya pek niyetim yok. Bu durum, rutinim hiç bozulmamış gibi hissettiriyor bana. Normal saatimden biraz erken gelmiş olmalıyım ki bizimkiler henüz odada değil, Eylem'in değişmeyen Eren Soydan gündeminden de kurtulduğum için şanslı sayıyorum kendimi.
Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilemezken Eren giriyor odamın kapısını çalarak. "Günaydın Bade." Diyor. "...Evden koşarak çıktığını gördüm sabah. Bir problem yoktur umarım?"
Var Eren, Sensin! Yalnızca ben bunu sesli dile getirecek kadar delirmedim henüz. Deliliğim yalnızca pencereden sana yakalandığım için kendimi yargılayacağım boyutla sınırlı şu an.
"Sabah koşusu yaptım." Diye bir yalan uyduruyorum bir anda. Eren'in buna inanmadığını biliyorum. Hatta işe uygun kıyafetlerle koşuya çıktığıma dair bir şaka yapıp bunu yemediğini söyleyeceğine adım kadar eminim. Ancak öyle olmuyor. "Öyle mi?" diyor tek düze bir sesle. "...Sporla barışmana sevindim." Geçmiş süreçte sporla alakalı önyargılarımı ve isteksizliğimi bildiğinden söylüyor bunları. Bu durgun haline şaşırmadan edemiyorum. Neyi olduğunu sormak istesem de, bir an hiçbir geçmiş ya da ilişki iması olmadan yan yana olma fikrinin bize daha iyi geleceğini düşünüp sessiz kalmayı tercih ediyorum.
"Müsaitsen benim odada çalışalım mı?" diyor cevap vermemi beklemeden. "...Birazdan sizin oda kalabalıklaşır, zorlanmayalım."
"Tabii." Dosyalarımı alıyorum ve odasına geçiyoruz. Günün büyük bir bölümünü projeyle ilgili konular dışında konuşmadan geçiriyoruz. Bir ara Cüneyt Bey uğruyor odaya neler yaptığımızı sormak için. Bir ara Işıl gelip Eren'e methiyeler düzüyor ama Eren ona çalıştığımızı söyleyip onu kibarca kovuyor. Bir ara da Eylem gelip beni molaya çağırıyor ve çalışmaya böylece biraz ara veriyoruz. Odaya geri döndüğümde Eren'i bilgisayar başında buluyorum. Proje konusunda aklıma takılan bir durumu anlatıyorum ona düzeltmemiz için. "İçimden geçeni nasıl da bildin sevgili ortağım?" diyor yüzünü bana çevirirken. "...Ben de bunun için oturmuştum bilgisayar başına." O an, tüm günün aksine ilk defa sahici bir gülümseme görüyorum yüzünde. Ben de ona gülümseyerek karşılık veriyorum. Bir anda duygusallaşıyorum kendi içimde. Geçen zaman mı, geçmişten gelen bu cümle mi yoksa bu cümlenin sonunda artık asistan değil ortak olarak anılıyor olmak mı beni bu hale getiriyor anlayamıyorum. Bir anda samimileşen ortamdan mı güç alıyor bilmiyorum, "Bade," diyor beni gülümseyerek izlerken. "...bu akşam beraber yemek yiyelim mi?"
İlk defa Eren'in bana attığı bir adım, bana çok iyi gelecek gibi hissediyorum. Ne olacaksa olsun artık, ben kendimi akışa bırakmayı istiyorum. Ağzımı açıp onu onaylamak için cevap verecekken "Eyvah!" diyorum bir anda. Zeynep'in doğum günü var bugün. Tamamen unuttum. Eren hâlime anlam veremezken yaslandığı koltuğundan doğruluyor, müdahale etmek ister gibi. "...Benim bu akşam başka birine sözüm vardı. Oraya gitmem gerek!" diyorum mahcup bir sesle. Neden mahcup hissettiğimi bilmiyorum ama umarım anlar sesimden. "Kusura bakma." Diyor alnını kaşırken. Ne yapacağını bilemez hâli belli o esnada. "...Ben bir anda söylendim öyle, düşünemedim senin planın olabileceğini. Kabalık ettim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Hikaye
RomanceHer seçim, bir kayıpla başlar. Bazen elle tutulur kayıplar yaptırır bize seçimi, bazense kaybedilen yalnızca bir diğer seçenektir. Bu, kayıplarla kuşanmış iki kişinin, birbirlerini yaralarından bilip yeniden birbirlerine sığınışlarının hikayesi. B...