0.0 Bir terkediliş hikayesi

425 57 54
                                    

6 yıl önce

Yaş 19, yıllardan 2018, aylardan Aralık, günlerden ise Çarşamba. İstanbul'un soğuğundan kurtulup sıcak evime girişimin yaklaşık 2. ayı, yeni ailemi kurduktan sonra bu eve adım atışımın ise 1. yıl dönümüne yaklaştık.

Hala çocuksu bir heyecanla atıyordu kalbim, hala ellerim titreye titreye basıyordum o zile. Sevdiğim kadının yüzü kapının ardından görüldüğünde gülümsemem yüzüme yerleşiyor; geçimim mi okulum mu sorusunu zihnimden siliyor, babamdan para isterken hissettiğim utancı geçiriyordu.

Üstelik; "Baba olacağım," diyerek yerimde duramıyordum. Halkla ilişkiler bölümümde edindiğim arkadaşlarım halime gülerken onları takmıyordum. O kadar mutluydum ki; diğer erkeklerin belkide oflayarak yaptığı iş bana gelsin diye can atıyor, karım aradığı an koştur koştur dükkan geziyordum.

Aşerme!

Sevdiğim kadınla evlenmiştim ve o karnında bizim can parçamızı taşıyordu. Canının herhangi bir şey çekip bunu benden istemesi bir lütuftu resmen. İçimde tarifi olmayan bir mutluluk taşıyordum. Kanım ise oldukça deli akıyordu.

Belkide her şey bu yüzden başıma gelmişti; kanı deli akan, aklı başında olmayan bir ergen olduğum için.

Elimdeki mektuptan gözlerimi ayırırken bunları düşünüyordum ve şaşırıyordum hala bunları düşünebildiğim için. Oturup hüngür hüngür ağlamam gereken yerde, titreyen ellerimle mektubu tutarken bunları düşünmemeliydim belkide. Ne zaman mantıklı davranmıştım ki zaten?

Aslında kavrayamadığımdan kaynaklıydı bu. Mektubun üzerinde; acele bir şekilde tükenmez kalemle yazılmış, bir çok harf hatası düzeltilmeye çalışılmış, birkaç yer göz yaşıyla ıslandığı için boyanın rengi akmış kelimeleri anlayamamıştım daha. Anlamak istememiştim ya da bilmiyorum.

Beni sakalsız beğendiği için her zaman sinek kaydı yaptığım yüzüme çıkarıyorum bir elimi. Yanaklarımdan çeneme doğru sertçe sürtüp en son olan noktada kalakalıyor elim, bakışlarım ise yerde yatan bebeğime kayıyor. Bebeğime, çocuğumuza, birlikte büyüteceğiz dediğimiz evladımıza.

Bilincim tamamen dağılmış artık. Adımlarım benden bağımsız onun yanına ilerliyor, omuzlarım ise çoktan yenilgiyle çökmüş ve mektup yeri boylamış. Kalın bir kalemle yazılmış 'Sevdiğime,' yazısının üste geldiğini görmeden ayaklarımı yanından geçiriyorum o kağıt parçasının. Öfkeliyim ona, yazana değil o kağıda öfkeliyim ben. Öyle masum ki sevdam, ona bile kızamıyorum ben.

Bir oda, bir salon olan küçük evimizin mutfak tezgahının yanından ayrılıp koltuklara ulaşmak yalnızca iki ya da üç adım. Oysa öyle bir yük var ki omuzlarımda, öyle bir ağırlık var ki ruhumda; dakikalar geçmiş gibi geliyor bebeğimin yanına gitmek, yere eğilmek ve kafamı ona doğru eğmek.

Gece Yüsra koymuştum adını. Aklımda hiçbir isim yok, demişti ben onun karnına elimi koyup bebeğimizin tekmelerini hissederken. Ağzımdan ise bu iki kelime çıkmıştı; Gece ve Yüsra.

Gece'yi koyma sebebim tanışmamızdı. Lisede, arkadaş organizasyonuyla bir gece vakti kesişmişti yollarımız. Yüsra'yı ise anlamı için koymuştum; kolaylık. Hayata erken atılmış iki gencin karşı karşıya kaldığı bir zorluk değilde, verdiği mutluluk sebebiyle her şeyi kolaylaştıran bir etken olsun istemiştim.

Kalbim Ankara'da - Arda'FerdiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin