ölü hayatım boyunca bir çok dileğim oldu.
genelde dileklerimi hırslı isterdim. hırslı, istekli, olmazsa diyarı yakacakmış gibi. tanrı onu bana vermezse dinine isyan edecekmişim gibi.
tanrım bunu bana ver.
tanrım bu benim olsun.
tanrım istiyorum.
her şeyden çok bunu istiyorum tanrım, o benim olmalı.
benim olmalı, istiyorum, benim olacak.
istiyorum ve vereceksin
şımarık bir çocuk gibi diledim dileklerimi. yıldız kaydığında çocuklar yıldızın acısını düşünürken ben diğerini nasıl düşürebileceğimi düşündüm. dileklere tutundum çünkü çekip alacak gücüm hiç olmadı. bana vereceğini söz veren annem ya da verecek babam da olmadı.
ama bir dileği her zaman sakince oturup isterdim hep.
o dileğe gelince zihnim durulur, isyan çıkarmayı bırakır, dilim yumuşar, gözlerim sımsıkı kapanırdı.
o dilek chanyeol gibiydi, beni sakinleştirirdi. güzeldi.
kasabanın ucundaki aile evimizin biraz ilerisindeki ormanda bir ağaç ev vardı. ağacı çürük ve diğer devasa koca ağaçlardan daha kısaydı.
bu ağaç evi ben yapmıştım. çocukluğumdan beri tahtalara ilgim vardı. kimse bilmesede çakı olmadan gezmezdim. en ufak tahta bulduğumda onu yontmaktan keyif alıyordum.
nilüferler biliyordu. biliyor ve bana kötü bir çocuk olduğumu söylüyordu. çakı tehlikeliymiş.
zihnim bana ait değil gibi hissediyordum. yaklaşık bir gecedir. bir gecedir nasıl öleceğimi düşünüyordum. kendimi bıçaklamıştım. üzerimdeki tişört kan içindeydi. kafamı yere vurmuştum. alnımdan aşağısı kandan gözükmüyordu. kendimi ağaçların üzerinden attım. dallar her yanımı kesti ama yine de ölmedim. kendimi boğmayı hiç düşünmedim, hem nilüferler su olan her yerden çıkıyor ve beni rahatsız ediyordu. başından beri kim olduğumu biliyorlardı. six days golünde chanyeole ondan hoşlandığım yalanını söylerken ve onunla sevgili olurken de tüm yalanımı biliyorlardı. son yazımız ve son denizimizde chanyeol'ü terk ederkende oradaydılar ve tüm yalanlarımı biliyorlardı.
dracula oppanın kahkahası kulaklarımda çınlayıp duruyordu. ablam eve neden geldiğimi biliyordu. biliyordu ve gözleri doluyken bana sadece git demişti. küçük kardeşim sabah onunla oyun oynayacağımı sanıyordu.
herkes artık byun baekhyun olduğumu biliyordu.
artık kimsenin yüzünde,bakmaktan keyif aldığım söylediğim pislikçe yalanlara inanan ifade yoktu.
chanyeol gitmişti. belimi bırakmıştı.
saat dört buçuktu. güneşin doğmasına yarım saat vardı.
kafamın içinde şimşekler çakıyordu, ellerim titriyor ve her türlü şeyi yapabileceğimi düşünüyordum. bir cinayet daha güzel gidebilirdi kahvaltı için. belki burada olmazdım. gülümsedim.
gözlerimi araladım. yattığım yerde tavanla bakıştım.
"git sehun. " dedim boğuk sesimle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fuleela'ymış hayaletin adı nilüferler söyledi/ chanbaek
Randombaekhyun yalan söylüyor. mutfakta chanyeol flyday chinatown dinlerken, baekhyun'a yemem ben bu numaraları diyor. baekhyun' o ana dek o günün uçuk bir sezen aksu akşamı olduğunu bilmiyor. tahtadan düşüyor. kafayı kırıyor.