7

27 7 15
                                    

9 mayıs

hayatımda ilk kez sürünerek yataktan kalkmıştım, tam aynanın karşısına durduğumda iç çektim sadece. Diğer günden bir farkım yoktu. tişörtümü hafif kaldırdığımda morlukları gördüm. keşke hepsine bunu ödetebilsem. telefonumu çıkardım, suhoyu mecburen arayacaktım.

"müdür verdi numaranı, ders için buluşmalıymışız."

"seninle ders çalışmamı mı istiyorsun?" çok meraklıyım aynen suhocum.

"hayır. müdür öyle istiyor."hızlıca ekleme yaptım.

"yapmazsak daha büyük ceza verirmiş. sadece bunu istemiyorum." şimdi gider mezun olana kadar yanında falan otururum. bunun riskine giremem.

"evimin adresini atayım." ne diyor bu? evine falan gitmeyeceğim. beni daha kolay öldürür falan.

"neden evine geliyorum?"

"canım evden çıkmak istemiyor? gelmeyeceksen, sen bilirsin. müdüre açıklamayı sen yaparsın." şımarık prense bak.

"bekle."

"geleceğim." nefret ediyorum senden.

gülüp yüzüme kapattı. şerefsiz. çantama gerekli şeyleri yerleştirip direkt evden çıktım. açıkcası diğerlerinin kavgadan beri yüzlerine bakmamıştım. bugünden sonra da bakmayı düşünmüyordum.

gözlüğüm olmadığı için gözlerim ayrı ağrıyordu , bu kesin gider çöpten bir gözlük alır getirirdi. en iyisi dönüşte kendime son paramla gözlük almaktı. konumu takip ettiğimde beni zengin mahallesine getirmişti, şaşırmamıştım açıkcası. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm görüntüyle durmuştum.

Suho bir kızla öpüşüyordu kaldırımın karşısında. Kız fazla güzeldi açıkcası. Model falan olmalı diye düşündüm. ince belli, dümdüz uzun parlak saçlar. gözlerinin ışıltısı, yüzünün güzelliği. Her şekilde kusursuz bir görüntüye sahipti. Suho'da gerçi ondan düşük kalır yanı yoktu. ona sinirimden red etmeye çalıştım hep ama fazla yakışıklıydı.

açıkcası bu görüntü beni rahatsız etti. kıskandığım için falan mıydı bilmiyorum. öyle güzel bir kız bana bakmaz diye kıskandım sanırım. farketmiş olmasam bile yumruklarımı sıktığımı acıdan anladım.

o sırada aniden bembeyaz tüyleri olan bir köpek atladı. düşünmeden kendimi yola attım. Nedense aciz hayatımda en azından işe yarar bir şeyler yapmalıydım. Onun ölmesine izin veremezdim.

kocaman kamyon tam önünde durunca nefesim kesildi. bu sıralar çok oluyordu gerçi. belki astımla başa çıkmayı öğrenirdim böylece.

köpeği kucakladığım gibi suho'nun olduğu kaldırıma gelmiştim. tüylerini yavaşça okşadım. çok korkmuş olmalıydı. kendinden büyük bir şeyin üstüne gelmesini en iyi ben bilirdim, anlayabiliyorum. "merak etme, yanındayım." fısıldadım kulağına doğru daha bir sakinleşmişti.

Suho aniden kucağımdaki köpeği elimden aldı. onu da dövmeyi düşünüyor herhalde."chicko, iyi misin bebeğim? ne işin vardı orada?"

"senin miydi?" hayret verici bir şey. böyle sevimli bir şeyin böyle canavar bir sahibi olması. elimi başına götürüp tekrardan okşadım.  aniden bedenini çevirip ayağa kalktı. dokunmam için yapmıştı, Choi suho hayatınızda görebileceğiniz en bencil insandı. onun olan bir şeyi asla başkasıyla paylaşmazdı. şimdiden sevgilisine acıyordum, belki bu kızdı gerçi bilmiyorum.

"chicko yabancıları pek sevmez."

köpek kucağından inip havlamıştı, açıkcası kendimi gördüm onda. ikimizde suho'nun bizim yerimize karar almasını istemiyorduk.

eğilip karnını okşadım."emin misin, yabancılardan çok sahibini sevmiyor sanki."

tekrardan köpeği almak için hareketlendi"korktu tabii köpek, bırak onu."

biz bunları konuşurken kız taksiye binip gitmişti, sevgilisine veda bile edemiyor muydu bu çocuk? gerçi bütün kızları kullanıyordur.

köpeği kucakladığı gibi yürümeye başladı. onun peşinden giderken adımlarımı yavaşlattım. ağzım açık kalmıştı açıkcası. kocaman bir evleri vardı. bunun kesin bir odası benim evimin boyutundadır.

"bunu sakın bir daha deneme."köpeği yere bırakırken bakışları cidden endişeli gibiydi. aşırı şaşkınım, choi suho'nun duyguları varmış? kendinden başka birini umursamıyor gibiydi açıkcası.

odasına kadar onu takip ederken etrafa bakmaktan gözlerimi alamadım, o baya zengindi. gömlek yığınını dolabına itiklemesini izledim. ne bekliyordum ki zaten ben geliyorum diye özen mi gösterecekti.

elimdeki test kitabını masaya bıraktım.. "ben ders falan çalışmam."

"ben de çok meraklı değilim seninle çalışmaya." neden burdayım o zaman zeki şey?!

"iyi."

"iyi."

yatağa oturdu."oturalım o zaman böyle."

"oturalım."

aniden geri ayağa kalkıp bir poşetle yanıma geliyor. kesin beni bu poşetle öldürecek. "bu ne?"

"üzerine alınma. chickoyu kurtarmasaydın muhtemelen vermezdim bile."

"alınmam." poşeti açıyorum. pek beklentim yok. gözlüğü kutusundan çıkarınca bayılacak gibi oldum açıkcası . bu nerdeyse bütün maaşlarımı zar zor bir araya getirsem alabileceğim bir şeydi. kutuya geri koyup hızlıca ona uzattım. şimdi bunu alırsam beni kölesi yapardı. hayatta geri ödeyemezdim. aşırı pahalı bir şey.

açıkcası gururuma yediremiyordum, bana o kadar vurmuştu. bide ondan böyle bir şey alamazdım.

"ne oldu?"

"alamam bunu."

"alacaksın. müdüre gidip beni ispiyonlamanla uğraşamam bir de. hem gözünün önünü bile göremiyorsun, neyin dramasını yapıyorsun?"

bir anda beklemediğim bir hareket yapıp bana doğru yaklaştı. açıkcası gözüm kısılmıştı, tekrar vurucak sandım. kutudan gözlüğü geri çıkartıp gözlüğü bana baktı. o kadar yakındı ki bakışlarım donup kaldı. gelen netlikle beraber yüzünü daha iyi inceleyebilmiştim.

düşündüğümden de yakışıklıydı bu çocuk. ondan daha çok nefret ediyorum artık. kıskandım çünkü. benim halime bakınca şu an.

saatlerdir hiçbir şey yapmadık. o süreç boyunca odasını iyice incelemiştim. sevdiği şeyler basit şeylerdi. Aksiyon filmlerinin kasetlerini görmüştüm. video oyunları. ağırlıkları vardı. ünlü bir boksörün imzalı posteri vardı. büyük ihtimale elini sallasa başka ünlülerinkinide alırdı. "ben gidiyorum."

daha fazla bu şerefsizin mükemmel hayatını inceleyemezdim.

"görüşmemek üzere!" keşke.

*

breath|bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin