1 - The Alcott

70 4 78
                                    



~

Her zamanki gibi batırdım, değil mi?
Batırdım. Her şeyi, hepsini.
Aldığım sayısız nefesin sonunda, bazen ucunda ve en çok da içindeki tek şey ve her şey senken...
Bana ait olmasına rağmen benden geçmiş olanı halının altına süpürmen için
yoksun olduğum sebeplerden.
Batırdım; cam kırıklarını parmaklarıma
sözcükleri yankılandıkları duvarlara,
en çok da seni
göğüs kafesimde atan organa.

~



Günlerdir görmezden geldiğim çoğu şeyi birer birer saydım. Bir, iki... Günlerden otuz üç. Çoktandır petunyaların yerini alan papatyalarım çürümeye başlamış. Mevsim değişmiş, güneş bulutların ardına saklanmış. Saçlarım bir hayli uzamış. Kilo da kaybetmişim sanırım, kemiklerim belirginleşmiş. Dolabımda arayıp bulamadığım kıyafetlerim meğer etrafa saçılmış.

Birbirimizden gittiğimiz günden beri, senin için çabalamayı bıraktığımdan beri hiçbir şey için çabalamaz hale geldim.

Kai'nin aramalarına da Taehyun'un mesajlarına da dönmeyi bıraktım.

Sevgimdi; bir sen, bir ben iki değil de biz ettiğinde kıyına çarpan dalgalarım. Yeri geldi boyumu aştı. Yeri geldi kaleminden taştı.

Peki yine sevgim miydi seni, bizi buna teşvik eden? Bu büyük savaşın sonunda seni bana, beni sana yenik düşüren? Sana sıkıntılarımdan bahsettiğimde yüzüme acımasız gerçekler vurmana sebep olan?

Yine bir kaset taktım oynatıcıya. 22 yazıyor arka tarafında. İzledim baştan sona sanki ezberimde değilmiş gibi. Ellerin arasında yeniden şekil alışlarım, dudaklarım arasında kalan kıvrımların... Gözlerimin önünden geçti kareler, birer birer. Bir süre sonra ise gözlerim karardı; kulaklarımda sadece kirli, beyaz bir gürültü vardı.

Bana sıkıntılarından bahsetmen için ettiğim ısrarların karşısında 'sen, sen, sen'li cümlelerin yer aldı.

Çünkü ben
hep
mahvederdim
ve benim olan her şey,
başta sen olmak üzere
yıkımdan ibaretti.

Sadece yatağın değil benim sol tarafım da soğudu.
Olman gereken yerdeki boşluklar büyüdü, büyüdü, büyüdü. Delikti, kapkara; beni kaybetmeye yeminliydi.

Savaşıyorum, hala.

Seninle tekrar Alcott'ta buluşabilmek için neler yapmazdım.

Girseydim içeri aramadan bulurdu gözlerim seni. Her zamanki gibi arka tarafta, benimsemene sebep olacak kadar sık oturduğun masada olurdun. Yaklaşırdım yanına ilk seferki gibi, belki de son defa. Yine altın renkli defterine bir şeyler yazıyor olurdun, bir zamanlar ben olan birinin hakkında. Beklerdim bana bakmanı ve sen de fark ederdin beni sonra. Hemen değil çünkü ben olmayan ile fazla hep meşgul olurdun.

Başını kaldırdığında ben olduğumu görürdün ve sonra gülümserdin.

––––

Solumda kalan açık camdan izlediğim gökyüzünde turuncular, pembe tonları ve soluk sarılar karışmışken son yarım saattir oturduğum gibi kaldığım sandalyede rahatsızca kıpırdandım. Karşımdaki sandalyede her zamanki gibi yerini almış, önündeki açık deftere kalemindeki mürekkebi tüketmekte olan sevgilime baktım.

yaldızlı düşüncelerinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin